Erkek egemen kapitalist düzenin insana, doğaya, hayvanlara, kadınlara, çocuklara düşman oluşunun yansımaları her gün başka biçimlerde karşımıza çıkıyor. Doğanın, kapitalizmin çıkarları için talan edilişinin sonu gelmiyor.
Kadınların erkek şiddeti ile katledilişinin çetelesi tutulamaz boyutlara ulaşıyor. Çocukların kayboluşunun arka planında yatan erkek egemen düzen-devlet-aile üçgeni hiç değişmiyor. Bu düzenin bedenini, gücünü sömüremediği hayvanların vahşice katledişinin, bunu yasalarla “güvence” altına alışının sınırları her geçen gün genişliyor.
Kadınların, çocukların, hayvanların, doğanın katledilmesinin arkasındaki ortak güç, erkek egemen devlet yapısı. Ezen ve ezilenlerin varlığı üzerine kurulu bu düzen, kendi bekası için ezilen cephesinde konumlandırdığı tüm canlıları sömürmeyi, ihtiyaç olduğunda yok etmeyi kendine hak olarak görüyor. Bu yüzden erkek egemen düzenin kurulum kodlarında güçsüz, zayıf, ikincil olarak konumlandırılan herkese düşman bu düzen.
Cezasızlık politikalarıyla normalleştirilmeye çalışılan kadın ve LGBTİ+ cinayetlerini, çocuk ölümlerini, hayvan katliamlarını bu düşmanlığın ortak yansımaları olarak görmek gerekiyor. Narin’in kaybedilişinde, günlerce bulunamayışında AKP’li vekilin “bildiklerimizi söyleyemeyiz, aile dostlarımızdır” sözüyle tescillendiği üzere en büyük rol, erkekliğin ve ailenin en büyük ortağı devlete ait.
Kaybedilen Narin’in cansız bedenin 19 gün sonra bulunması, fail ve suç ortaklarının devlet erkanı tarafından korunması, tutuklamaların Narin’in katledilmesinin hesabını soran, sorgulayan büyük bir kesimin tepkilerini, isyanını sindirmek hedefiyle gizli kapılar ardında delillerin yok edilmesi sonrası gerçekleşmesi, Adli Tıp önünde “susmayın” diyen kadının yüzüne indirilen tokat, kadın örgütlerinin Narin’i defnetmek için yaptığı başvurulara rağmen Narin’in küçük bedeninin muhtemel fail erkeklerce taşınması ve daha pek çok şey bizzat erkek egemen düzenin bilinçli organizasyonunda gerçekleşti.
Van’da kaldığı yurttan ayrıldıktan sonra kendisinden haber alınamayan üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’in haftalar geçmesine rağmen bulunamayışı da Narin’in bulunamayışı gibi.
Mersin KYK yurdunda iki kadına yönelik cinsel saldırı girişiminde bulunan erkeğin akıbetinin bilinmeyişinde ancak eylem yapan kadınların polisler tarafından tehdit edilmesinde, valinin cinsel saldırı suçunu yalanlayarak tepki verenlerle ilgili işlem başlatılacağını duyurmasında, tüm bu pervasızlığın açık açık yaşanmasında devlet gerçekliği var.
İlknur Uzuner ve Ayşenur Halil’in katledilişinde de erkeğin devletle kurduğu ortaklık var. Kadınları katletmeye göz göre göre hazırlık yapan erkeğin durdurulamayışının arka planında devlet var. Sadece eylül ayında 34 kadının öldürülmesinin, 20 kadının ölümünün “şüpheli” olmasının arka planında devlet var. Kocaeli Gebze Belediyesi’ne ait Sokak Hayvanları Geçici Bakımevi’nde hayvanların çalışanlar tarafından iğne yapılarak öldürülmesinde, çöpe atılmasında devlet var.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 2024 yılı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Faaliyet Planı hazırlanmış. Planın tamamı erkekliği, “kutsal aile” yapısını güçlendirmeye dönük. Çarpıcı olanlardan biri de Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilen görevler.
“Huzurlu Aile, Güçlü Toplum, Güvenli Gelecek” projesi kapsamında, müftülük ve belediyelere nikâh için başvuran çiftlere yönelik “Evliliğe İlk Adım Seminerleri”, “Baba Okulu Projesi” kapsamında 81 ilde erkeklere yönelik “Ailede Merhametin Mimarı Olarak Baba” başlıklı seminerler, Diyanet İşleri Başkanlığının vaaz ve hutbelerinde, “Merhamet, Aile, İnsan Onuru” içerikli vaaz ve hutbeler verilmesi.
Tüm bunlar şiddet üreten aile gibi yapıları güçlendirmeye ve devamında da açığa çıkan şiddeti suskunluğa gömmeyi salık veren bir akılla dizayn edilmiş. Tüm bunlardan ötürü en büyük fail devlet.