Çocukken bütün ödevler içinde en sevdiğim şey, renkli kartonlara resimler yapıştırarak hazırladıklarımızdı. Herhangi bir konuyu alır, yazı, fotoğraf, kupürlerle tablo haline getirirdik. İlk gençlikte bu usûlü sevdiğim şarkıcı ve gruplara uyguladığımı da bilirim. Kendime güzellikler yarattığım bir alandı resimli karton panolar.
Galiba alışkanlık oldu zamanla. Şimdi elimle yapmadığım panoları da görüyorum. Yakın dönem Türkiye tarihinin kolajı her Allah’ın günü kendini dayatıyor bana. Gözümü kapattığımda da bitmiyor, göz kapağımın içine kaçıyor o kan kırmızı kolaj.
İşbu yazı cürmün kendisinden beter ırkçı ve kolaycı gerekçe ve açıklamaları elinin tersiyle itecek insanların umuduyla yazılmıştır.
CEZASIZLIK FOTOĞRAFI
Muğla’da “PKK’li olduğu şüphesiyle” darp edilerek, ters kelepçeyle çırılçıplak bir şekilde asfalta yatırılan o insanların, o Kürtlerin fotoğrafı bir lanet gibi benimle. Öyle de olmalı zaten; görüp de unutulacak, baş çevirip kahve yudumlanacak hali yok bu işkencenin. Ve elbette jandarma özel harekat tarafından bir de servis edilişinin… Devir sosyal medya ve görsellik üzerine kurulu ya, birileri bunu insan onuruna kastettikleri türlü işkencelerinin paylaşma aracı olarak görüyor besbelli. Nasıl olsa cezasızlık var; keyfi değil sistematik kötülük mevzubahis olan.
Cezasızlık sözünü büyük harflerle yazıyorum Türkiye panoma. Bunca zulmün yaşatılmasındaki temel unsurdur o. Kanunu kendi suçunun yanında bilmenin rahatlığıdır. Onaylanacağının. Salıverileceğinin. Yan yana fotoğraf çektirileceğinin bir kısım resmi görevliyle.
Aralık ayından bu yana tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un Ankara’da düzenlenen cenaze törenine koca bir grup saldırıda bulunmuştu hani. Aysel Tuğluk’un özel izinle geldiği cenaze… İncek Mezarlığı’nda lince kalkışan güruha hiçbir müdahalede bulunulmamış, HDP’li vekiller dahil kimse saatler boyu “yetkililere” ulaşamamıştı. O zaman da kerameti kendinden menkul sloganlar vardı: “Burası Sünni mezarlığı, Aleviler buraya defnedilemez”, “Burası Türk toprağıdır, Ermeni toprağı değil, burada Ermenileri istemiyoruz” gibi. Cenaze defnedildiği yerden çıkarılıp ertesi gün Dersim’de toprağa verilmişti.
İşte o cenaze törenine yapılan saldırıyla ilgili tutuklanan üç sanık ilk duruşmada serbest bırakıldı. Savunmalar mı? Şöyle ki: “Cenazeyi terörist cenazesi diye biliyordum… Her gün şehit cenazelerinden sıkıldığımız için bunu yaptık”, “Mezarlığa terörist gömdüklerini söylediler. Kalabalığın yüzde 80’ini tanırım, ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ diye bağırdık. ‘Burası Ermeni toprağı değil Türk toprağı’ dedim. Pişmanım.”
Kürdü, Ermeniyi, Aleviyi teröristle bir tuttun mu, iş bitti. Bunu yapmana engel, tersini savunana bir kanun, hüküm, uygulama var mı, yok. Hissiyatımı Ümit Kıvanç yazdığı için, burası onun sesinden gelsin: “Özetle şu: Asfalta yatırılan hepimiziz. Dövmüşler, sövmüşler, soymuşlar… Bir de bakılmış ki, içimizden haysiyet çıkmamış. Hırs varmış, kin varmış, düşüncesizlik varmış, cehalet varmış, ırkçılık varmış, her türlü melanet varmış, lâkin o yokmuş… Fotoğraf çekildi. Polis ve jandarma, yere yatırdığı çıplak adamları alıp gider, karayolu trafiğe açılır birazdan, merak etmeyin. Arabayı bir yıkatın yalnız, tozlanmış. Telefonu yerleştirmek için de alt kısmı cama yapıştırılan vantuzlu ufak nesnelerden alın, çok pratik.”
AKORDEON KOLAJLAR
Bu kolajın gözümün önünde belirdiği gün, 10 Ekim; 102 kişinin hayatını kaybettiği, 500’den fazla kişinin yaralandığı Ankara Katliamı’nın ikinci yıl dönümü aynı zamanda. Hani şu barış diyen insanların havaya uçurulduğu katliam. Anma törenine de tıpkı katliam gününde olduğu gibi biber gazı ve plastik mermilerle karşılık verildi. Ne şaşırtıcı değil mi?
O intihar saldırısıyla ilgili dava sürüyor. 25 Eylül’de görülen son duruşmada mağdur avukatlarından Zinet Özçelik ambulansların patlamadan sonraki hareketlerini ve nerede olduklarını gösteren GPS raporlarını incelediklerini; 11 ambulansın hiç hasta almadığını, dokuzunun da yarım saat sonra olay yerine geldiğini söyledi. Hani kim nerede duruyor, hiç akıldan çıkarılmasın diye.
Bir akordeon gibi uzuyor kanlı kolajlar. Her biri bir öncekinin üzerine yaslanan, oradan güç alan cinayetler ve katliamlar yekûnu. Hiçbir okul müfredatında, kendine gazete diyen tetikçilik mecralarında yeri olmayacak bu kolajın. Ama hakikati anlatmak için bu kayıt gerekecek yine. Hani, ne yapsan da değişmiyor, üzeri örtülmüyor ya.
Tek umudum bunu bilmekten ibaret. Başka da hiçbir şey. (Gazete Duvar)