Analık hukukundan, ataerkil topluma geçişle birlikte kadının tarihteki yenilgisi başlamıştır. Ve ezilen cins olma statüsü sonraki tüm tarihsel aşamalarda derinleşmiştir. Erkek ve kadın arasındaki cins temelli antagonist çelişki toplumsal ilişkilerde de bu yenilgiyle birlikte gerçekleşmiştir. Tarihin bütün evrelerinde kadının bu yenik durumu toplumsal ilişkilerde ve üretim ilişkileri içinde ezilen cins olmasını getirmiştir.
Yani kadının bugünkü ezilen cins olması sınıflar tarihinden daha eskiye dayanır. Böyle köklü tarihsel bir süreci vardır. Engels, kadın ve erkek arasındaki toplumsal ilişkiyi burjuva ve proletarya benzetmesiyle yapar. Erkek burjuvaysa kadın proleterdir der. Cins ayrımı yani kendi başına bir toplumsal sorun ve çelişki özelliği arz eder. Kadın cinsi, ezilen bir cinstir. Bu çelişki aynı zamanda bu makro özelliğiyle sınıf mücadelesinin bir sonucudur. Yani eşitsizlik içeren bir cins kategorisinin mücadelesi nesnelliğini içerir. Bu olguyu tanımlamak elzemdir.
Bunun yanında bu cinsin sınıfsal anlamda ezilen bir toplumsal kesimi vardır. Genel olarak emekçi kadınlar olarak kategorilendirdiğimiz bu toplumsal kesimler ise ezilenlerin ezilen konumundadır.
Eşitlik mücadelesinin konusu olan cins ayrımcılığı genelde, sınıf mücadelesinin, öncü kurmayının da sorunudur, gündemidir. Ancak toplumun sınıflardan teşekkül olduğu nesnelliğini üzerinde temelini bulan kurmay öncü, bu toplumsal sorunun, eşitsizliğin esas çekirdeğine inerek sorunu ele almalıdır. Çelişmenin ana halkasını bulma, çelişmenin görünen yanı değil özüne-esasına inme diyalektik materyalist yöntemiyle bu sorunu incelemeli, bilimin cenderesinden geçirmelidir. Bu noktada genel çelişkinin özünü açığa çıkarmalı ve mücadelesinde esas bağlam yapmalıdır. Buna uygun olarak örgütlenmelerini yaratmalı, hedef kitlesini belirlemeli, ittifak güçleri tespit etmeli, bu eksende oluşan sosyal ve siyasal akımların niteliklerini deşifre etmeli ve yaklaşımını nasıl ele aldığını ortaya koymalıdır.
Kadın meselesi genel mücadelenin bir sorunudur. DHD, sosyalizm ve komünizme giden yolda bu sorun bu sınıfsal bağlamında en ileri halkayı yakalayıp çözerek ilerleyecektir. İtici güçlerin gelişim seyri ve sınıflaşmaların gelişme düzeyi ve sönümleme potansiyeline paralel olarak çelişkinin özü ve esasına gelişen, değişen, yenilenen, sadeleşen, karmaşıklaşarak ilerleyen bir karakter kazanacaktır.
Kapitalizm koşullarında kadının üretim ilişkilerindeki yeri önceki toplumsal ilişkilere göre devrimsel bazda bir gelişme kaydetmiştir. Bugün üretimin her alanında söz sahibi olan onun içinde yerini bulan bir evreye gelmiştir. Bu haliyle geçmişten gelen statü ve yeni sistemin eşitsizliğe dayanan ve kadın cinsi üzerindeki tarihsel eşitsizliği de temel alan ilişkileriyle bir çatışmayı da keskinleştirmiştir.
Modern çağ ve ilişkiler kadının üretime ve haliyle toplumsal ilişkilere katılımını ve daha fazla görünür olmasını getirmiştir. Ancak bu durum kadının eşitsizlik statüsünü bozmamıştır. Sadece önceki geri toplumsal konumunu parçalayıp yeni bir toplumsal konum edinmesini getirmiştir. Rekabette emek pazarında, meta değişiminde “eşitlik” koşulları ve bu temelde oluşan yeni siyasal, kültürel, sosyal, toplumsal sistem başka türden eşitsizlikleri daha berraklaştırmıştır. Kadın sorunu da böyledir.
Ama kadın üzerindeki eşitsiz koşulları, bir yandan parçalarken ve görünür kılarken, diğer yandan kendi üretim ilişkilerinin yeni tunç yasalarıyla eşitsizlik üzerinde yeniden üretmeye başlamıştır. Kadın üzerindeki üretim araçlarının radikal düzeydeki hâkimiyeti önceki hiçbir toplumsal ilişkide olmadığı düzeye ulaşmıştır. Bu korkunç hakimiyet ve üstünlük yanılsaması bilinç alanında da aynı radikallikle hükmünü sürdürmüştür. Kadın kimliği metalaştırılarak, bu ilişki içine sokulmaya çalışılmış. Bu hakimiyet konumunu üretkenliği ve sosyal statüsünü örtecek düzeyde yabancılaşma ile sonuçlanmıştır. Yani modern çağda kadının eşitsiz konumunu korumak için yeni ve derin ilişkiler ağı kurulmuştur. Bu cins cephesindeki üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki, gerilim ve oluşan enerji birikimi haliyle daha fazla yoğun olmuştur.
Tam da böyle bir toplumsal ilişki içindeyiz. Buna ülkemiz özgülünde yarı feodal üretim biçimlerini, geri kültürel şekillenişi ve asyatik özellikleri de eklemek gerekir.
Bu bağlamda kadının örgütlenmesi, mücadelede seferber edilmesi için özelin özeli bir politika, araçlar ve şekilleniş zorunludur. Sınıflar çıkışından önceye dayanan bir eşitsizliğin kendine has karmaşıklığını, edinilmiş özelliklerini göz önüne almak gerekir. Bu eşitsizlik mücadelesini diğer mücadelelerden ayrıştıran kendine has özgün yanları vardır. Bir önceki toplumsal yapılardan miras kalmış, o kimliğe yapışmış bugün içinde eski toplumsal yapıdan kalan kültür ve artıkların en canlı yaşama sahası bulduğu yerdir kadın kimliği. O eşitlik mücadelesinin birçok cephede vuruşmak zorunda kalmıştır. Kaç geri toplumsal sistemin en gerici, eşitsizlik içeren yanlarıyla bugün dahi vuruşmak zorundadır. Bu kimlik üzerinde böyle çeşitli içerikli, derin, binlerce yıl öncesinden miras kalan hala capcanlı etkiler söz konusudur.
Bu yönüyle bu toplumsal cins katmanı içerisinde mücadeleler ve ittifaklarda özgün yönler taşıyacaktır. Örneğin basbayağı burjuva akım olan ve tarihsel anlamda mahkum olan ve feminizm proleter kadın hareketi için “sağlam” bir müttefik olabilir. Hiç yadırgayıcı olmaz bu. Yani normal sınıfsal ittifak perspektifinin o toplumsal yapıya uyarlanan özgürlüğü bu cephede daha da esneyebilir.
Bu noktada kadın politikasının özgün ve verili kalıpları aşacak bir yanı olmalıdır. Araçlar ve örgütlenmesi de buna uygun şekillenmelidir.
Bugün Kürt Ulusal Hareketi gerek toplumsal açıdan, gerek kültürel açıdan, gerekse siyasal açıdan kadın meselesinde ve kadının mücadeleci özünü açığa çıkarır seferber etmesinde önemli ve epey bir ileri düzeyde bir örnektir. 90’lar da ayrı bir kadın partisi kuracak ve bugün onun derinlemesine toplumun her hücresinde özgünleştirecek modeller geliştirmiştir. Bunun siyasal karşılığının zenginliği bir yana toplumsal ilişkileri ve yapıyı devrimsel boyutta başkalaştıran, eşitsizlik mücadelesinde yeni merhaleye taşıyan kazanımlara çevirmiştir. Kadın örgütlenmesini özerk yapının ötesinde ele almaktır. Ve kadının gelişimini bu araçlarla kolaylaştırıcı ve sıçratıcı şekilde gerçekleştirmiştir.
Özerk örgütlenme komünist partide hangi nesnel temeller ve ölçütlerle alınır. Bunun irdelenmesi gerekir. Bu noktada bu ölçütlere kadın kategorisi uyuyor mu, uymuyor mu bakmak gerekir.
Özerk bir örgütlenme için bir defa ortak duygu, algı içinde olan toplumsal kategori olması lazım. Yine üretim kategorisinde de benzer etkinliklere tabi olan paydaşlık gerekecektir. Kendine özgü sahalar, birimler içinde sosyal temelde yoğunlaşacak bir ilişki somutluğu olması gerekir. Yine makro anlamda bir çıkar ortaklığı ile özgürleşmesi gerekir.
Örneğin komsomol örgütlenmesini özerk biçimde yapılandıran saiklerin kadın kategorisi içinde vuku bulması gerekir. Kadınların ortak sorunları, ruhi etkilenimleri, üretim içindeki ortak pozisyonları açısından gençliğe göre daha gelişkin güçlü bağları vardır. Bu açıdan nesnelliğini daha fazladır. Ancak kadınları diğer toplumsal kesimlerden kesin ve katı şekilde ayıran ve özerkliğe zemin olacak ortak yaşam alanlarını içeren saha ve birimlerden yoksun olmasıdır. Ancak bu tümden yok anlamına gelmiyor.
Bu perspektiften bakarak kadın için özerk bir örgütlenme oluşturmak; kadın kimliğinin kendine has sorunlarını hem aşamasını hemde bu ezilen cinsin daha hızlı ve etkin örgütlenmesini daha kolaylaştırıcı olacağını düşünmek yanlış olmaz. Sorunun karmaşıklığı ve özgünlüğü ve de kendini aşması-gelişmesi için daha faydalı olabilir. Kadının fark edilmeden ya da edilerek; alışkanlıklarla ya da ciddi müdahalelerle erkek tarafından komünist yapı içinde de belli ideolojik-kültürel siyasal baskılara maruz kalması söz konusudur. Edinilmiş erkek alışkanlıkları ya da kadın alışkanlıkları eşit ilişkiler içinde kendini eşitsizliği yeni biçimler içinde üretecek zemin bulur.
Kadın bir yandan erkek anlayışla erkleşecek ortak platformlarda, bir yandan da kendi özgün gelişimini açığa çıkaracak özgür bir sahada çift yönlü faaliyeti, çalışması, siyasal, ideolojik mücadelesini örgütlenebilir.
Bir yanda ezilen hem cinsleriyle özgür ve özerk bir alanda kendini örgütler. Diğer yanda erkek ile komünist kürsüde eşit temelde mücadeleye katılır ve ortak çıkar ekseninde mücadelesini yürütür. Hem kendisini hem de erkeği başkalaştırarak sınıfsız toplumun şartlarını olgunlaştırır bu cephede. Zaten demokratik sahada kadına açılacak her kanal cesaretle ve özgüvenle kullanılmalı. Bu cephede ezilen kesimin daha geniş ve onlarla ilişki kurmayı kolaylaştıracak sosyal-kültürel çelişkilerin daha geniş olduğu bilinciyle hareket edilmelidir. Sonsuz derecede araç ve yöntem kullanılmalıdır.
Bir Tutsak Partizan