Makaleler

Koridor olamazsın demedik, merkez olamazsın dedik!

Uçak krizi sonrası Erdoğan’ın önce mektup yazarak sonrasında da Rusya’ya giderek arayı düzeltmek için epeyce ter döktüğü TC-Rusya ilişkilerinde “normalleşmeye” gidildiği anlaşılıyor.

Erdoğan’ın Rus uçağının düşürülmesinden hemen sonra bizzat sahiplendiği, bunun karşılığında Rusya’nın bir dizi yaptırım kararı aldığı sürecin Tük hâkim sınıflarına pahalıya mal olduğu bir sır değil. Rus devletinin pek çok tarım ürününde yürürlüğe soktuğu blokaj ve devamında turizm sektöründe yaşama geçirdiği politikalar, Türk sermayesinin yüksek rakamlarda zarar etmesine neden oldu.

ABD emperyalizminin Rusya ile Suriye başlığında yürüttüğü her tartışma ve bu paraleldeki her konumlanıştan doğrudan etkilenen bir ilişki sürecinden söz etmek mümkün. ABD’nin Suriye’de Esadlı yumuşak geçiş formülünde anlaşmasıyla birlikte bir anda Rusya ile yakınlaşma çabalarına hız veren TC, dış politikada bağımsız bir politikası olmadığını da bir kez daha göstermiş oldu.

İç dinamiklerinin bir sonucu olarak emperyalizme yarı bağımlı bir yapıya sahip Türk hâkim sınıflarından başka bir şey beklemek de yanlış olur. Osmanlı’dan TC’ye devralınan ve büyük bir meziyet gibi sunulan denge politikasının özünü bu gerçeklik oluşturuyor. Yarı-sömürge ilişkisi kurulan bir emperyalist devletin yanı sıra çok sayıda emperyalist gücün nüfuz ettiği ve hemen pek çok başlıktaki politikalarının bu parametrelerden doğrudan etkilenen bir devlet söz konusu.

Sadece son birkaç ay içinde Mısır’da Sisi hükümetine yönelik tutumdan, İsrail ve Rusya politikasında yaşana U dönüşlerine bakmak bile bunu anlamak için yeterli. Uçak krizi olarak ifade edilen ve merkezinde Suriye gündeminin olduğu çatışmanın yarattığı gerilimin AB-Rusya’nın kimi başlıklarda anlaşmasıyla azaldığı söylenebilir.

İstanbul’da 19-13 Ekim tarihleri arsında düzenlenen 23. Dünya Enerji Kongresi’nde R. T. Erdoğan ile Rusya devlet başkanı Putin’in verdiği fotoğrafı bu arka plan içinde okumak faydalı olacaktır. Söz konusu kongrenin en azından iç kamuoyu açısından üzerinden en fazla durulan ve tartışılan başlığı TC ile Rusya arasındaki ilişkiler ve imzalanan anlaşmalar oldu. Enerji, savunma sanayi, ihracat vb. bir dizi başlıkta pek çok anlaşmanın yapıldığı söylenen görüşmelerin öne çıkan başlığı ise Türk akımı olarak ifade edilen proje oldu.

“Enerjimiz zirvede”, “Enerjik ittifak”, “Dev Proje Tarihi İmzalar”, “Yeni Dünyanın Gövde Gösterisi”, “Stratejik imzalar”  ifadeleriyle büyük övgü dizilen anlaşmanın içeriğine bir göz atmadan önce enerjide Rusya ile kurulan ilişkiye bir göz atmak faydalı olacaktır.

 

Enerjide direksiyon Rusya’da

Kurulduğu günden bu yana emperyalist devletlerin bir yarı-sömürgesi olarak bugünlere gelen TC devletinin bu özelliği Rusya ile ilişkilerinde de yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Sözgelimi, TC devleti kullandığı enerjinin yüzde 32,5’ini doğalgazdan sağlıyor.

Elektrik üretiminde doğalgazın payı yüzde elli düzeyinde. Doğalgazın ise yüzde 99’unu ithal ediyor. Rusya’nın buradaki payı 55 oranında. Bu rakamlar doğalgaz başlığında TC’nin Rusya’ya açıkça bağımlı olduğunu gösteriyor. Türk hâkim sınıfları, enerji üretiminde kullanılan kömürün yüzde ellisini ithal ediliyor. İthal edilen kömürün yüzde 35’i Rusya’dan alınıyor. Bu da yine kömürde dışa bağımlılık anlamına geliyor. Toplam enerji ithalatı içinde petrol ürünlerinin yüzde 17-18’i Rusya’dan alınıyor. Dışa bağımlılığın en çarpıcı örneklerinden biri de Mersin ve Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santrallerde göze çarpıyor.

Örneğin,  Mersin, Akkuyu nükleer santralinin inşaatının yüzde yüzünü Rus şirketleri inşa ediyor. Akkuyu nükleer santralinin yakıtını benzer şekilde yüzde yüz oranında Rusya karşılıyor.

Akkuyu nükleer santralini de Rusya’nın işletmesi öngörülüyor.  Böylece Rus devleti ilk defa kendi ülkesi dışında bir nükleer santral işletmiş olacak. Bahsi geçen nükleer santral için TC’nin 20 milyar dolar ödeyecek olmasını da ayrı bir ironi olarak kaydetmek gerekiyor. Santralle ilgili pek çok ayrıntının konunun uzmanlarından ve kamuoyundan saklandığını da ekleyelim. Çevrecilerin santralle ilgili açtığı davalarda mahkemenin anlaşmanın içeriği hakkında bilgi talebine benzer şekilde mecliste milletvekillerinin sorduğu sorular enerji bankın verdiği yanıt anlaşmanın devlet sırrı olduğunu açıklamak oldu.

Santralin üreteceği enerjide fiyatların ne olacağı konusu da devlet sırrı kapsamına girmeli ki o da gizleniyor.

 

“Türk Akımı”yla Dışa Bağımlılıkta Yeni Bir Halka

Mevcut durumda Rusya ile Türkiye arasında iki boru hattı bulunuyor. Biri Karadeniz’in altından geçen “Mavi Akım” diğeri Ukrayna- Moldavya-Romanya-Bulgaristan üzerinden gelen “Batı Hattı.” Bu hat İstanbul, Trakya ve Marmara Bölgesinin ihtiyacını karşılamak üzere kullanılıyor. Buradan yılda 14 milyar metreküp doğalgaz akışı sağlanıyor. Anlaşmaya göre, 14 milyar metreküp yerine, yılda 15.75 milyar metreküp doğalgaz alınması hedefleniyor. Projeyle Rus devletinin sattığı doğalgazda indirime gideceği söyleniyor. Ancak indirimli durumda bile Avrupa’ya satılan fiyatın üstünde bir rakamdan söz konusu. Rus devleti uzun yıllardır Avrupa’ya doğalgazı TC’ye sattığından daha ucuza satıyor. Açıklanan verilere göre, boru hattını Rusya ve TC birlikte finanse edecek, yaklaşık on, on beş milyar dolar ödenecek. Elbette bu miktar emekçilerin bütçesinden karşılanacak.

Yapımı planlanan dört hattan biri TC’nin gaz ihtiyacını karşılamak için kullanılacakken diğer üçü ise Yunanistan üzerinden Rus gazını Avrupa piyasasına satmak için kullanılacak.

Rusya bu proje ile üç şey hedefliyor. İlk olarak, uçak düşürülmesinden sonra ve Suriye’de elde ettiği avantajla, Türkiye’yi enerjide kendine daha bağımlı hale getirmek. İkinci olarak, şu anda inşaatı sürmekte olan ve AB emperyalistler tarafından finanse edilen Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) projesini etkisiz hale getirmek. Bilindiği üzere TANAP projesi, Azerbaycan’ın Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz 2 Gaz Sahası ve Hazar Denizi’nin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğal gazın öncelikle Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınmasını amaçlıyor. Nihai hedefi ise Azerbaycan gazı ile birlikte Türkmen ve İran gazını Avrupa’ya ulaştırmak.

Üçüncü olarak, Avrupa’nın Türkiye üzerinden Ortadoğu’nun doğalgazına ulaşmasının önünü kesmek. Hatırlanacağı üzere Avrupa’nın bu hayalle 2000’li yıllarda tasarladığı Nabucco vb. tüm projeler Rusya’nın karşı hamleleri sonucu gerçekleştirilemedi.

Toparlasak, bahsini ettiğimiz projede TC devleti iddia edilenin aksine enerjide bir merkez olmaktan öte Rusya için sadece bir koridor işlevi görecektir. BTC boru hattı, Mavi Akım Doğalgaz Boru hattı, Nabucco Projesi, TANAP vb. projeler gündeme geldiğinde dönemin hükümetleri ve başbakanlarının temel iddiası; TC’nin bulunduğu coğrafi konumundan kaynaklı dünyanın enerji üssü olacağı oldu. Ne var ki geçen süre içinde durum tam tersi bir yönde gelişti. TC son örnekte olduğu gibi emperyalistlerin enerji politikasında yetkisiz bir koridor olabildi.

Büyük bir gürültüyle kamuoyuna sunulan ve TC topraklarından geçen en önemli petrol hattı olan BTC hattından TC devletinin büyük bir zarara uğramış olması ve bu yüzden Fransa’da tahkim davası açması buna sadece bir örnektir.

TC’nin Rusya ile imzaladığı anlaşma önümüzdeki günlerde emekçi yığınların karşısına daha büyük zamlar ve daha fazla sömürü olarak çıkacaktır! 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu