Devrimci saflarda her daim, sıradan, vasat görev verildiğinde yapan, politikaya, bütünlüklü olarak devrimin ve anın ihtiyaçlarına kafa yormayan devrimciler değil; MLM teoriyle donanmış, ideolojik berraklığa, kafa açıklığına ve zoru başarma azmine sahip, üretken, yaratan, sorgulayan, kendini yenileyen, politika üreten, anın ve devrimin ihtiyaçlarına yanıt olabilen proleter devrimcilere ihtiyaç var. Saflarımızda böylesi proleter devrimci kişilikleri geliştirmeliyiz. En başta da proleter devrimci kadın kimliklerini yaratıp geliştirmeliyiz. Bunu sağlamanın ön koşulu ise öncelikle saflarımızda kadın inisiyatifinin geliştirilmesinden geçiyor. Yani yaşamda ve kavgada kadının özne olmasını, kendi ayakları üzerinde durup ayrıca bir adım da öne çıkmasını, militanlaşarak önderleşmesini sağlamaktan geçiyor. Kadın inisiyatifinin geliştirilmesi demek mücadelede, yaşamda sadece belirlenen değil, belirleyen de olmak, göğün ve kavganın yarısı olmayı slogan olmaktan çıkarıp yaşama uyarlamak demek.
Her fırsatta -biraz da edilgenliği meşrulaştırır, mazur gösterir biçimde- kadının içinden geldiği, kendisini köleleştiren ve toplumsal yaşamın dışına iten, din, gelenek, feodal değerler gibi etmenlerle de birleşerek kadını edilgen, pasif, bağımlı hale getiren cinsiyetçi ataerkil toplumdan devrimci saflara getirdiği bu özelliklerini devrimci saflarda da aynı biçimde olmasa da bir biçimiyle koruyup, devam ettirdiğine vurgu yapıyoruz.
Her ne kadar devrimci saflarda son yıllarda yürütülen kadın çalışmalarının da etkisiyle devrimci kadınlar geçmişe göre siyaset arenasında daha aktif, söz söyleyen, sorgulayan, uygulayan, görev ve sorumlulukları üstlenmeye daha fazla çaba sarf eden olsalar da hala edilgenlikten bir bütün sıyrılabilmiş değiller. Hala pratiğin koşuşturanı faaliyetlerin hamallığını üstlenenleri olmalarına rağmen işin teorisini, politikasını oluşturmaktan, görev ve sorumluluk almaktan çekinme, kaçınma vs yaşanabiliyor.
Kendine güvensiz aman yanlış yapmayayım kaygı ve korkusuyla inisiyatif takınıp, sorumluluk almaktan, öne çıkmaktan kaçınan, hep gölgelerde kalma, saklanma pratikleri sıkça karşımıza çıkabiliyor. Bizim de kadın inisiyatifini geliştirmek için kırmamız gereken ilk halka kadının bu edilgenliği ve kendine güvensizliği olmalıdır.
Devrimci gelişimin dinamiklerinden birisi de devrimci ve yaratıcı inisiyatiftir. İnisiyatif olmadan sorumluluk bilinci gelişmez, ilerleme olmaz. İnisiyatif canlı hayatın, pratiğin içinde geliştirilebilir. Yaşamın nabzı hissedilmediğin de kavranıp yön verilemez. Bunun için ki inisiyatif, pratik faaliyetin içinde, çalışmanın ürünleri karşısında sağlıklı bir hoşnutsuzluğun, ilerleme ve yerinde saymama konusunda durdurulamaz bir isteğin olduğu yerde başlar.
Lenin yoldaş kadro yetersizliğinden yakınanlara “insan çok, yeter ki artçı politikacıların düşünceleri ve öğütleri bir tarafa atılsın, yalnızca inisiyatife, ‘planlara’ ve ‘girişimlere’ hareket alanı bırakılsın; ancak o zaman büyük devrimci sınıfın ona yaraşır temsilcileri oluruz…” (Kadro Sorunu Üzerine syf.148-İnter yay) diyerek inisiyatifin de önemine değiniyor. Tıpkı bugün bizim de ihtiyacımız olduğu gibi…
Devrimci yeniliğe açık olandır.
Yaşamı ve tüm süreçleri inceler, onların içinde ki yeni olguları görür, gerekli olanı alır, var olan sorunlara uygun çözümler bulur, eski olanı atar, yeniyi kuşanır. İnisiyatif dediğimizde tam da budur.
Devrimci saflarda kadın inisiyatifinin geliştirilmesi ve proleter kadın kimliklerinin yaratılması gerekiyor. Ancak bu soyut bir söylem değil, yaşam da anlam bulması için somut gerçekliğin kavranması bir zorunluluktur. Gerçekler ise gücünü maddi yaşamdan alır. Bu da ancak onun yasalarını kavramakla olur. Yani sınıf mücadelesinin teori ve pratiğinin okunup, araştırılıp, öğrenilip yine pratiğin süzgecinden geçirilip öznel ile nesnelin uyumlu hale getirilebilmesi ile olur.
Göğün yarısı ilerlemeden, diğer yarısı yol alamaz. Bunun için ki; saflarda devrimci kadın inisiyatifini geliştirmek zorundayız. Bu nokta da kolektife, kolektif iradeye büyük görevler düşüyor. Büyük bir güvenle kadın yoldaşların teşvik edilmesi, önlerinin açılması, özgüven ve inisiyatiflerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Kuşkusuz kolektifin bu teşvik ve desteği değerli ve yararlı olacaktır. Ama daha da önemli olan kadınların kendilerinin özne olduğu, öz iradeleriyle gelişen özgüven, inanç, davaya bağlılık, cesaret ve feda ruhuyla geliştirdikleri kadın inisiyatifidir.
Kadının yok sayılmasına, egemenlerin kadın düşmanı politikalarına, kadını eve hapseden, eş, annelikle sınırlayan “üç çocuk, beş çocuk” diye bağıran, kürtajı yasaklamaya çalışan (sınırlayan) saldırılara, %1400 artan kadına yönelik şiddet, taciz-tecavüz saldırılarına ve kadın katliamlarına, emeklerinin güvencesizleştirilmesine, karşılıksız sömürülmesine vb. korku duvarlarını yıkıp, haykıran, ayağa kalkıp isyana duran, kadın inisiyatifinin en bariz açığa çıktığı ve kitlenin %51’ni oluşturarak sokak ve barikatları tutuşturduğu Gezi İsyanı’nın ikinci yılını kutlarken bu cüreti ve isyanı bir kez daha kuşanarak, kadın inisiyatifini geliştirip, militan, devrimci ve proleter kadın kişiliklerini yaratabilir, edilgenliğimizi aşabilir, yeni isyanlar yaratabiliriz… Gezi ruhuyla yeni isyanlara…