Suriye-Guta’da sarin gazının kullanımı sonucu 1000’in üzerinde insan öldü. Bu katliam sonrası kitle imha silahları -KİS- (kimyasal, nükleer ve biyolojik) gündeme geldi, tartışılıyor. Fakat tartışılan ne KİS’lerin varlığı ne insan yaşamına, doğaya, tüm canlılara dair tahrip gücü ne de yaşamını yitiren, katledilen Suriyeliler. “KİS’i kim kullandı?”, “Bu, Suriye’ye müdahale nedeni”, “ABD’nin tavrı” tartışılıyor. Açık olan şu ki KİS’in Ortadoğu’da savaş aracı olarak ilk kullanımı değil.
Kitle imha silahlarının savaş aracı olarak kullanılması, çok eskilere dayanıyor. Tarihi, 1492 yılında Avrupalıların Amerika kıtasına çıkmasından sonra, buradaki altın ve gümüş kaynaklarını Avrupa’ya taşımak için yerli İnkalarla savaşan İspanyol Amirali’nin korkunç planına kadar uzanır. İnkaları yenemeyen amiral, Avrupa’dan çiçek hastalarının kullandığı battaniyeleri getirtip, barış hediyesi olarak İnkalara verir.
Battaniyeleri alan ve kullanan İnkalarda ölümcül çiçek hastalığı salgını başlar ve binlerce İnka böyle katledilir. Dönemin aristokratları ve burjuvaları bu katliam karşısında Avrupa’ya gelecek olan altın ve gümüşleri düşünerek ellerini ovuştururlar. Tıpkı bugün 1300 Suriyelinin katledilmesi karşısında Suriye’de dengelerin lehine döneceğini düşünen AB-ABD emperyalizminin ellerini ovuşturması gibi…
Zehirli maddeler, ölümcül salgın hastalık mikrobu ve gazlar, tarihsel süreç içinde savaşan güçlerin savaşı kazanmak için buldukları ve kullandıkları bir silahtı. Kuşkusuz ki KİS kullanımının en meşru kılıfı savaşlardı. Adı üstünde kitle imha silahlarının hedefi sadece düşman askeri olarak kalmamakta, sivil halka, doğaya ve tüm canlılara ağır zarar
vermektedir.
Cenevre Protokolü
Bunun üzerine 1899’da 24 ülke zehirli gaz ve silahları kullanmayacaklarına dair Lahey Konvansiyonunu imzaladı. Sömürge savaşlarının paylaşım savaşına döndüğü yıl gelip 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı (EPS) başladığında ne verilen sözler ne de Lahey Konvansiyonu kaldı ortada. Taraflar sınıfsal özüne döndü. 4 yıl süren 1. EPS döneminde, Almanların klor gazı saldırılarına karşın İttifak Devletleri (Fransa ve İngiltere başta olmak üzere) de aynı şekilde KİS’leri kullanarak karşılık verdi. KİS’lerle 1.3 milyon insan yaralandı, 100 bin insan katledildi.
KİS’lere sahip olan ve savaşlarda birbirine karşı kullanan emperyalist güçler 1925 yılında Cenevre Protokolü’nü imzalayarak kimyasal ve biyolojik silahların savaşlarda kullanılmasını yasakladı. Fakat emperyalist güçler KİS’leri üretmekten, geliştirmekten ve kullanmaktan vazgeçmedi.
Alman bilim insanları diğer gazlardan daha ölümcül olan tabun gazını buldu. Naziler, Yahudi soykırımında Yahudileri gaz odalarında katlettiler. Japonya 1937’de başlattığı Çin işgalinde biyolojik silahlarla ağırlıklı olarak veba mikrobuyla yaptığı saldırılarda 260 bin insanı katletti. 1942 yılında ABD ilk nükleer silah projesi olan Manhattan Projesi’ni başlattı. 1945 yılında da ilk atom bombasını Japonya’ya attı. 120 binden fazla insanı katlederken, atom bombasının etkileri uzun yıllar devam etti.
Atom bombasının kullanımı ile KİS’lerin üretimi ve kullanımı daha da yaygınlaştı. Askeri güç olarak hemen tüm devletler KİS’lere yöneldi. Atom bombasının atıldığı günden bugüne hemen her bölgesel savaşta KİS kullanıldı.
1968’de 60’ı aşkın ülke Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasını (NPT) imzaladı. 2002 yılında NPT’nin altında imzası olan ülke sayısı 187’ye çıktı. 1972 yılında 100’ü aşkın ülke Biyolojik Silahlar Konvansiyonu’nu imzaladı.
Fakatbu anlaşmaların altına imza koyan hemen tüm ülkelerin KİS’leri bulunuyor. Dahası anlaşmaların imzalandığı yıllarda askeri güç olma adına KİS üretimi ve geliştirilmesi başlatıldı. 1974’te Hindistan, 1980’de İran, 1998’de Pakistan nükleer silah üretimini başlattı. ABD emperyalizmi 1970’lerde Vietnam İşgali’nde tonlarca turuncu madde ve Napalm gazı kullandı.
Kimyasal İkiyüzlülük!
1983-1988 İran-Irak savaşında da KİS kullandı, binlerce insan katledildi. Halepçe’de hardal gazıyla katledilen 5 bin Kürt hafızalardan hala silinmedi. Daha yakın zamanda da KİS kullanıldı. İsrail-Hizbullah savaşında (2-3 yıl önce) İsrail fosfor kullandı. TC devleti 1-2 yıl önce PKK gerillalarına karşı Kazan Vadisi’nde kimyasal kullandı. Gezi İsyanı’nda TOMA’lardan kitlenin üzerine kimyasal madde içeren su sıkıldı. Suriye’de El Kaide çizgisindeki EL Nusra vb. örgütlerle sıkı ilişkisi olan TC’nin tavrı bu ikiyüzlülüğün bir örneğidir.
Daha önce BM tarafından kimyasal silah kullandıklarına dikkat çekilen muhalefeti silahlandırıp her türlü lojistik desteği veren TC’nin Suriye’de Esad’ın şiddetine gözyaşı dökmesi büyük bir sahtekârlıktır. El Nusra Cephesine yönelik bir operasyon sonrasında hazırlanan iddianamede ortaya çıkan telefon görüşmeleri, İslamcı militanların resmi bir kurum olan Makine Kimya Endüstrisi’nden (MKE) kimyasal temin ettiğini açığa çıkarıyor. Suriye’de Esad’ın kimyasal silah kullandığını iddia edip, saldırı çağrısı yapan TC’nin bu tutumu şaşırtıcı değildir.
Zira, başından beri İslamcı militanların Suriye halkına yönelik şiddetine sınırsız bir destek veren TC, gözümüzün içine baka baka Suriye’de mazlumların öldürüldüğünü söyleyip timsah gözyaşı döküyordu. Benzer bir durum bugün kimyasal silahı gerekçe göstererek müdahaleyi destekleyen çok sayıda devlet için de geçerlidir.
Kimyasal silahlara sözde karşı çıkanlar, dünyanın her yerinde mitingleri, gösterileri dağıtmak için kimyasal gaz kullanıyor. Uluslararası anlaşmalar KİS’lerin üretim ve kullanımının emperyalist güçlerin ekonomik ve siyasi çıkarlarına göre düzenlenmesini sağladı. KİS’ler bugün emperyalistlerin elinde hem askeri üstünlük hem bir ülkeye savaş açmanın, işgal etmenin bahanesi hem de dünya kamuoyunu “ikna” etmenin politik kozu olarak kullanılıyor.
2003 Irak işgalinde ABD emperyalizmi KİS’leri işgalin bahanesi olarak kullandı. Bugün doğrudan Suriye’de KİS kullanımı, Suriye’ye müdahale nedeni olarak kullanılmaya çalışılıyor. AB-ABD emperyalizmi yıllardır İran’a KİS üretimini durdurması için baskı yapıyor. Emperyalistlerin bugün KİS’lerin ne üretimini ne de kullanımını durdurmak gibi bir derdi var. “Barışçıl amaç” için hemen herkes KİS üretebilir ve de kullanabilir. “Barışçılamaç” olup olmadığını belirleyen güç ise yine emperyalistlerdir! Özce ifadesi emperyalist çıkarlara uygun olduğu sürece kim kullanırsa kullansın “barışçıl” amaç içindir.
Geçmişten günümüze KİS’ler egemen sınıflarca ekonomik, siyasi ve askeri güç olarak üretildi ve kullanıldı.
Dün olduğu gibi bugün de egemen sınıflar KİS’lerle katledilen insanların ardından elde edilecek kazanç için ellerini ovuştururken, kamuoyu önünde timsah gözyaşları dökmekten de geri durmadı.
Egemen sınıflar, bugün ve yarın da kitle imha silahlarıyla katledilenlerin ardından neden daha fazla kâr-kazanç sağlamaya vesile olmadıkları için çok üzülecekler!