Bulaşık yıkıyorum; su sesi, tabak çanak sesi… Her şey olağan akışında devam ediyor benim için, musluktan akan suyun sesi, lavaboya koyulan tabağın sesi, etrafta konuşan insanların sesi…. Sonra bir çığlık zihnimde, bedenimin her yerinde olanca şiddetiyle patlıyor; “Ölmek istemiyorum” diye haykırıyor bir kadın defalarca duyuyorum aynı sesi aynı haykırışı…
Zihnimde olanca hızıyla dönüyor duruyor bu kelimeler “ÖLMEK İSTEMİYORUM” diye haykırıyor bir kadın.
Arkamı dönüp TV bakıyorum; siyah beyaz bir görüntü… Kadının göğüs kısmı siyah ve yerlerde de siyahlıklar var… Görüntünün üzerinde iki cümle; “Ölmek istemiyorum ve anne lütfen ölme” kadın ayakta eli boynunda, kızı karşısında elleri annesinin yüzünde…. İki kadın yaşamın en acımasız yanı ile karşı karşıya kalmış iki kadın birbirlerine tutunuyorlar ve yaşama tutunuyorlar…
Yaşamsa artık bir pamuk ipliği Emine’nin bedeninden düşen her damla kanla biraz daha incelen… Emine yığılıyor yere, kızı yalvarmaya haykırmaya devam ediyor. Dışarda onlarca erkek ve birbirlerinin elinde bir bıçak kimse kadına ve çocuğa yönelmiyor, erkekler erkeğin etrafını sarıyor, elinden bıçağı alıp sırtını sıvazlayıp bindiriyor bir taksiye.
Ve pamuk ipliği kopuyor… Haykırış kesiliyor… BİR KADIN DAHA ÖLÜYOR… BİR KADIN DAHA ÖLDÜRÜLÜYOR… Yaşam olanca hızıyla devam ediyor, sokaklarda, köşe başlarında, evlerde lokantalarda ölüm kadınları bekliyor.
Meydanlar doluyor, başlıyor binlerce kadın aynı çığlığı yükseltiyor: ÖLMEK İSTEMİYORUZ!
Emine’nin haykırışı bitmiyor, bitmiyor, dinmiyor, kesilmiyor… Yüzlerce binlerce kadının sesi karışıyor sesine Şule, Münevver, Ayşe, Özgecan, Hande, Figen… Katledilen bütün kadınların sesleri Emine’nin haykırışı olup doluyor zihnime… Bazı zamanlarda dört duvar arasında olmak katlanılmaz oluyor ve şimdi ben öyle bir anın içerisindeyim. Kalabalıklara karışmak ve öfkemi haykırmak istiyorum.
Bazı zamanlarda vardır hepimiz biliriz bir his gelir yerleşir içimize; “eğer şimdi daha çok haykırır daha çok bağırır ve isyan edersek bu son bulabilir” diye düşünürüm/düşünürüz. Böyle düşünmeme sebep fazla hayalperest oluşum değil, zihnimde çok fazla ses, çok fazla haykırış ve yüz var…
Artık bir kadın daha eklensin istemiyorum bunların arasında, listeler uzarken birileri çıkıp beylik laflar ederek kendini aklasın istemiyorum.
Neden katledilen kadınlar da devlet tarafından, erkekler tarafından, ataerkil sistemi koruyup kollayanlar tarafından arınma noktası olarak seçilir ki? Sanki katil tek bir kişiymiş gibi neden herkes dört bir koldan kendini aklamaya çalışır ki? Çünkü bilirler katil diye üzerine titredikleri, her bir taşını allayıp pulladıkları ataerkil sistemleri…
Katliam kadar kirli; kendini aklamaya çalışanların sesleri ve yüzleri…
Askerlikte kadına şiddet konusuna fazla eğilecekmiş birileri; toplumsal cinsiyet rollerinin de ataerkil düzenin de yapı taşı değil mi sizin askerlik sisteminiz? Nasıl vurulur, nasıl öldürülür siz öğretmiyor musunuz? Vatan=namus=kadın denklemi de size ait değil mi? Bu yüzden katledilen bir kadını kendinize arınma noktası seçmeyin çünkü katil sizsiniz…
Sonra bir başkası çıkıp Emine Bulut’un kızının eğitim masraflarının ömür boyu karşılanacağını açıklıyor. Çünkü hayat onlar için bir takım işleri görmek için harcanan paradan ibaret, eğitim sistemindeki cinsiyetçi kodları sorgulamaya gerek yok, küçücük çocuklaırn zihinlerine; namus diye diye örf, adet, kanun kural, yasak, ayıp, diye diye ördükleri örümcek ağlarını sorgulamaya gerek yok.
Parasını verdiğiniz eğitim ancak Emine’nin kızının gözünde annesinin katlini meşru kılma çabası işine yarar. Ama bunu da asla başaramaz zaten “devlet vatandaşlarının eğitim masraflarını karşılamakla yükümlü” iken şimdi bizlere bunu bir lütuf gibi sunmayın.
O çocuğun zihnine örümceklerinizi salmayın yeter. Kendinize annesi gözleri önünde bir erkek tarafından katledilmiş o çocuğun acısını arınma noktası olarak seçmeyin yeter…. Çünkü bu ülkenin bütün katillerini siz yetiştirdiniz.
Sonra futbol takımları, ülkü ocakları ve erkeği-erkekliği besleyen ne kadar kurum varsa bir şey yapıyorlar; ellerine mikrofon alıp Emine’yi katleden erkeğe lanetler okuyorlar çünkü kendileri çok temiz… Ellerine siyah pankart alıp sahaya çıkıyorlar, futbol istasyonlarında binlerce erkek Emine için susuyor, çünkü kendileri çok temiz.
Katledilen kadınların erkek egemen sistem tarafından, erkekler tarafından, erkekliği besleyip büyüten kurumlar, anlayışlar tarafından arınma noktası olarak seçilmesi, büyük laflar ederek kendilerini aklamaya çalışmaları öfkelenmeme ve kalabalıklara karışma istemime sebep.
Onlar konuştukça Emine’nin haykırışını duyuyorum ben. Bunca erkekliğin içinde en temiz ve en kadınca olan… Yaşam veren, yaşama sahip çıkan o haykırışı duyuyorum ben. Onlar konuştukça daha fazla öfkeleniyorum. Televizyona bakmak istemiyorum çünkü herkes sadece konuşuyor.
Herkes en büyük lafı etmenin derdinde… Havalandırmaya çıkıyorum sigara içmek için, Yanı başımdaki kadınların yüzlerine bakıyorum. Kimi öfkeli, kimi donuk kimi ise fazla alışmış geliyor bana. Yaşamın ve ölümün ne çok sıradanlaştığını düşünüyorum, algımıza oynuyorlar.
Hislerimizin, duygularımızın, düşüncelerimizin acıyan yerlerimizin ve gözyaşlarımızın üzerine sanki bir şeyler örtülmüş gibi. Terk edilmiş bir evdeki eşyaları andırıyor en kadınca olan yanımız.
Bir kadının çığlığını ve acısını sonsuza dek en derinlerinde hissetmek için ne yapmalıyım diye düşünüyorum….
Ne çok yabancılaşmışız birbirimize ve birbirimize dair olan acılara. Bir kız çocuğunun hayatının en derin yarası, gözyaşları ve feryatları, kimileri için sadece bir ekran görüntüsü. Yaşam da ölüm de aslında rakamlardan ibaret. Katledilen kadınlar gerçekliği de kadına şiddet gerçekliği de rakamlardan ibaret bir hale getirilmiş.
Yüzü alabildiğine donuk bir muhabir konuşmaya başlıyor; “Ağustos ayında 20 kadın öldürüldü, Temmuz ayında ise 31 kadın öldürüldü, Türkiye’de kadına şiddet her geçen gün artıyor”
Peki ya sonra diyorum içimden ama sonrası yok. “Durum bu kadınlar, kendize dikkat edin” diyor belki birileri, belki de gözdağı veriyor.
Rakamlar her geçen gün artıyor Emine katledildikten birkaç gün sonra bir başka kadın katlediliyor, 3 çocuğunun gözleri önünde. Sonra bir başkası ve bir başkası daha.
Yalnız değiliz, birlikte güçlüyüz
“Kadınların birlikteliği, dayanışması mücadelesi bu katliamları durdurabilir. Şimdiler de tartışma konusu yapılan ve kadına yönelik her türlü şiddeti durdurmak için bir adım sayılan İstanbul Sözleşmesine sahip çıkacağız.
İçerde ve dışarda birbirimizden güç alarak, hem sokakta hem hukuksal alanda haklarımıza dönük saldırılara, hak gasplarına beraber karşı koymak dışında bir seçenek yok gibi”, bu düşünce bana güç veriyor.
Bu düşünce ile sokaklar dolduran kadınlardan güç alıyorum. Yalnız değiliz, birlikte güçlüyüz” bu sloganı kendi içimde haykırıyorum.
Tutsak bir YDK’lı