Nisan Yayımcılık son yıllarda devrimci mücadelenin cevap aradığı güncel ve genel sorulara dair camiadaki alışkanlıkların ötesine geçen kitaplar çıkartıyor. Esrin Balcı’nın 2023 yılında çıkan “Emperyalist Tekellerin Kıskacında Türkiye’de Tarım” adlı kitabı da bunlardan biridir. Yazarın bu çalışması belki de ülkemizdeki sosyalist yayınevlerinin külliyatına giren, Türkiye tarımını inceleyen ilk ve tek kitap olabilir.
Kitap 20 yıldan uzun süredir hapishanede bulunan, uzun yıllardır da ağırlaştırılmış müebbet olarak tek kişilik hücrelerde tutulan bir Tutsak Partizan’ın kaleminden çıktı. İçinden geçtiğimiz sürecin hapishanelerde yakın tarihin en sorunlu dönemi olmasının ortaya çıkardığı zorluklar dışında bir de, devrimci basında Türkiye tarımını işleyen kaynak kitapların olmaması nedeniyle kimi zorluklar yaşamıştır. Tüm bunları telafi eden ise kitaba yazarla aynı mekânları paylaşan yoldaşlarının sundukları desteklerdir.
Kitabı okurken yer yer onun kendi alanında bir ilk olmasının ortaya çıkardığı dezavantajlarla da karşılaşıyoruz. Özellikle politik yorumların teknik bilgi aktarımının biraz gerisinde kaldığı dikkatleri çekiyor.
Her makale için özenle derlenmiş tarihi ve teknik bilgiler, politik yorumlarla daha fazla sentezlenebilseydi kitabın okura katkısı daha da artmış olurdu. Belirtme ihtiyacı duyduğumuz bu ufak tefek eksikliklerin, kitabın tarımdaki temel sorunları ışık tutma özelliğinin zayıflamasına yol açmadığını da söylemeliyiz.
Kitapta izlenen tarihsel seyir Osmanlı döneminde 1838 Balta Limanı Antlaşması ile başlayan bağımlılık ilişkilerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda 1923 İzmir İktisat Kongresi ile aynı şekilde korunarak yeniden dizayn edilişini tarihsel ve somut kaynaklara dayanarak gösteriyor.
Bunlar ülkedeki pek çok devrimci siyasal yapının ülkedeki bağımlılık ilişkilerinin başlama süreci hakkında yaşadığı ideolojik yanılgıyı tarım boyutu ile kanıtlıyor. Devamında ise, dünyada 20. yüzyıl ve sonrası boyunca değişen pek çok konjonktürel durum, savaşlar ve krizler boyunca bu bağımlılık ilişkilerinin nasıl güçlenerek sürdüğünü önümüze seriyor.
Özellikle 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları ile startı verilen neo-liberal sömürünün tarım kuruluşlarının özelleştirilmesi ve tarımın tam anlamıyla Emperyalist tarım tekellerince ele geçirilmesini günümüze kadarki örnekleri ile anlatıyor. Ayrıca ekolojik-tarım-gıda ilişkisinin önemi ve bu sorunların günümüzde aldığı biçimlerin çeşitli örnekleri kitapta karşımıza çıkıyor.
Sosyo-ekonomik yapı tahlilinin ve buna bağlı devrim program ve stratejilerinin kilit noktasında bu konuların bulunduğuna dair kitap önemli bir çağrı yapmış oluyor.
Özellikle “Neo-liberal süreçle içine girilen dönemde Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısında önemli değişimler olmuş, tarımsal üretim, dağılım, mülkiyet ilişkilerinde, örgütlenme şekillerinde gıda-şirket ilişkisinin egemenliği yarı-feodal yapıyı önemli ölçüde eritmiş, ilişki ağlarını çözmüştür. Küçük aile üretimi sözleşmeli tarım uygulamalarıyla kadim üretim yapısından ciddi boyutta uzaklaştırmıştır” (sayfa 28) ifadeleri her birimizin bu konuya yoğunlaşması gerektiğini hatırlatıyor.
Kitabın işlediği bir diğer konu ise 1950’lerle birlikte, sosyalist ülkeler ve dahil tüm dünyayı etkisi altına almış olan “Yeşil Devrim”dir. Günümüzdeki tarım kaynaklı ekolojik sorunların temelinde bulunan yeşil devrimin doğaya ve besin zincirindeki tüm canlılar gibi insanlara verdiği zararın ortadan kaldırılması için Agro ekolojik yaklaşımın alternatif olabileceğini tartışıyor.
Agroekolojik yaklaşımın ise klasik bir eskiye dönüşle sınırlı kalamayacağını, bu anlamdaki ütopik ve sistem içi çözümlerin yetersiz olacağını anlatıyor. Böylece MLM tarım ve ekoloji programı oluşturulurken, agroekolojik yaklaşımların bu programa uygulanmasının daha kapsamlı araştırma ve incelemeleri gerektirdiğini gösteriyor
Tüm dünyadaki muhalif ve devrimci çevrelerde olduğu gibi ülkemizdeki yaklaşımlarda da ekoloji konusunun bolca lafzı yapılıyor. Ancak bilimsel kriterlere ve özellikle de MLM esaslara uygulanmaksızın eklektik bir yaklaşımla yetiniliyor.
Özellikle de reformist öze dokunulacak derinlikte çalışmalardan pek bahsetmek mümkün değil. Tarım ve gıda bağlantısına yönelinmeksizin de gerekli politik ve stratejik içeriğe ulaşmak mümkün olmayacaktır. Esrin Balcı’nın çalışmasındaki derinlik bizlere, MLM tarzda araştırma-inceleme yapabilmek açısından bu boyutuyla da bir kaynak sunmuş oluyor.
Sınırlı bir içeriğe sahip olan Türkiye Tarımı kitabı elbette sadece bir başlangıçtır. Açtığı kapılarla kitaptaki her başlık bizleri daha kapsamlı çalışmalara yönlendiriyor.
Esrin Balcı tarafından açılmış bu yolu geliştirebiliriz. Kimbilir belki yazar da Emperyalist Tekellerin Kıskacında Türkiye’de Tarım kitabı ile sınırlı kalmayarak bizleri daha farklı çalışmalarla da buluşturacaktır.
Herkese iyi okumalar.