GüncelKadınMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kirimizden-Pasımızdan Arınmak İçin Hakikatimizi Tahlil Edelim-1-

"Sınıf hareketinin ilerlediği dönemlerde bu tür bir sıçrama tahtasını kullanmak için durum daha da elverişli bir hale geliyor. Örneğin, kadın ve lubunya hareketinin yükseldiği dönemler toplumsal mücadele içinde yer alan tek tek bireylerin daha fazla sorguladıkları dönemler olmaktadır."

Burjuva devrimlerinin yarım kaldığı ya da gerçekleşmediği ülkelere kapitalizmin girmesi ile beraber insanın şekillenişi de çarpıklaşır. Bir yandan kutsallığı öğretilen feodal değerler, diğer yandan “özgür bir birey” olmanın dayanılmaz hafifliği… Bu toplumun insanı, bir yanda toplumsallığın önemine yapılan vurgular ve kutsal değerler, diğer yanda yanındakinin üstüne basmadan, ondan daha başarılı olmadan asla başarılı sayılmayacağı bir sistem içinde şekillenir. Bunlar bireyin hayatını etkilediği gibi örgütsel mücadelede yer alış biçimlerini de etkiler. Çarpık bir toplumsallıkla sinik bir bireycilik arasında kalan yaşamlar, toplumsal mücadeleye girdikleri andan itibaren bu hastalıkları da beraberlerinde getirirler.

Bunların üstüne bir de ezilen kimliklerden birisine ait olmak eklenince durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Zira kapitalist ülkelerde bazı demokratik sorunlar kısmen de olsa çözülmüş, bazı haklar kazanılmıştır. Bunlar kapitalist üretim ilişkilerine zarar vermeyecek biçimde dizayn edilir ve her an gasp edilme ihtimalleri vardır. Ancak bunun dışında kısmen de olsa bir özgürleşme gerçekleştiği için emperyalizm gittiği ülkelere bunu medeniyet olarak pazarlar. Bu pazarlamanın etkisi emperyalist-kapitalist sistem karşısında mücadele eden ezilen kimliklerden herhangi birisine ait olan devrimci bireyleri de kapsar. Kapitalizm insanı “ehven-i şer”e razı eder. Bu duygu, yarı-feodal ülkelerdeki özellikle ezilen cinsiyetleri ve cinsel yönelimleri derinden etkilemektedir. Bir yandan özgürlük mücadelesi içinde yer alırken diğer yandan aynı mücadele içindeki yoldaşlarınla da mücadele etmek zorunda olmak, çoğu zaman bir kaçış arayışını beraberinde getirebilir.

Emperyalist-kapitalist sistemin ve bu merkezlerdeki mücadelenin bir sonucu olarak bugün emperyalist merkezlerde lubunyaların bazı haklarını elde etmiş olmaları ve görece daha rahat bir yaşam sürüyor olmaları elbette başka ülkelerdeki lubunyaların kendi topraklarında yaşayan diğer sömürülenlere oranla daha katmerli bir biçimde sömürülmesi ile ilgilidir. Bu durumun birden fazla farklı sonuçları elbette bir bütün sınıf hareketini etkilemektedir. Bir tarafta oportünistleşen, kendi durduğu yerden “özgürlük” öğreten, devrimci mücadeleye girmeden “radikalleşen”, bireysel yaşamlarını süren, “an’ı yaşayan” bir lubunya toplumu oluşurken diğer tarafta ise toplumsal gerçeklik ile bireysel tercihler arasına sıkışmış, toplumsal mücadeleye girdiğinde dahi özneleşmek yerine “kurban olmanın konforundan” çıkamayan, ya içine girdiği ataerkil, heteroseksist ortama benzeyen ya da o mücadeleden koparak karşısında mücadele ettiği sisteme geri dönen, ne yaparsa yapsın sürekli yetersiz hisseden lubunyalar oluşur.

Ailesine, feodal rekabetçi akrabalarına ve öğretmenlerine, iş arkadaşlarına buradan kopuşu gerçekleştirdikten sonra da bir ekmeği bölüp birlikte yediği kader ortaklarına -yani içinde sosyalleştiği lubunya toplumuna- ve daha sonrasında da omuz omuza mücadele ettiği yoldaşlarına karşı kendini ispatlama zorunluluğu devam ederken bunu doğru çözümleyemeyen lubunyalar için durum içinden çıkılmaz bir hal alır. Mesele sadece yapabileceğini ispatlama meselesi değildir. Mesele aynı zamanda önüne çıkarılan başkaca engellerdir de. “Özgür bir birey” olmak ile özgürleşme arasında yaşanan bocalama bu anlamıyla sıçrama tahtası olacak yerdir aynı zamanda.

Sınıf hareketinin ilerlediği dönemlerde bu tür bir sıçrama tahtasını kullanmak için durum daha da elverişli bir hale geliyor. Örneğin, kadın ve lubunya hareketinin yükseldiği dönemler toplumsal mücadele içinde yer alan tek tek bireylerin daha fazla sorguladıkları dönemler olmaktadır. Bu sorgulamaya hangi bilincin rengini verdiği elbette önemlidir. Bir bütün sınıf hareketinin yükseldiği, grevlerin, askeri eylemlerin, kampüs işgallerinin vs. örgütlendiği durumlarda bu durum daha keskin hale gelmektedir. Lubunyalar tam da burada heteroseksizmin farklı yüzleriyle daha fazla karşılaşmakta ve kopuşları daha net hale gelmektedir. Bu kopuşlar, bugünlerde toplumsal mücadeleden ve devrimci hareketten kopup uzaklaşmak yönünde ağırlık göstermektedir. Bunun farklı nedenleri olsa da böylesi bir kopuşun özgürleşme olmadığı bir gerçektir. Sistemin üzerimize boca ettiği bencilliğin bir sonucudur. Bu kopuşların tersine döndüğü durumlarda sınıf mücadelesinde özneleşen ve özgürleşen devrimci bireyler kolektifin daha fazla bir parçası olmaya başlarlar. Fakat her iki durumda da esas olan toplumsal durumun ve hareketin, bireyin tercihlerine yön vermesidir.

Marks “İçinde yaşadığımız atmosfer her birimizin sırtına 40 bin okkalık bir güçle bastırıyor, ama hissediyor musunuz onu?” derken bu basıncın somut miktarından bahseder. Ancak elbette bu 40 bin okkanın her birimiz üzerindeki etkisinin aynı olduğunu söylemez.

Elbette bu 40 bin okkayı kaldırırken yapamayan, zorlanan, desteğe ihtiyaç duyanlar da oluyor; hayatın başka eşitsizliklerinden de dolayı. Bu bir güçsüzlük belirtisi değil kuşkusuz, sınıflı toplumun yarattığı sayısız insanlık halinden biri sadece. (Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu