Reyhaneh Jabbari, Anus Abetyan, DAİŞ’in kaçırdığı kadınlar, Jina Mahsa Amini…
Reyhaneh, 19 yaşında kendisine tecavüz eden istihbarat şefini öldürdüğü için idama mahkûm edilmişti İran katil devleti tarafından. İdam gününe kadar geçen 7 yıl boyunca kimsenin önünde ağlamadı, af dilemedi, yalvarmadı.
Tek sitemi cesedi için annesine yazdığı vasiyetteki “Rüzgar beni alıp götürsün. Dünya bizi sevmedi” oldu. Saçlarını kesip kazıdığında ise yine annesine yazdığı mektupta söylediğine göre “11 gün hücre cezasıyla ödüllendirildi”.
Reyhaneh idam edilerek devlet eliyle katledildiğinde 26 yaşındaydı ve yıl 2014’tü. Reyhaneh’ten önce ve ondan sonra da İran’da binlerce-milyonlarca kadın devletin resmi güçleri tarafından gözaltına alındı, dövüldü, işkenceye maruz kaldı, tecavüze uğradı, katledildi… Buna karşın çeşitli dönemlerde baskı rejimine, diktatörlüğe karşı isyana durulduğunda kadınlar da bu isyanın içinde yer aldılar. Ancak “Mahsa Amini’nin ölümü, kadınlar arasında onlarca yıldır bastırılmış enerji ve mücadele azmini açığa çıkardı. Bu ilk değil ama bu seferki farklı.” (ABD’de yaşayan İran analisti Omid Memarian.)
2009 yılındaki seçimlerde Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığını kazanması karşısında halk büyük bir güçle sokağa dökülmüştü ve önderliğini Musavi’nin başında olduğu orta sınıfa dayanan Yeşil Hareket yapıyordu. 2017-2018 ayaklanmalarının nedeni ise Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ekonomi politikaları yani yoksulluk, hayat pahalılığı, enflasyon gibi nedenlerdi. 2019’da ise benzin fiyatlarındaki yüzde 200’lük artış nedeniyle halk isyan etmiş ve günlerce sokaklar yanmıştı.
Yine bu ikisi kadar yaygın olmasa da Temmuz 2021’de Haft-Tappeh şeker kamışı işçilerinin grevi, Huzistan eyaletinin birçok kentinde su ve elektrik kesintilerine karşı Ağustos 2021’de gerçekleştirilen eylemler, petrol işçilerinin aynı yılın Haziran-Temmuz aylarında yaptığı grev vb. yaşandı. İran’da yaşanan son isyan dalgası elbette tüm bu ayağa kalkışların birikimini taşıyor.
Ancak yine de Mahsa Amini protestolarının bu ve benzeri kalkışlardan en önemli farkı hiç kuşku yok ki, kadınların öncülüğünde başlaması ve ana gövdesini kadınların oluşturması ve tüm ülke çapında bir isyana dönüşmesidir. Masha Amini’nin katledilmesine yönelik öfke tüm sisteme yönelmiş, “Diktatörlere ölüm” gibi sloganlar isyanın ulaştığı tüm şehirlerde yaygınlaşmıştır. Bu gerçeklik kadın hareketinin kapsayıcılığı ve sürükleyici bir güç olduğunun altını çizmektedir ve kadınların taleplerinin toplumsal mücadelenin en önemli dinamiklerinden biri olduğunu göstermektedir.
Diğer yandan özellikle İran gibi despotik bir yönetime karşı mücadelenin militan çizgisi de yine dikkate değer bir noktadır. Hareketin -kadın örgütlenmeleri de dahil- bir önderliğinin olmaması gerçekliği bu isyanın bir yandan zayıf noktasıyken diğer yandan ise on yıllardır İran İslam devletinin zulmüne uğrayan tüm kesimlerin kendi “dertleri” üzerinden isyana katılmasını da koşulluyor.
Örneğin 2017 sonunda başlayan “Beyaz Çarşamba Hareketi”nin kadınlar arasında önemli bir birikim yaratsa da bu hareket bir sivil itaatsizlik şeklinde yaygınlaşmıştır ve tüm toplumsal ve ekonomik sorunları içermeye başlayan bugünkü isyanla önemli farklılıkları vardır.
Tekrar bugüne dönersek, protestolarda genç kadınların öncülüğü bariz bir şekilde görülmektedir. Nitekim İran katliamcı güçlerinin, protestoların sembollerinden biri haline gelen Hadis Necefi’yi altı kurşunla katletmesi bunun göstergesidir.
Ve elbette Mahsa Amini’nin bir Kürt kadını olması, bu nedenle katledilmesine yönelik protestoların İran Kürdistanı’ndaki (Rojhilat) dinamikleri harekete geçirmesi, genel grev çağrısına en yüksek katılımın Kürdistan illerinde olması yine bu isyanın özgünlüklerinden en önemlilerindendir.
Kısacası, Reyhaneh’in “Güzelliğimin son işareti saçlarımı kazıdığımda 11 gün hücre cezasıyla ödüllendirildim” sözlerinde olduğu gibi kadınların bir tek saç telinin 43 yıllık gerici İslam devletini nasıl da tedirgin ettiğine, o saç telinin yüz binlerce insanı nasıl harekete geçirdiğine tanıklık ediyoruz İran’a baktığımızda.