ANKARA (DİHA) – Türkiye devrim hareketinin önderlerinden ve “Ser verip sır vermeyen yiğit” olarak bilinen İbrahim Kaypakkaya, katledilişinin 40’ıncı yılında her yıl olduğu gibi mezarı başında anılacak. İbrahim Kaypakkaya’nın karanlık bir süreci aydınlatmak için yeni bir yol açtığını söyleyen kardeşi Ali Ekber Kaypakkaya, ağabeyinin Kürtlerin bir ulus ve kendi kaderini tayin hakkı olduğunu söyleyen ilk kişilerden biri olduğunu ifade etti.
Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist (TKP-ML) ve Türkiye İşçi Köylü Ordusu’nun (TİKKO) kurucusu İbrahim Kaypakkaya, katledilişinin 40’ıncı yılında kitlesel törenlerle anılacak.
Malatya, Dersim ve Antep bölgelerinde örgütsel faaliyetlerde bulunan Kaypakkaya, 29 Ocak 1973’te kaldığı köyde bir öğretmenin ihbarı üzerine yakalandı. Yaralı olmasına rağmen yürütülen ve Diyarbakır cezaevine getirilen Kaypakkaya, günlerce işkenceye maruz kaldı. İşkencelerle geçen sorgularda hiçbir biçimde kendisi ve örgütü hakkında ifade vermeyen Kaypakkaya, 16 Mayıs 1973’te yeniden sorguya götürüldükten iki gün sonra Diyarbakır’a gelen babasına intihar ettiği söylenerek, parçalanmış cenazesi teslim edildi.
Lenin’in “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” tezini kendi fikrince oturtarak düzenlediği “Kürtler de bir ulustur ve kendi kaderlerini belirleme hakları vardır” yönündeki görüşü ifade eden Kaypakkaya, her yıl mezarı başında anılıyor. Bu yıl katledilişinin 40’ncı yılında aralarında BDP, BDSP, DHF, EHP, EMEP, ESP, Partizan, 78’liler Girişimi Kaypakkaya’yı Çorum’da bulunan mezarı başında anacak. Kardeşi Ali Ekber Kaypakkaya İbrahim Kaypakkaya’ı DİHA’ya anlattı.
Kaypakkaya’yı hatırladığı kadarıyla anlatan kardeşi Ali Ekber Kaypakkaya, “Bana söylenenlere göre ağabeyim kitap okumayı, araştırmayı seven bir insanmış. Ayrıca roman da yazmaya çalışıyormuş. Ahmet Telli ağabeyimin arkadaşıymış. Bir gün İbrahim, Ahmet Telli’ye Nazım Hikmet’ten şiirler okumuş. Bunun üzerine Ahmet Telli ise İbrahim’e bir şiir yazıyor. İbrahim dost canlısı birisiydi. Arkadaşlarıyla arası her zaman iyi olan bir kişiydi. Benim İbrahim ağabeyimle fazla anım yok aslında. Hatırladığım kadarıyla İbrahim eve geldiğinde evdekilerle halaya tutuşurdu. Yanlış hatırlamıyorsam İbrahim ağabeyim Hakkı ağabeyimi de yanına alarak tarlalara götürüp silah ateş ettiğini hatırlıyorum” dedi.
‘İbrahim eve geldiği zaman polisler evin etrafında geziniyordu’
Ağabeyini uzun süre göremediklerini belirten kardeş Kaypakkaya, “Biz 1970’lerde Ankara’ya taşındık. Daha sonra zaten askeri muhtıra oldu. Bu muhtıradan sonra İbrahim aranır olmuştu. O sıralarda biz Ankara’da iken, bir gün İbrahim ağabeyimin eve geldiğini anımsıyorum. İbrahim eve geldiği zaman annem de içli köfte yapardı. Ben o gece geldiğini duymamıştım. Sabah geldiğini duymuştum. İbrahim ağabeyim eve geldiği zaman iki sivil polis bizim evin etrafında geziniyordu. Polisler daha sonra çeşme başında toplanan kadınlara İbrahim ağabeyimi soruyorlar. Fakat o kadınlar İbrahim ağabeyimin evde olduğunu bilmelerine rağmen evde olduğunu söylemiyorlar. İbrahim ağabeyim de evin içinde pencereden gelen polisleri izliyordu. Hani polisler eve gelseydi İbrahim’in ne yapacağını bilmiyordum, ama o polisleri izliyordu” diye kaydetti.
‘Ablama Avusturya İşçi Marşı’nı ezberlettirmişti’
“İbrahim daha sonra İstanbul’a gidiyor. Daha çok ağabeyim ve ablamla birlikteydi. Hatta ağabeyim ve ablama Avusturya İşçi Marşı’nı ezberletmişti. Hatta bir gün okula gelen bir müfettiş Feride ablama şarkı söylemesini istemiş. Ablam da okulda bu marşı okumuştur” diyen Kaypakkaya, şöyle devam etti: “Ben İbrahim ile fazla vakit geçiremedim. Bu anlattıklarım dışında pek bir şey hatırlamıyorum. Bütün aileler gibi benim annem de babam da İbrahim’in zarar görmesini istemiyordu. Hatta İbrahim İstanbul’da okurken okuldan atılmıştı. Babam o sıralar İstanbul’a İbrahim’i görmeye gitti. Babam İbrahim’e okul müdürünün elini öpmesini ve okula dönmesini istemişti. Fakat İbrahim belinden çıkardığı silahı babamın önüne koyarak, ‘Al silahı beni vur fakat bunu benden isteme’ demiş.”
‘Ailemiz 12 Eylül darbesiyle darmadağın oldu’
İbrahim Kaypakkaya’nın kardeşi olduğu için büyük bir onur duyduğunu ifade eden Kaypakkaya, “İbrahim’in yaptıklarından, düşüncelerinden hep onur duydum. İbrahim Kaypakkaya’nın kardeşi olduğum için kimi zaman bana ön yargı ile yaklaşılırken, kimi zaman da bana sevgi ve hayranlıkla baktılar. En büyük zorluğu darbe döneminde yaşadım. 12 Eylül darbesini yaşadığım dönemlerde birçok insan tarafından tecrit edildim. Benden zarar gelecek diye birçok insan benden uzak durdu. Savunduğum düşüncelerden dolayı birçok kişi çocuklarını benden uzak tutuyordu. 1984’te ilk gözaltım oldu. 22 gün dağda sorgulandıktan sonra Mamak Askeri Cezaevi’nde bir ay yattım, sonra serbest bırakıldım. Bütün bunları yaşamamın nedeni İbrahim Kaypakkaya’nın kardeşi olmamdı. Yeni Demokrasi Dergisi Ankara Temsilciği yaparken gözaltına alındım ve Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde 6 ay kaldım. Bunun nedeni de İbrahim’in kardeşi ve onun düşüncelerini savunduğum içindi. Ailemin diğer fertleri yurtdışına çıkmak zorunda kaldılar. Ablam ve ağabeyim mülteci oldular. Yine ablam ve eniştem hapse girdiler. Annem o dönemde kalp krizi geçirdi. Annemin kalp krizi geçirmesinin sebebi ise bir taksicinin öldürülmesi ve taksiyi de bizim evin önüne bırakmalarıydı. Sonradan bu cinayeti MHP’lilerin yaptığı ortaya çıktı. Fakat taksinin bizim evin önünde bulunmasından dolayı annem ve ablam sorgulandı. Sorgudan sonra hamile olan annem kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Ailemiz özellikle 12 Eylül askeri darbesinden sonra darmadağın oldu” dedi.
‘İbrahim yeni bir yol açtı’
Kardeş Kaypakkaya, İbrahim’in karanlık bir süreci aydınlatmak için yeni bir yol açtığını dile getirerek, “Kemalist bir hava eserken İbrahim yeni bir yol açtı. İbrahim Kürtlerin bir ulus olduğunu söylemişti ve Kürtlerin kendi kaderlerinin tayin hakkı olduğunu ilk söyleyenlerdendi. Fakat İbrahim sadece Kürt ulusal sorununa değil diğer bütün etnik sorunlara ilişkin de fikirleri vardı. İbrahim Türkiye’de bulunan diğer etnik halkların üzerinde devam eden asimilasyonu teşhir etmiştir. İbrahim’in söylemleri karanlık bir dönemi aydınlatması açısından önemlidir. İbrahim’i sadece eylemliği ve direnişçi kişiliğinden değerlendirmek eksik kalır. O gittiği her yerde analiz çalışmalar yapardı. Sınıfsal çalışmalar yapardı. Çalışmalarını bu şekilde yapıyordu. Türkiye tarihine ilişkin ise Marksist tezleri tekrarlamaktan çok o günden bugünü görebilen tezlerinin olması çok önemlidir” vurgusu yaptı.
İbrahim Kaypakkaya kimdir?
İbrahim Kaypakkaya, 1949 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesinin Karakaya köyünde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na girdi. Öğretmen Okulu’nun ardından İstanbul’daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, sol düşüncelerle burada tanıştı. Mart 1968’de Çapa Fikir Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldı. Çapa Fikir Kulübü’nün başkanı olan Kaypakkaya, 6. Filo’ya karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968’de okuldan atıldı. FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü gazetesinin İstanbul’daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı. Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada Doğu Perinçek’in başını çektiği PDA kanadında yer aldı. 1972 yılına kadar PDA (TİİKP) saflarında çalıştı ve DABK üyesi olarak görev yaptı. Bu tarihte PDA ile yolları ayrıldı. Doğu Perinçek ve çevresinin saptırımcı (revizyonist) ve fırsatçı (oportünist) olduklarını söyleyen Kaypakkaya, ayrılık sonrasında TKP/ML TİKKO’yu kurdu. 24 Ocak 1973’de Dersim’in Çemişgezek ilçesi Vartinik köyü Mirik mezrasında askerler tarafından bulunduğu köyün etrafı sarılmış, çatışma sırasında TİKKO’nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yaşamını yitirirken, Kaypakkaya yaralı olarak çatışma alanından uzaklaştı. 5 gün sonra saklandığı köydeki bir öğretmenin ihbarıyla yakalandı. Kaypakkaya, Diyarbakır’da süren 4 aylık sorgulama ve işkence sürecinden sonra, mahkemeye çıkartılmasına az bir zaman kala, 18 Mayıs 1973’te katledildi. Ölüm sebebi ise kayıtlara “intihar” olarak geçti.