Ankara: Yeni Demokrat Gençlik’in her yıl düzenlediği ve en üst karar mekanizması olan Konferansların 8.’si Ankara Jeoloji Mühendisleri Odası’nda başladı. Gezi şehitlerine atfedilen Konferans’a Ankara, Amed, İzmir, Antakya, İstanbul, Dersim, Mersin, Çanakkale, Muğla, Kocaeli illerinden çok sayıda YDG’li katılıyor.
Konferansın yapıldığı salona Gezi şehitleri ve Berkin Elvan’ın fotoğrafları ve “İbrahim Kaypakkaya yaşıyor!” “Yök’e, polise, düzene başkaldırıyoruz!” “Wan üşüyor, bir avuç güneş!” yazılı pankartlar asıldı.
Konferans Gezi ve devrim şehitleri şahsında yapılan saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşu sırasında “Ne siz bu kavgadan vazgeçeceksiniz, ne de ben” şiiri okundu. Ardından “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganı haykırıldı.
Saygı duruşunun ardından ise açılış konuşması gerçekleştirildi. Açılış konuşmasında, Roboskî katliamının yıl dönümü olduğu vurgulanıp; Gever’de yaşanan katliamın da aslında Roboskî katliamının devamı olduğuna dikkat çekildi. Gezi parkı direnişinde ölümsüzleşen şehitlere adanan konferansta, sokakları zapt eden halk selamlandı. LGBTİ ve kadınların özellikle gezi parkı direnişinde sokakları kendi renkleriyle süslediğini, çıkamadıkları sokakları mesken eyledikleri vurgulandı.
“Slogan Bulamadım” yazısının da es geçilmediği konferansta, Erzurum ve Malatya’da gezi parkı eylemleriyle birlikte tutuklanan YDG’liler selamlandı. Rojava’da hala tanklarla savaşan YPG ve YPJ gerillalarına da selam gönderildi. “Selam olsun dalga dalga büyüyen işçi direnişlerine” diyen YDG’liler Munzur’un doruklarını mesken eyleyenlere bin selam gönderildi.
“Kırlardan geliyorlar!
Ellerinde sümbülteber
Elbette kırlardan kırlardan gelecekler.
Başka türlü nasıl güzelleşecek bu akşamüstleri…”Şiirinin okunmasıyla sonlandırıldı.
Açılış konuşmasının ardından divan tarafından 2 gün sürecek Konferans’ın programı açıklandı. Programın ilk gündemi Geçmiş Süreç Değerlendirmesi sunuldu ve serbest kürsüde gündem tartışılıyor.
“Çalışmalarımızda ivme kazandık”
YDG 8. Konferansı’nda sunulan geçmiş süreç değerlendirmesi birçok alandan YDG’lilerin yaptığı deneyim aktarımlarıyla tartışıldı. Deneyim aktarımlarında Gezi İsyanı’nın sonraki sürece etkisi gözlemlendi.
Sunumun başlamasından önce divan tarafından bir konuşma gerçekleştirildi. Konuşmada Gezi’nin “üç beş ağaç meselesi” olmadığı bu süreçte birçok kesimin ayağa kalktığı belirtilerek, Konferans gündemlerinin de bu anlamda daha önemli olduğu söylendi.
Yapılan geçmiş süreç değerlendirmesinde, Gezi’de de kendisini gösteren durgunluk halinin Gezi’den sonra yapılan divan toplantısı ve belli kolektif çalışmalarıyla bir ivme kazanıldığı vurgulandı. Bu kurumsallaşma değerlendirmesi de somut örneklerle de desteklendi. Çanakkale’de önceden bireylere dayalı çalışma tarzının yapılan divan toplantısının ardından sonra alandaki tartışmalarla farklı bir yere evirildiği ve kurulan komisyonlarla kolektif çalışma tarzının güçlendiği anlatıldı. Ayrıca yapılan sunumda YDG dergisinin öncesi süreçte periyotlarının belirsiz ve kolektiften daha uzak bir şekilde çıkarıldığı ama son süreçte yürütülen tartışmalarla daha düzenli ve kolektifin üretimi şeklinde çıktığı belirtildi. “Önem verdiğimiz, yapabiliriz dediğimiz zaman yapabiliyoruz” denilen sunuma kurumsallaşma meselesine dair örneklerle devam etti. Sarıgazi’de komisyon tarzı örgütlenmenin bizi bir iken dört yaptığı söylenirken, kitle çalışmalarında da daha özgün eylemlerle çalışmak gerektiği ifade edildi. Buna da Ankara ve Sarıgazi’nin faaliyetleri örnek gösterildi. Ayrıca çalışmalarda kitle toplantılarının ve YDG kitlesiyle hareket edebilmenin öneminden bahsedildi.
Kampanya çalışmalarına dair vurgu…
Sunumda kampanyalara değinilerek geçmiş bir yıllık süreçte; “Üniversitelerin Piyasalaşmasına, Öğrencilerin Metalaşmasına İzin Verme!”, “#Başkaldırıyoruz, Polis Defol Üniversiteler Bizimdir!” şiarlarıyla yapılan kitleye dönük kampanyaların ve “Devrimci çizgide sebat et, devrimci çizgiyi yeniden üret!” şiarıyla da bir iç çalışmanın yapıldığı vurgulandı. Ayrıca İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 40. yılıyla ilgili kampanyaya da eklemlendiği söylendi. Faaliyette kampanya dönemlerinin daha hareketli olmasına karşın, kampanyalar örgütlenirken daha fazla alanlarımızda tartışmaların ve hazırlıkların yapılması gerektiği söylendi. Ayrıca bulunulan alanlarda özgün ve nesnel koşulları da değerlendirmek gerektiği vurgulandı.
Geçmiş süreç değerlendirmesinin ardından serbest kürsüde birçok konuda tartışmalar yürütüldü. Yapılan tartışmalarda çok sayıda alan kendi faaliyetlerinden aktarımlarda bulunarak, Gezi İsyanı’nın hem bireysel hem de örgütsel anlamda ciddi bir fark yarattığına vurgu yapıldı. Özellikle yeni örgütlenen YDG’lilerin yaptığı konuşmalar ve değerlendirmeler dikkat çekti.
Gezi direnişi ve gençlik
Gezi parkı direnişi, gençlik ve yankıları üzerine sunum başladı. Sunumda özel olarak gezi parkı direnişlerinde şehit düşenler anılarak faşist sistemin gençliğe özel bir sindirme politikası olduğu söylendi. Sistemin yoğun bir şekilde uyguladığı faşizmin aslında AKP hükümetinde daha yükseğe çıkarıldığı bununla birlikte ‘ asıl ayaklanmasın, artık o suyun birikmesiydi’ vurgulandı. Devletin mekâna ve doğaya saldırısının aslında kentsel dönüşümle başladığı söylendi. AKP hükümeti önderliğinde gezi parkına AVM yapmaya çalışması halkın biriken öfkesiyle devam ederek Tuzluçayır ve ODTÜ meselesinin devamı olduğu söylendi. “Halk gençliği faşist denilince AKP oldu günümüzde. Bununla birlikte hükümet istifa sloganlarının atmasının çok doğal olduğu görülmeye başladı. CHP gibi faşistleri görememek onun gibi faşist partilere bırakma gibi görünmesi yanlış durumda.” Gençliğin sosyal medyayı yaygın bir biçimde kullanılması bunu yaygın kullanılması gerektiği vurgulandı.
Gençliğin sloganlarından öğrenmek gerekir
“Halk gençliğinden öğrenmek gerekir. Özellikle gezi parkı direnişinden gördüğümüz sloganların renkliliği aslında onlardan öğrenmek gerektiği” söylenerek artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı vurgulandı. Özellikle kadın ve LGBTİ bu eylemliklerde aktif rol oynamasının yasaklamanın aslında en şiddetli şekilde yaşanmasından kaynaklı olduğunun altı çizildi. Medyaya karşı oluşan güvensizlik arttırılmış olması bununla birlikte gezide sürekli halkın gerçekleri görmesi söylendi.
Örgütsüz bir örgütlülük
Gezi parkı direnişiyle birlikte örgütsüz bir örgütlülük yaratıldığı bunun için YDG’nin aktif rol alması gerektiği söylendi. “ Bu örgütsüz örgütlülüğün devlet şiddetinin insanlarda büyük hissiyat bırakılmasıdır. İsyan değerlendirilmesi fiili güzellemelerle belirlenemeyeceği gibi de. Geziden ne öğrendiğimiz bizde neler değiştirdiği noktasıdır.” ODTÜ ve Tuzluçayır direnişlerinde yeniden gençliğin rolü orda da kendisini hissettirdiğini ve sokakta bu sefer sistemin yozlaştırıldı gençlerin olduğu söylendi.
Sunumların ardından serbest kürsüde sürekli tartışmalar gezi ve gençliğin aktif rolünü tartıştı. Bununla birlikte aslında bu sokağa çıkan gençliğin ne olacağı üzerine politika belirlemek gerektiğini ve şovenizmle birlikte işçi sınıfının yanında olmak gerektiği vurgulandı.
“Aleviler kendi katiline aşık”
İzmir Narlıdere’den katılan bir YDG’li “Alevilerin kendi katiline aşık olma gibi bir meselesi var. Aynı zamanda egede yapılanlarda bahsetmek istiyoruz, Ege de gezi parkı direnişleriyle sürekli bir faşistlerin saldırısına uğradık, bunun en büyük sebeplerinden biri de gezi ruhuydu. Egede fiili olarak direnişlere geçti.
Geziye katılanların barikatlara katılanların büyük bir bölümünün aleviler ve küçük burjuva gençlik oluşturmuştur denildi. Bu nedenle mahallelere iki kat önem verilmesi ve çalışmalarının arttırılması gerektiği vurgulandı.
Yurtsever gelenekten gelen bir arkadaş gezi sürecinde yurtsever gençliğin gezi direnişine aktif olarak katılmayıp destek vermekle kalması büyük bir eksilik olduğu söylendi. “Baskı zaten sürekli vardı sadece eylemin çıtası yükseltilmiştir. Örneğin ODTÜ direnişi olduğu vakit ODTÜ’ye destek eylemi yapılmak yerine direnişi sahiplenip içinde yer almak gerekiyor.”
TKP/ML dava tutsağı Halil Şahin’in 8. konferansı selamlayan “Umudumuz sizsiniz!”mesajı okundu. Ethem Sarısülük’ün abisi Mustafa Sarısülük’ün de katılımıyla gezi ruhunu coşkulandı. Mustafa Sarısülük, halk gençliğe dinamik bir ruh taşıdığından YDG’nin çoğu konferansa katıldığından bahsetti. “YDG’nin örgütlenme sorununu çözmek gerekiyor. Gezi parkı direnişindense Haziran isyanı kavramını daha doğru buluyorum” dedi. “Geziden gelişen halk isyanı akıl almaz bir hal aldı ve devam ediyor, YDG ve halk gençliğiyle bu süreçte yoğun bir çalışmaya girmek gerekiyor. Kitlelere hücum etmeye gerekiyor.”
Sarısülük, direnen dövüşenler şahsında YDG’nin konferansını yeniden selamlayarak konuşmasını bitirdi. Konuşmanın hemen ardından“Gezi şehitleri ölümsüzdür”sloganları atıldı.
Konferansımıza katılan Demokratik Gençlik Hareketi de söz alarak 8. Konferansımızı selamladı.
Lise çalışmaları üzerine
YDG 8. Konferansı “Ataerki kıskacında genç kadınlar” “Liseli çalışmalarımız ve öz örgütlülük sorunu” başlıklı gündemlerin tartışılmasının ardından sonlandırıldı.
Konferans’ta genç kadınlara yönelik ataerki sorunuyla ilgili tartışmalar yürütüldü. Konferans’ın 3. gündemi olan “Ataerki kıskacında genç kadınlar” başlığında özellikle serbest kürsüde genç kadın çalışmalarına dair tartışmalar dikkat çekti.
Son dönemde artan saldırılarda AKP’nin politikalarının etkisi
Konferansın 3. gündemi “Ataerki kıskacında genç kadınlar” sunumuydu. Yapılan sunumda günümüz koşullarında modaya uygun olmayan kadının toplumda yer edinemediği ve genç kadınların zorlukları çektiği belirtilerek, ataerkinin ve bu bağlamda ailenin etkisiyle evliliğin kadınlara kurtuluş olarak gösterildiğinin altı çizildi. Sınıfların ve özel mülkiyetin çıkmasıyla ataerkinin toplumda önemli bir yer edindiği vurgulandı. Bu şekliyle biçimlenen toplumda kadınların nasıl bir eş olacağına, ne yağacağına kendisi dışında herkesin karar verebildiği ve nesilden nesile gelen bu erkek egemenliği sonucu şiddet doğduğu anlatıldı.
Özellikle son dönemlerde daha da artan taciz, tecavüz, şiddet olaylarına da değinilen sunumda “Cinsel tacize uğramayan kadın demek söz konusu değil.” denildi. Son dönemde daha da artan saldırılarda AKP’nin kadın bedeni üzerinden geliştirdiği politikaların etkisinin olduğuna da değinindi.
Ayrıca kadınların özellikle Gezi İsyanı’nda daha da teşhir olan, polisin eylemlerde kadınlara yönelik saldırılarından bahsedilerek kadınların, hapsedildiği duvarların dışına çıkan kadınlar sokakların mesken eylediği vurgulandı.
Devrimci saflarda da kadınların sadece flama tutanlar olarak görüldüğü söylenerek ama bunun Gezi İsyanı’nda kadınların direnişteki rolüyle cinsiyetçi iş bölümlerinin boşa çıktığı ifade edildi. Söz konusu saldırılara dair şunlar söylendi; “Kadın dinamizminden korkan devlet yerlerde sürüklenen kadınlar, akreplerde, hapishanelerde yaratmıştır. Bu uygulamalara tabi kalan YDG’li genç kadın yoldaşımız Elif Kaya olmuştur. Çığlık binlerce kadının sesiyle birleşmiştir. Direnişi zindanda da sürdüren Elif, yıllardır süren devletin saldırılarına karşı direnişin halkası olmuştur.”
YDG genç kadın çalışması ve YDK faaliyetine dair tartışmalar…
Sunumda genç kadınların yapması gerekenlere dair de, erkek egemen zihniyeti sürekli teşhir etmek ve öz örgütlülükleri güçlendirmek gerektiği söylendi. Devrimci saflarda birlikte mücadele yürüten erkek yoldaşların da daha ileride görülmesinin büyük bir yanılgı olduğu söylenerek erkek yoldaşların, sistemin yarattığı cinsiyetçi, homofobik yanlarıyla acımasızca hesaplaşması gerektiği söylendi. Devrimcileşmenin sınıf intiharı kadar cins intiharını da gerektirdiği belirtildi.
Ayrıca genç kadın çalışmalarına dair en sağlam müttefikin de yine sistemin bu saldırılardan en fazla nasiplenen ve kadınları en çok anlayabilecek kesim olan LGBTİ’ler olduğu söylendi. Sunum Clara Zetkin’in“Kadının özgürlüğü tüm insan evladının özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır”sözüyle sonlandırıldı.
Birçok genç kadın hem ülke genelinde kadına yönelik saldırılar hem de kendi deneyimlerinden aktarımlar yaptı.
Önemli bir tartışma ise YDG’li genç kadın çalışması ile YDK faaliyeti arasındaki ilişki üzerine oldu. Bu konuda soru belirtilmesinin ardından Konferans’a katılan bir YDK’lı soruya katkıda bulundu. Sorunun önemli olduğu ama ondan önce birlikte kadın meselesine dair ortak bir bakış açısı gerektiği vurgulandı. Genç kadınlar öncülüğünde önceden kadın buluşmalarının bunu sağladığı ve o gün tartışma yürütebilmiş arkadaşların bugün bunu hissettirdikleri söylendi.
Ayrıca YDG merkezi genç kadın komisyonunun işlevselliğine dair tartışmalar yürütüldü.
Konferansa katılan liselilere selam olsun!
Lise sunumu başlarken liseli YDG’liler özel vurguyla konferansa katılan liselileri selamladı. Konuşmaya gençliğin halk kesimleri nezninde en dinamik kesiminin oluşturulduğu ve bununla birlikte dönüşüme en açık kesim olduğu vurgulandı. Liselilerin sisteme karşı oluşturdukları potansiyel açısından da önemli olduğu vurgulanarak, liseli kesimin çok çabuk harekete geçebilen ama örgütlenmediği takdirde de çok çabuk pasifize olan bir kesim olduğu söylendi.
Gezi isyanında liseli gençlik incelenmeye değer bir pratik sergilendiği, liselilerin sisteme çok çabuk entegre olabildiği gibi çıkan belli durumlarda da sisteme karşı bir duruş sergileyebileceği ve pratiklerden yararlanılması gerektiğinin altı çizildi. “Neo-liberal politikalarda karşılık bulan dershanelerin özel okullara dönüştürüleceği ve okullarda verilen niteliksiz eğitim yüzünden liseli gençlik dershanelere mecbur bırakılmakta ve dershaneler kapatılmaya çalışılarak halk gençliğinin arasında olan uçurumu artırmaya çalışılmakta aynı zamanda meslek liselerinde staj adı altında gençliğin ucuz iş gücü olarak kullanılmakta ve egemenler tarafından kalifiye işçi olarak sömürülmekte ve bu kesim içinde dahi rekabet oluşturmaktadır.” Dershanelere yöneltilen gençliğin daha ziyade emekçi halk kesiminin çocukları oluşturmakta olduğu bu nedenle YDG’nin meslek liselerinde en kısa zamanda örgütlenme çalışmalarını başlatması ve var olan çalışmayı çoğaltmak gerektiği söylendi.
Bir diğer nokta ise okul polis ve idare üçgenidir baskısının olduğu, üniversitelere polis sokan sistemin liselere de polis sokmaya çalışmış olduğu vurgulandı.
“Armut’a bakmak ve armudu yemek!”
Okul önlerinde devlet destekli uyuşturucu çeteleri halk gençliğini yozlaştırmaya çalışmak olduğu bununla savaşmak gerektiği söylendi. Derginin özellikle liseli yazılarında bu konuyla ilgili yazıların bulunmasının zorunluluğu vurgulandı. Sunumların ardından serbest kürsüde söz alan Dersim özellikle liselerde üniversite faaliyeti yürüttüklerini bununla birlikte boykot çalışmaları yürüttüklerini söylediler. “ Birçok komisyon kurduk. Komisyonlar kendi çalışmalarını yürütüyor. Komisyonlarda sürekli kitap okumalarıyla geçirdik ve kitabı okurken Mao yoldaşında dediği gibi armuda bakmak ve armudu yemek olduğunu düşünüyoruz.”
Kaos-GL söz alarak konferansımızı selamlayarak, eğitim sistemindeki cinsiyetçi yanlardan bahsetti. Sarıgazi Mehmetçik lisesinden katılan YDG’liler; gezi süreciyle birçok şeyin aşıldığından ve bu dağınıklığın bi nebzede olsa giderilmeye çalışıldığı söylendi.
Sarıgazi’nin konuşmasının ardından YDG’li bir arkadaş söz alarak: “Lise örgütlenmesi
Üniversite örgütlenmesinden daha önemli lise örgütlenmesini ne kadar sağlam tutarsak ilerde bu iyi bir şekilde olur” dedi.
Konferansın birinci günün sonuna gelirken YDG’li yoldaşlar liseli yoldaşlara destek çıktı.
2.Gün
YDG’liler Rojava’yı tartıştı
Konferansı’nda hem bölgesel hem de ülkemiz açısından ciddiyetini her geçen gün arttıran Rojava gündemi ile ilgili yoğun tartışmalar yaşandı.
Rojava’da gelişen sürece ve son gelişmelere dair yapılan sunumda, Suriye’de başlayan isyanın haksızlıkların ve zulmün bir sonucu olduğu Suriye Kürdistan’ındaki (Rojava) Kürtlerinin de kendi mücadeleleriyle 12 Kasımda geçici bir yönetim ilan ettiği belirtildi. Sunumda ilerleyen zamanlarda yapılacak olan Cenevre Konferansı’na da değinilerek, Kürdistan’ın dört parçaya bölündü ve ilhak edildiği ve Salih Müslim’in dediği “Kürtler artık masada kaybetmeyecek” söz hatırlatılarak Kürtlerin birlik olup Konferans’a katılmayı planladığı söylendi.
TC’nin Rojava’da Kürt halkına saldıran çetelere destek verdiği gibi içerde de “barış” derken kalekollar yaparak insanları katletmekte olduğuna değinildi. Barzani’nin ise Rojava’daki mücadelenin kendi isteğiyle ilerlemesi için çabaladığına dikkat çekildi.
Sunuma YDG bu meseleye dair nasıl bir mücadele verilecek?” sorusuyla ilerledi. Serkan Tosun hatırlatılarak, Kürt halkının devrimcilerin onlara destek olduğunu bildiği ama bunun artık yeterli olmadığı vurgulandı.
Sunumda Amed YDG’nin Rojava gündemine dair ne yaptığı aktarıldı. Şovenizm meselesine dair de YDG olarak hala sıkıntılar yaşadığımız belirtilerek, Gezi’de oluşan ati-şovenist mücadelenin daha fazla büyütülmesi gerektiği söylendi.
Yapılan sunumun ardından serbest kürsüde tartışmalar yürütüldü.
Yürütülen tartışmalar Rojavalı kadınların savaş içerisinde “ganimet” olarak görüldüğü ve bu meseleyi unutmamak gerektiği söylendi. Sunum yapan kişiye Suriye’de Rojava’nın yönetiminin nasıl olduğuna dair soru da sunum yapan kişi tarafından açıklandı.
“Çuvaldızı kendimize, iğneyi ulusal harekete batırmalıyız”
Bir YDG’li ise neden Filistin değil de Rojava gündeminde bir kampanya düşünüyoruz sorusunu sorarak şunları söyledi;“TC’nin politikalarına göre durumu değerlendirmeliyiz çünkü bu mesele bu ülke içerisindeki bir meseledir. Aynı devlet bu sefer Rojava’da vuruyor.”
Diğer bir YDG’li ise TC’nin yaklaşımı üzerinden politikalar belirlememiz gerektiğini söyleyerek, TC’nin Rojava’daki Kürt mücadelesinin büyümesini istemediği çünkü geliştiği oranda ülkemizde de mücadelenin gelişeceğinden korktuğunu dile getirdi.
Rojava ve Kürt sorunu gündemlerinde Türkiye Kürdistanı’ndaki arkadaşlara yüklenilmesinin yanlış olduğu ve bunun önüne geçilmesi gerektiğine değinilerek merkezi bir kampanyanın olması gerektiğine yoğunlaşıldı.
Ayrıca hem Ulusal Sorun hem de özelde Rojava’ya dair yaklaşımlarımızdaki eksikliklerimizin ve politika üretememizin politikleşme noktasında yaşadığımız sıkıntının olduğuna dair bir tespit yapıldı.
Yine bir YDG’li ise Türkiye Kürdistan’ı ile Rojava’yı ayrı düşünemeyeceğimiz, bu noktada hem ulusal demokratik hakları en iyi şekilde savunmak hem de TC’yi teşhir etmek gerektiğini vurguladı.
Ulusal harekete dair yaklaşımımızda, ulusal sorunla ilişkilenişimiz doğrultusunda çuvaldızı kendimize iğneyi de ulusal harekete batırmak gerektiği söylendi.
Rojava gündeminde tartışmalar sırasında gelen öneriler şunlar; Merkezi bir kampanya örgütlenmesi, kampanyada ulusların kendi kaderini tayin hakkının ön plana çıkarılması, Kampanya kapsamında Nusaybin’e sınırına gitme, YDG dergisinde geniş bir dosya ve bir iç eğitim çalışması alınması.
Gündemin sonlanmasının ardından “Bijî Berxwêdana Rojava” sloganı haykırıldı.
“Asıl mesele biziz”
YDG 8.Konferansı’nda Ankara LGBTİ Komisyonu sunumunu gerçekleştirdi. Sunum sırasında yıllardır tartışılan bir meselenin Ankara olarak pratiğinin başlatıldığı söylenerek LGBTİ meselesinin hayatın her anında olduğuna, bu konunun es geçilmemesi gereken bir konu olduğuna değinildi.
Meseleyi kendi dışımızda gördüğümüze, transfobik ve homofobik olmadıklarını iddia eden yoldaşlarımızın bile bu konuyu yenemediklerine, LGBTİ’lerin kendilerini dışarıda var edemediklerine vurgu yapıldı.
“Kadın mücadelesini sahiplenmek için kadın, şovenizme karşı mücadele için Kürt olmak nasıl gerekmiyorsa transfobi ve homofobiye karşı mücadele için bizler de harekete geçmeliyiz” söylendi ve “Asıl mesele biziz” denilerek bizlerin bu durumun öznesi olduğumuza vurgu yapıldı.
“YDG olarak nasıl F tiplerini eleştiriyorsak nasıl tartışıyorsak, F tiplerini ve tecrit koşullarını bir de bu açıdan değerlendirmek gerekiyor”denilerek Çanakkale de LGBTİ Hapishanesi kurulduğu ifade edilerek bunun LGBTİ’lere yapılan saldırıların bir ayağı olduğuna vurgu yapıldı. Komisyon tarafından mücadelesinin öznesi olduklarını ve bu komisyonun ortaklaştırılarak merkezi bir komisyona dönüştürülmesi gibi düşüncelerinin olduğunu söylediler.
Sunumun ardın serbest kürsüye geçildi. Serbest kürsü sırasın da birçok soru soruldu ve komisyonun diğer bütün alanlara tarafından desteklendiğini belirten konuşmalar yapıldı.
İzmir de gezi tutsağı olan ve yakın zamanda tahliye olan bir YDG’li komisyonu Kürtçe;”Rojava, Berkin Elvan, Gezi şehitleri ve ailelerini ve komisyonu selamlıyorum.”dedi. Çalışmaların kadınlar üzerinden döndürülmesi meşrulaştırılmaya çalışıldığı ancak mücadeleye erkek yoldaşların da katılmasının gerekliği vurgulandı. Erkek yoldaşların hem teorik hem de pratik mücadele de yer almasının gerekliliğine vurgu yapıldı.
Komisyon’un pratikte nasıl işleyeceğine dair bir soru soruldu ve cevap olarak ise YDG içindeki erk, homofobi meselesine dokunmak istenildiğine ve atölyelerin kurulması gerektiğinin altı çizildi.
Konuşmalar sırasında “LGBTİ birey” denilmesi üzerine birey kelimesinin ötekileştirdiğine ve kullanılmaması gerektiği söylendi.
Merkezi komisyon kurulup kurulmamasına dair tartışmalar yoğun bir şekilde sürdürüldü. Sonuç olarak ise öneriler verildi. Merkezi LGBTİ komisyonunun kurulması oylamaya sunuldu. Sonuç olarak az bir oyla kabul edilmedi, fakat her alan kendi içersinde tartışıp ve yerellerde komisyonların kurulması için koşulların oluşturulması kararlaştırıldı.
YDG’liler yerel seçimlere dair tavırlarını ve politikalarını tartıştı.
Konuyla ilgili yapılan sunumda, gittiğimiz kitlelerin çalışmalar noktasında iyi olduğumuzu ancak politika üretmek noktasında sıkıntı yaşadığımızı belirttiği söylendi. Sunumda devrimci demokratik yerel yönetimlerin öneminden bahsedilerek, bu konuda birçok talep açıklandı.
Yerel seçimlerde yapacağımız çalışmalarda “kitleleri nasıl örgütleriz?” tartışmasının yürütüldüğü sunumda yerel yönetimlerin örgütlenme konusunda bir araç olduğu ve esas yapılacak olanın demokratik devrim propagandası olduğu söylendi. Bu noktada seçimlerde başta HDK-BDP adaylarının desteklenmesinin yanı sıra adayların niteliğinin de önemli olduğuna değinildi. Adayların demokrat, ilerici kimliğe sahip olmasının önemine dikkat çekildi.
Sunumun ardından serbest kürsüde yerel seçimlere ve YDG’nin tavrı ile somut politikalarına dair tartışmalar yürütüldü.
Bu arada Sarıgazi Partizan’ın, dün orada yaşanan çatışmalara da değinilen ve Konferans’ın selamlandığı mesajı okundu.
“Önemli olan üniversite ve mahallelerdeki çalışmalardır”
Tartışmalarda gençlik olarak kendi politikalarımızın kitlelere kendimizin tanıtması gerektiği ve adayımız kazanıp kazanmamasından ziyade, önemli olanın kitlelere politikalarımızı ulaştırmak olduğu vurgulandı.
Bir YDG’li ise yerel seçimlerin kitlelerin en fazla politikleştiği dönem olduğu ve Gezi İsyanı’ndan dolayı daha da seçimlerin kitlelerin gündemine gireceğini vurguladı. Yerel seçimlere iktidar perspektifi olarak bakılmadığı ve adayların kazanıp kazanmamasında değil, üniversiteler ve mahallerde yapılacak çalışmalarda başarılı olunacağı söylendi.
Bir diğer YDG’li ise, yerel seçimlerden ne beklediğimiz, ne istediğimizin önemli olduğunu söyledi.
Yine tartışmalar sırasında, Gezi sürecinde gençliğin çoğunluğu oluşturması ve uyanan bilincin iktidara güvenmediği, bu bağlamda gençliğin HDK ve HDP’yi de sorgulayacağı belirtildi. YDG’nin bu soruna yaklaşımda kendisini nasıl görünür kılacağı soruldu.
Ayrıca Partizan’ın yerel seçimlere dönük tavrının değil, en üst karar mekanizması olan YDG Konferansı’ndaki iradenin tavrı belirleyeceği, sorulan sorular ışığında vurgulandı.
YDG’nin tavrı noktasında; mahalle ve öğrenci gençliği açısından yerel seçimlerin önemli yerde durduğu, HDK ve BDP adaylarının destekleneceği ancak adayların niteliğinin de önemli olacağı söylendi.
“Gençliğin geleceksizleştirilmesi ve yönelimimiz”
Konferansı son gündem olan “Gençliğin geleceksizleştirilmesi ve yönelimimiz” başlığındaki tartışmaların ardından coşkuyla sonlandırıldı.
Konuyla ilgili yapılan sunumda, 80’li yıllardan günümüze neoliberal p gelişim seyri aktarıldı. 1999 sonrası öğrenci gençlik cephesinden Bologna Süreciyle 2010’da bitecekken 10 y daha uzatılarak piyasalaştırma saldırısı artarak devam ediyor. Ve burada amacın bilgi sermayesinin Avrupa’dan doğru yansımasını göstermekte olduğu belirtildi.
Üniversitelerin piyasalaştırılmasıyla, üniversiteye en çok para veren patronun orada en çok söz sahibi olan kişi olduğu, akademisyenlerin bilgisini satan müşteriye dönüştürüldüğü vurgulandı. Öğrenci gençliğin de geleceksizleştirildiği ve üniversitelerde bu saldırıların yoğunlaştığı söylendi. Aynı zamanda liselilerin özellikle faşist disiplin yönetmelikleriyle sürekli göz önünde tutulmaya çalışıldığı ve baskı altına alınmak istendiği söylendi. Aynı zamanda son süreçteki cemaat-AKP kavgasının neoliberal politikaların yansıması olarak dershaneler üzerinden su yüzüne çıktığı belirtildi. Ayrıca meslek liselilere kölelik yaptırıldığı, yol parası dahi verilmediği ifade edildi.
“politik çalışmalar, bütün çalışmaların can damarıdır”
Geleceksizleştirme saldırılarına dair sunumda birçok öneri de sunuldu. Dergi faaliyetinde dar bir alana sıkışıldığını belirterek, bu sorunun aşılması gerektiği söylendi.
Neoliberal politikalarla kırlardan göçlerin muazzam arttığı ve şehirlerde işsiz işçi kesimlerin sayısının yoğunlaştığı ifade edilerek bu kesimlerin ciddi bir sömürü yaşadığı aktarıldı. Semt komisyonlarının kurulması gerektiği önerildi. Mao’nun“politik çalışmalar, bütün çalışmaların can damarıdır ”cümlesinin söylendiği sunumda politik çalışmalara daha fazla önem vermek gerektiği belirtildi.
Serbest kürsüde ise tartışmalar bütün günün olgunlaştırmasını sağladı gözlemlendi. İlerleyen dönemde genel yönelimin ne olacağı üzerine birçok YDG’li tartışmalara dâhil oldu. Gezi’deki öfkenin de neoliberal politikalarla bağlantılı olduğu belirtilen tartışmalarda, YDG’nin neoliberal saldırılara karşı politikalarının, yerel seçimler politikasıyla birlikte ele alması gerektiği söylendi.
Tartışmalarda, önümüzdeki sürece dair birçok öneri yapıldı.
Son gündemin de tartışılmasının ardından Konferans kapanış konuşması gerçekleştirildi. Konuşmada devrimci mücadelede şehit ve tutsak düşenler hatırlatılarak mücadeleyi Gezi ruhuyla büyütme çağrısı yapıldı.
Kapanış konuşmasının ardından da bir müzik dinletisi yapıldı. Müzik dinletisindeki türkü ve marşlarla 8. Konferans coşkuyla sonlandırıldı.