Güncel

İzlenim|“Beyazıt Hakan’ı ve Sibel’i unutmayacak!”

"Ablukaya karşılık yürüyeceğimizi, arkadaşlarımızın ölümüne sessiz kalmayacağımızı, bizleri engelleyenlerin arkadaşlarımızın intiharlarının faili olduğunu ifade ettiğimizde karşımızdaki güç de bu gerçekliğin farkındaydı"

Her gün yeni bir intihar haberiyle uyandığımız bu süreçte, bu kez duyduğumuz isim çok uzağımızda değil yine okulumuzdan bir isimdi.

Sibel Ünli’nin intiharından sonra okulumuzdan başka bir arkadaşımızın Hakan Taşdemir’in yaşamına son vermesi acımızı ve öfkemizi tazeledi.

Üniversitelerin geldiği durum binlerce arkadaşımızın yaşamını yıkımla karşı karşıya bırakırken bu enkazın içerisinde binlerce öğrenci, eğitim hayatını sonlandırdı.

Güvencesiz iş koşullarında çalışmak zorunda kalırken okul hayatını sürdüremeyen onlarca insan, içinde bulunduğu ikircikli hal karşısında bir yıkımla karşılaştı. Sosyal-kültürel yaşam alanlalarımızın son derece daraldığı, işsizliğin katmerlenerek devam ettiği bu süreçte sıra arkadaşlarımız yaşamına son vermekten başka yol bulamaz hale geldi.

Hakan Taşdemir arkasında “sebebini aramayın” yazan bir notla aramızdan ayrıldı. Onu intihara sürükleyen fail olarak kişilerin zan altında kalmasını mı istemedi? Yoksa  sistemin yarattığı krizlerin sonucunun kişiler üzerinden ele alınmasını mı istemedi? Bilmiyoruz…

Bu hepimiz için bir sır olarak kalırken, bu intiharların failinin kişiler ya da içinde bulunduğu krizler değil bir bütün bu sorunları ortaya çıkaran sistem olduğu ortadadır.

Sibel’in intiharını majör depresyon, akran zorbalığı, toplumsal cinsiyet rolleri, ekonomik kriz ve bir bütün psikolojik şiddet üzerinden tartıştırmak isteyenler önemli bir gerçeğe tekabül etmekle birlikte bu gerçekliği oluşturan koşulları kaçırabilen bir yerden tartışabildi.

Belki de Hakan’ın “sebebini aramayın” dediği yer, içinde bulunduğu koşulların insanı sömüren, tüketen, umutsuzluğa- yalnızlığa sürükleyen sistemin kendisiydi. Bu sistem kurulduğu günden bu yana kan ve zulümden aldığı güçle yaşamın her alanında sömürünün en mekanik biçimlerini kullanarak tüm yaşam alanlarımızı gasp etmeyi hedefleyen devlet gerçekliğiydi.

 

Hakan’ın adını yaşatmak yasak!

Devlet, sıra arkadaşlarımızın yaşamına son verdiği bu gerçeklik içinde bulunduğumuz koşulları değiştirme, yarını bugünden başlayarak inşa etme gayreti ve iradesi içinde olan bizlerin karşısındaki tavrı ile yaşama karşı durduğu noktayı net bir şekilde gösterdi.

İntiharları engellemek için tek adım atmayanlar Hakan’ın adını okuduğu fakültenin amfisine vererek yaşatmak isteyen öğrencilere saldırarak okula girmemizi engellediler. Yaşamına son veren arkadaşlarının adını yaşatmak isteyenlere saldırarak Hakan’ın isminin yaşaması dahi engellenmeye çalışıldı.

Ama bizler Hakan’ı unutmayacağız!

Saldırıdan iki gün sonra yemekhanelerden, kantinlerden çıkarak yürüyüşle arkadaşımızın okuduğu fakülteye yürüyüş gerçekleştirirken “Beyazıt Hakan’ı unutmayacak” sloganı bu engellemeler karşısında koyduğumuz irade oldu. Hakan’ın fakültesine girerken “slogan atamazsınız” diyenlere inat “Beyazıt Sibel’i unutmayacak!” şeklindeki sloganımız ise biriken öfkemizin adı oldu.

İntiharlar hakkında tek adım atmayan devlet, okula girdiğimizde tam kadro karşımızda bulunuyordu.

Yüzlerce Polis-ÖGB intiharlarla ilgili konuşmak, düşüncelerini paylaşmak, birlikte bir çözüm yaratmak isteyen öğrencilerin karşısında engel olmaya çalıştı. Tüm bu ablukaya rağmen öğrenci dayanışmasının nerelerde hayat bulabileceği, birlikteliklerin, mücadelenin, saldırılar karşısında direnişin konuşulduğu bir forum yapıldı.

İntiharların sadece öğrencilerin değil, işçilerin, işsizlerin, kadınların, LGBTİ+’ların yaşamını kuşattığı; bu koşullarda toplumun tüm kesimlerine sorunlarımızı birlikte çözme çağrısı yapabilmek amacıyla Kadıköy’de gerçekleştirilecek basın açıklamasına çağrı yapılarak forum bitirildi.

 

İntiharlara dur demek yasak!

Kadıköy’de basın açıklaması için biraraya geldiğimizde gençlik örgütleriyle basın açıklamasının gerçekleşeceği yere yürüyüşle geçmek istedik. Ajitasyonlarla, sloganlarla ekonomik krizin, kadın cinayetlerinin, intiharların teşhiri yaparken “Kriz sizin, direniş bizim!” sloganıyla egemenlerin krizinin gençliğe, emekçilere, kadınlara ödetilemeyeceği ifade ettik.

Yürüyüş devam ederken polis tarafından durdurulduk ve “slogan yasak” denildi. Slogan yasağını alkışlarla, ıslıklarla, zılgıtlarla deldiğimizde ise önümüz yine kesildi. İntiharlara karşı toplumun öfkesi büyürken ses çıkaran, öfkesini sokağa taşıran bizlerin sesimizi çıkarmamamız istendi. Sessiz-sessiz, ayrı-ayrı yürüyerek basın açıklamasının yapılacağı yere gidebileceğimiz söylendi. Çevik-kuvvet geldiğinde ise bulunduğumuz yerde açıklama yapılıp dağılmamız buyruldu.

Ortaya koyduğumuz irade ise sesimizi yükseltmeye, birlikte yürümeye devam edeceğimiz oldu. İçimizde büyüyen, okulda foruma, sokakta eyleme dönüşen öfkemizin yerini irade aldı.

Ablukaya karşılık yürüyeceğimizi, arkadaşlarımızın ölümüne sessiz kalmayacağımızı, bizleri engelleyenlerin arkadaşlarımızın intiharlarının faili olduğunu ifade ettiğimizde karşımızdaki güç de bu gerçekliğin farkındaydı. Bu sistemin koruyuculuğunu üstlenenler “İntihar değil bu bir cinayet” sloganında belirtilen cinayetin faili olarak duruyor. İntiharlara dur demek isteyen, dayanışmayı, mücadeleyi, direnişi örgütleyenlere yönelik saldırının kökeni ise bu suçluluk halinin kendisi oluyor.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu