Uzun yıllardır sürüncemeye bırakılmış olan “IŞİD’lilerin yargılanması” sorununa yönelik çözüm çağrıları minvalinde cevapsız bırakılan Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi, ay başında yaptığı açıklama ile IŞİD’lilerin yargılanmasına başlayacağını duyurdu. Alınan kararın ilan edilmesinin ardından sürekli olarak çeşitli tartışmalarla ertelenen ve bütün yükü Özerk Yönetim’in ve genelde QSD (Suriye Demokratik Güçlerinin) özelde ise YPG/YPJ’nin omuzlarına bırakılan IŞİD’liler hakkında alınan bu karar, sessizlik perdesi ile örtülmeye çalışılan bir tartışmayı da yeniden alevlendirdi; 60’tan fazla ülkeden gelip IŞİD’in yaptığı katliamlara katılmış, İslam Devleti barbarlığında yer almış bu teröristlere karşı, hem vatandaşı oldukları devletlerin sorumlulukları hem de bir bütün uluslararası kamuoyunun sorumlulukları ne olacak? Özellikle 2019’dan beri somut adımların beklendiği bu soru ortada duruyordu.
Emperyalist ikiyüzlülük ve gerici iş birlikleri
IŞİD hem hedefleri hem de bugüne kadarki pratikleri düşünüldüğünde, tek başına bir bölgeyi değil bütün dünyayı tehdit eden bir unsur olarak varlığını koruyor. Suudi Arabistan, Katar ve TC gibi bölge gerici ve faşist devletlerinden aldığı destekle ve Esad rejiminin anti-demokratik uygulamaları nedeniyle sokağa dökülen halkın öfkesini gerici söylemlerle örgütleyerek kısa sürede büyük ve tehlikeli bir güç haline gelen IŞİD, eylemlerine devam ediyor. YPG/YPJ öncülüğünde, QSD de IŞİD’e yönelik operasyonlarına devam ediyor. Bugün neredeyse bütün emperyalistler ve TC de dahil bütün gerici devletler IŞİD’i terörist ilan etmiş olsa da bugüne gelene kadar neler olmuştu, hatırlamakta fayda var:
Emperyalistler, 2014’te IŞİD’in Kobanê’de Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi karşısında aldığı yenilgiyi görene kadar muğlak bir terör söylemi dışında hiçbir net tutum almamışlardı. Ancak hem YPG/YPJ’nin bölgedeki askeri başarısı, Suriye rejimine bağlı güçlerin, çeteler gelince sözde savundukları toprakları terk etmeleri, devrimci ve enternasyonal dayanışmanın hem savaş gücü olarak hem de bulundukları ülkelerden doğru örgütledikleri dayanışma eylemleri TC destekli IŞİD çetelerinin ağır yenilgisiyle sonuçlandı. Emperyalistler de el altından destekledikleri bu çetelere örtülü ödeneklerini kesip direnişin yanındaymış gibi görünmeye karar verdiler. Bunu tabi ki, bölgedeki emperyalist çıkarları için yaptılar. Enternasyonal savaşçı Tekoşer Piling’in de şehit düştüğü 2019’daki Baxuz Hamlesinin zaferi ile ilan edilen sözde İslam Devleti de son bulmuş oldu. Ancak IŞİD’liler bölge gericilerinden aldıkları desteklerle eylemlerine devam ediyorlar. Geçtiğimiz bahar döneminde başta Humus olmak üzere, Beşar Esad kontrolündeki bölgelerde halka karşı gerçekleştirdikleri eylemlerde 100’ün üzerinde kişi hayatını kaybetti. QSD ve Özerk Yönetim kontrolündeki bölgelerde de IŞİD’in saldırı planları, yapılan müdahaleler ile boşa çıkarıldı.
Emperyalistlerin IŞİD’e karşı olmasının önemli bir kısmını YPG/YPJ öncülüğünde kazanılan bu devrimci zafer oluşturuyor. İkinci ve belki de daha önemsiz bir kısmını ise ırkçı ve İslamofobik olan ve bu “Arap ve Müslüman” yapılanmayı açıktan asla desteklemeyecekleri gerçeği oluşturuyor. Bugün “IŞİD’e karşı mücadeledeki konumu” nedeniyle Özerk Yönetim ile kurdukları ilişkide de bu açıkça görülüyor. Emperyalistlerin bölgedeki ekonomik çıkarları, petrol ve pazar paylaşım savaşı, Suudi Arabistan ve TC gibi mevcut iş birlikçileriyle kurdukları ilişkiler bunun alamet-i farikası. Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin ve enternasyonal dayanışmanın elde ettiği zaferin ardından tutuklanan binlerce IŞİD çetesinin ne olacağı ise ortada çözülmeden bırakılmış bir konu. İşin bütün yükü kazanılan zaferin bedelini ödetircesine Özerk Yönetim’in ve YPG/YPJ’nin üstüne atılmış durumda. Ama uluslararası medyada söylemlere bakarsak IŞİD’i açıkça her şekliyle destekleyen AKP-MHP hükümeti öncülüğündeki TC faşizmi bile “DAİŞ terörüne karşı üstümüze düşenleri yapmaya hazırız” söylemlerini üretmeye devam ediyor. Ancak bırakalım bir yargılamayı Xuweyran’da (Hesekê kentinde bulunan ve IŞİD’li teröristlerin tutuklu bulunduğu Sinaa Cezaevinin de yer aldığı semt) 2022 yılının başlangıcında gerçekleşen firar eyleminde de ortaya çıktığı gibi IŞİD’e destekler sürüyor. IŞİD’in bitirilmemesi hem emperyalistlerin hem de TC ve Katar gibi bölge gericilerinin işine gelen bir durum. Her türlü pazarlık malzemesi yapılan IŞİD, sadece Özerk Yönetim’in kontrolü altındaki alanda değil, bir bütün Suriye ve Ortadoğu’da yoksul kitlelerin öfkesini kullanarak zihinlerini gericilikle zehirliyor ve efendilerine hizmet etmeye devam ediyor. Aynı IŞİD, yeri geldiğinde efendileri olan emperyalistler ve bölge gericileri için bir tehdit unsuru haline de gelebiliyor.
Kendi vatandaşlarını bile…
Emperyalist ülkelerin birçoğu IŞİD’e katılan vatandaşları ile ilgili herhangi bir sorumluluk almak istemiyorlar. “Demokrasi ve özgürlükler” maskesi, IŞİD’e katılan kendi vatandaşlarıyla ilgili sorumluluk almaya gelince bir kez daha düşüyor. Oysa IŞİD’li bile olsa bütün tutukluların mümkün olan en kısa süre içinde yargılanması ve en uygun cezanın verilmesi gerekliliği tarafı oldukları birçok uluslararası insan hakları sözleşmesinde teyit edilmiş durumda. Gelinen süreçte Kuzey ve Doğu Suriye İletişim Dairesi Eş Başkanı Ciwan Mele Îbrahîm, bu kişilerin pasaportunu taşıdığı 60’tan fazla ülkenin “Vatandaşlarınızı geri alın” çağrılarını reddetmesi nedeniyle IŞİD’lileri yargılama kararı aldıklarını söyledi. Îbrahîm, bu düzenlemelerle IŞİD’lilerin “Halk Koruma Mahkemesi” ve “Toplumsal Adalet Meclisi” çatısı altında yargılanacaklarını belirtti. Bu kararın böylesi bir süreçte alınmış olması bir yandan tüm dünyaya “İşgal saldırılarına rağmen sorumluluklarımızı yerine getireceğiz” sözünü yinelemek olarak algılanabilecekken diğer yandan da Astana’da ve farklı mecralarda emperyalistlerin gericilerle sürdürdüğü pazarlıklara karşı bir cevap niteliği taşıyor.
Bu yargılamaların gerçekleşmesi ve Özerk Yönetim tarafından örgütlenen Halk Koruma Mahkemelerinin özellikle başka ülkelerin vatandaşı olan IŞİD’lilere cezalar vermesi bazı çevreler tarafından diplomasi alanında yeni tartışmalara neden olacağı şeklinde yorumlanıyor. Resmi anlamda Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimini tanımayan bu ülkelerin kendi vatandaşlarına verilecek bu cezaları nasıl ele aldıkları ise bugüne kadarki pratiklerinde net biçimde görülüyor. Doğrusu burada vatandaşlık ve insan haklarından bahsetmek de mümkün değil. Çünkü aynı ülkeler Münih Komünistler davasında görüldüğü gibi istediklerinde “terör” suçlaması ile TC faşizmine olan sorumluluklarını yerine getirebilirken neredeyse 10 yıla yaklaşan bir süreçte IŞİD’e karşı aktif mücadelede yapabilecekleri milyonlarca şey arasında bütün yükü Özerk Yönetimin ve YPG/YPJ’nin sırtına bırakmak dışında hiçbir şey yapmadılar. 2019 yılında yürütülen bazı tartışmalar hatırlanacak olursa, yargılama işini Irak’a devretmeye çalışan bazı emperyalist ülkeler olmuştu. Ellerini kirletmeden bu krizi de atlatmaya çalışsalar da ABD emperyalizmi Irak’la ilgili planları nedeniyle buna izin vermemişti. Bahane olarak ise “ülkelerin kendi vatandaşlarına karşı sorumlulukları, Irak’ta henüz yürürlükte olan idam cezası vb.”ni öne sürmüştü. Irak’ta bu tartışmalara sınıra kurduğu idam vinçleri ile cevap vermişti. Ancak buna rağmen başta Almanya olmak üzere Batı Avrupalı emperyalistler Irak’ta ısrara devam etmişti. Aynı süreçte faşist Erdoğan ve şürekâsı ise Avrupa vatandaşı IŞİD’lileri sınır dışı etmeye başlayarak pazarlığını güçlendirmişti. Buna cevap olarak ise bazı IŞİD’lilerin vatandaşlıkları -yine uluslararası sözleşmelere aykırı olmasına rağmen- iptal edildi. Ki bütün bunlar ve yapılan pazarlıklar kendi vatandaşlarını, ülkelerinin güvenliğini filan dahi pek umursamadıklarını, IŞİD’in ve terörün varlığının işlerine nasıl geldiğini ispatlıyor.
Özerk Yönetim attığı adımla bütün bu kirli pazarlıklar içinde emperyalistleri zorlayacaktır. Çünkü aynı şekilde bu IŞİD’lilerin mahkemelerine vatandaşı oldukları ülkelerden heyetleri de davet edecekler. Şu ana kadar açıklanan mahkeme yöntemine dair, IŞİD saldırılarından yakınlarını kaybedenlerin de mahkemelere katılımlarının örgütleneceği belirtiliyor. Ancak bu mahkemelerin özellikle de TC faşizminin sürdürdüğü hava saldırıları arasında güvenliğinin tam olarak nasıl sağlanacağı bir soru işareti olarak ortada duruyor. TC’nin böylesi bir yargılamayı hem kendi vatandaşı olan IŞİD’liler hem de IŞİD’le olan organik bağı düşünüldüğünde, engellemek için elinden geleni yapacağı aşikardır.
TC, çetelerini korumak isteyecek
TC devleti, 2018’deki Soçi anlaşmasında Efrin’e yönelik işgal saldırılarını ve İdlip’teki varlığını meşrulaştırmak için “silahtan arındırılmış bölge oluşturulması” yalanını kullandı. Sözde Hey’et Tahrir el-Şam isimli çete grubunu ikna edecekken yeni çete grupları oluşturdu ve İdlip’te Suriye rejimine ve Rusya’ya ait noktalara karşı eylemler düzenledi. Aynı çete grupları AKP-MHP faşizmine her fırsatta göz dağı vermek için birkaç kez TC ordusuna ait konvoyları da vursalar da büyük bir ayrılık yaşamadılar. Gelinen süreçte ise Serê aniyê ve Gire Spi’nin işgali, Xuweyran’daki saldırılarda kaçan çetelerin TC işgali altındaki bölgelere çekilmesi, Erdoğan’ın seçim zaferinin çetelerce kutlanması, İşgal edilen yerlerden çalınan yer altı ve yer üstü zenginliklerinin tamamına yakınının TC’ye ve Erdoğan’a aktarılması durumu söz konusu. Bununla birlikte birkaç IŞİD üyesini hem Efrin’de hem de TC sınırları içerisindeki birkaç cezaevinde tutan Erdoğan ve ona bağlı mafyalar rüşvet vb. aracılığı ile tutuklanmış birçok TC vatandaşı IŞİD’liyi kaçırdıklarını ve Türkiye’ye götürdüklerini de gururlanarak servis etti. Bu görüntüler hafızalarda henüz çok taze. Hol Kampında yaşamaya devam eden birçok TC vatandaşı IŞİD’linin “kendi ülkemde yargılanmak istiyorum, Erdoğan’ın adaletine güveniyorum” söylemleri medyaya yansımıştı. Bu güvenin kaynağı ise başta LGBTİ+lar ve kadınlar olmak üzere Kürt, Alevi, Ermeni düşmanı AKP-MHP faşizminin selefi düşünceleri yatmaktadır.
Astana görüşmeleri ile Suriye ve TC rejimleri arasında bir anlaşma sağlanabilir mi, bu IŞİD’lilerin yargılanmasına nasıl yansır, Rusya’da gerçekleşen Wagner krizi süreci nasıl etkiler, ABD bu süreçte nasıl bir rol oynayacak, TC hava saldırıları ile olası bir IŞİD eylemini daha nasıl destekleyecek gibi birçok soru ortada durmaya elbette devam ediyor. Ancak bütün bu sorularla birlikte Özerk Yönetim’in aldığı yargılama kararında ısrarcı olmasının süreci etkileyeceği bir gerçek. Kadın savaşçılardan öldürülmekten korkan bu selefi düşünce kadın devriminin yarattığı kadın hakimler ve heyetler tarafından yargılanacak. Bu işin bir kısmı… Diğer kısmı ise bütün engelleme ve geciktirme çabalarına rağmen IŞİD’li dahi olsa bütün suçluların bir an önce yargılanıp hakettikleri cezayı çekmeleri gerektiğidir. Bütün eksiklik ve yanlışlarına rağmen Rojava Devrimi, bu mahkemelerle bir kez daha insanlık dersi vermiş olacaktır.
Sesi kısılmaya çalışılan, görünmez kılınan, her türlü kirli enformasyonla altı boşaltılmaya çalışılan Rojava Devriminin, bütün bu saldırılar karşısında neden savunulması gerektiğine dair en somut cevaplardan birisi IŞİD’lileri insani biçimde yargılayacak Halk Koruma Mahkemeleri olacaktır.