Emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik krizinin etkilerinin dünya çapında derinleştiği, pandemiyle birlikte ezen-ezilen çelişkisinin daha da belirginleştiği bir dönemden geçmekteyiz.
Sistemin ezilen halkların olası büyük ayağa kalkışlarına karşı hızlı bir şekilde önlemler almaya çalışırken diğer yandan da krizin faturasını halka kesmek için çaba sarf ediyor.
Bu tablonun en karanlık köşesinde ise kadınların olduğu bir gerçekliktir. Diğer yandan ağır şiddet ve yoksulluk koşulları, mücadele ateşini fitilleyen öfkenin de birikmesini sağladı.
Bu öfkenin sokaklara taşan boyutunda kadınların direnişinin önemli bir yerinin olduğu ise muhakkaktır.
Zira pandemi ile artan yoksulluğun, egemenlerin yeni dönem çıkarlarına göre değiştirilmeye çalışılan çalışma koşulları ile derinleşen güvencesizliğin ilk hedefinde kadınların olması, pandemi karşısında yaşlı-çocuk-engelli ev halkının bakım yükünün kadınların omuzlarına bırakılması, tırmanan erkek-devlet şiddeti vb. ülkeden ülkeye yayılan, sınırları aşan bir kadın isyanını da ortaya çıkardı.
Bu isyanın aldığı biçim her ülkede farklılık gösterse de genel olarak niteliğini yani talepleri, kullanılan yöntemler, eylemlerin biçimi vs. bütünlüklü bir şekilde de değerlendirmek de gerekir.
Dünya çapındaki kadın isyanının en temel özelliklerinden biri farklı ülkelerde, farklı taleplerle, farklı şekillerde sokağa çıkan kadınların giderek birbirine yakınlaşması, birbirinden öğrenmesi, karşılıklı destek ve dayanışmayı örmesidir. Yani kadın mücadelesi bu şekilde deyim yerindeyse “küresel” bir hal almakta, kadınların birbirinden güç ve örnek almasının önünü açmaktadır. Hareketin en güçlü yanı budur.
Örneğin İsviçre’de ya da İzlanda’daki “eşit işe eşit ücret” talepli kadın grevi, tüm dünyada destek-dayanışma bulup birçok ülkede grev örgütlenebiliyor; Şili’de kadınların Las Tesis dansı tüm dünyada kadınların ortak ezgisi olabiliyor, Rojava’da kadınların DAİŞ çetelerine karşı verilen savaşın ön saflarında yer alması onlarca ülkede Rojava’yı savunma komitelerinin-platformlarının kurulmasına öncülük edebiliyor, on binlerce kadın, dünyanın onlarca ülkesinde Kobanê’nin kurtuluş gününde Arin Mirkan resimleriyle sokaklara akabiliyor vb. Kadınların, bu sınırları aşan dayanışması birbirini besliyor ve birlikte daha güçlü bir mücadele hattı çıkartıyor ortaya.
Her bir ülkedeki kadın isyanlarının ortak bir diğer yönü de, mevcut durumda kadınların en yakıcı, en yaşamsal sorunlarına odaklanması, o ülkedeki hemen hemen tüm kadınlara dokunmasıdır. Örneğin Mısır’da kadınların “ekmek isyanı” Mısırlı kadınların ayrıcalıklı bir kesimi dışında tümünü kapsamakta, doğrudan yaşamlarına dokunmaktaydı.
Diğer yandan, bu isyanın en önemli özelliklerinden biri de gündem yapılan soruna dair tüm kadınların bir parçası olabileceği şekilde örgütlenmesidir. Ülkemiz özgülünde bunun en somut örneği İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı uzun soluklu mücadelede yaşanmıştır. Evinde sosyal medyadan yaptığı paylaşımdan sokağa kadar kadınların önemli bir kesimini bu sürecin bir parçası haline getirebilmiştir.
Bu hareketin diğer bir özelliği de, kadınların birleşik mücadelesinin katılan tüm kesimlerin farklılıklarına değil, ortaklığına yapılan vurguyla başarılı olduğunu söylemeliyiz. Kadın, LGBTİ+ düşmanı, zorba patriarkal sisteme karşı kadınların birlikte güçlü olma gerçekliği slogan olmaktan çıkartılıp somutluk kazanmıştır bu kadın isyanında. (Devam edecek)