Mezolitik ya da epipaleolitik çağ diye adlandırılan, oldukça kısa süren kültür çağı paleolitik ve neolitik arasında bir geçiş evresidir.
Yaklaşık 12-13 bin yıl öncesinde, buzulların erimesi ve giderek kuzeye çekilmesiyle birlikte Avrupa’nın önemli bir bölümünde step ve tundra iklimini simgeleyen hayvanlar ya yavaş yavaş kayboldu ya da buzullarla birlikte kuzeye doğru göç etti.
Kara ve deniz avcılığıyla yaşamını sürdüren, toplayıcılığa dayalı bir besin ekonomisiyle de bunu destekleyen insan toplulukları, buzulların erimesiyle boşalan topraklara yayıldı. Böylece ilk kez epipaleolitik çağda Kuzey Avrupa’da İskandinav bölgeleri insana kapılarını açtı.
Buzul çağı sona ererken bitki örtüsü de değişti; step ve tundra görünümlü bodur ağaçlar kayboldu; yerlerini ormanlık alanlar aldı. Yakın Doğu’nun bazı bölgelerinde çevresel koşullar o kadar zengin besin türleri sundu ki, göçer topluluklardan bazıları bu fırsatı iyi değerlendirdi; bitki ve hayvan türleri açısından bol çeşit sunan bölgelere yerleştiler.
Nitekim, sabit köy yerleşmeleri işte bu ekolojik koşullarda kuruldu ve gelişti. Epipaleolitik çağda, avlanan hayvan çeşitleriyle birlikte avlanma stratejisi de değişti. Bu da erkek ve kadın arasındaki günlük işbölümünü etkiledi. Avcılık erkeklerin tekelinden çıktı, yerini daha eşitlikçi bir yapıya bıraktı.
Buzul çağının sona ermesinin ardından sıcak ve yağışlı bir iklim Anadolu ve tüm Ortadoğu’ya yayıldı. Başta arpa ve buğday olmak üzere birçok yabanıl bitki elverişli iklim sayesinde bu bölgelerde bol miktarda yetişmeye başladı. İlk köylüler bu yabanıl tahılları en az altı ay boyunca toplama fırsatı buldu.
Zaten bu tahılların toplanması, işlenmesi ya da depolanarak kıtlık zamanlarında kullanılmak üzere saklanması, ancak sürekli yerleşim politikası sayesinde mümkün olabilirdi. Evlerin belirli köşelerinde yabanıl buğday depolamak için açılan çukurlar kültür tarihimizin ilk buğday silolarıdır.
Başlangıçta evler yuvarlak bir plan içinde toprağa yarı yarıya gömülü olarak inşa ediliyordu. Evlerin duvarları iri taşlarla örülüyor, zemin ise yassı taşlarla döşeniyordu. Her evde mutlaka bir köşede ocak bulunuyordu.
12 bin yıl öncesinde insanlar dört mevsim yaşadıkları köylerin çevresinde yetişen yabanıl tahılları ve bu yerleşim merkezlerine sıkça uğramaya başlayan bazı yabanıl hayvanları daha yakından tanıma ve izleme olanağına kavuştu. Buğdayın yanı sıra arpa ve diğer tahıllar da yabani halde yetişiyordu.
Yüksek dağlık bölgelerde ya da su kaynaklarına yakın düzlüklerde köy kuran neolitik toplulukları önceleri yabani olarak topladıkları tahılları taş dibeklerde ezerek, öğütme taşlarında öğüterek yediler; yaptıkları basit ocak-çukurlarda kavurdular.
Başlangıçta evler yuvarlak bir plan içinde toprağa yarı yarıya gömülü olarak inşa ediliyordu. Evlerin duvarları iri taşlarla örülüyor, zemin ise yassı taşlarla döşeniyordu. Her evde mutlaka bir köşede ocak bulunuyordu. Yuvarlak planlı konutlar içinde fazla derin olmayan, içinde ısıdan çatlamış çakıltaşları, yanmış kemikler ve kömürleşmiş ağaç parçalarının yer aldığı çukurlar ele geçti.
Epipaleolitik çağ, aslında yaşam biçiminde köklü bir değişikliğe yol açmadı. İnsanlar yine avlanmayı-toplamayı sürdürdü. Ne gariptir ki dünyanın birçok yerinde avcı-toplayıcı yaşam biçimi genelde mezolitik düzeyde kaldı.
Epipaleolitik çağ, çakmaktaşı ya da doğal camdan yapılma üçgen, trapez, dikdörtgen, kare, eşkenar dörtgen şeklindeki minik aletlerle (mikrolit) bilinir. Bunlar balık oltasında, zıpkınlarda, yabanıl tahılları kesmek için öngörülen orak yapımında kullanıldı.
Genelde 2,5 cm’den daha küçük olan ok uçları, hayvana saplandıktan sonra onun gövdesinde kalarak taşıdığı zehiri hayvanın vücuduna yayıyordu. Deniz, göl ve akarsu kenarlarında yaşayan topluluklar yoğun biçimde balık avladı. Özellikle sık ormanlık alanlarda (Orta Avrupa’da olduğu gibi), köy yeri açmak amacıyla yoğun biçimde ağaç kesme işinde kullanılan baltalar da bu dönemde karşımıza çıkar. Epipaleolitik çağda köpek dışında evcil hayvan yoktu; son buzul çağında köpeğin evcilleştirildiğini zaten biliyoruz.
Domuz, geyik, koyun, keçi ve iribaş hayvanlar sürekli yerleşim merkezlerinin etrafında otluyordu. Belki de insanla bu yabanıl hayvanlar arasındaki ilk dirsek teması bu dönemde başladı. 12-12 bin beşyüz yıl öncesinden itibaren ılıman ve yağışlı iklim yerini kurak bir iklime bıraktı.
Yer yer çöller oluşmaya başladı. Hayvan türleri de değişen iklime ayak uydurdu. Anadolu, Suriye, Irak, İsrail, Lübnan ve İran’ı içine alan geniş coğrafyada farklı hayvanlar bu çağda yaşıyordu. Ova ve vadilerde gazel ve eşekler, dağlık bölgelerde koyun ve keçi, ormanlarda geyik ve geviş getiren büyükbaş hayvanlar dolaşıyordu. Bunların hepsi de yabaniydi.
Bu çağ insanları ölülerini, oturdukları evlerde belirli bir yere gömüyorlardı. Aynı mezar daha sonra ölen diğer yakınlar için de kullanılıyordu. Açılan çukura genelde, çömelmiş pozisyonda konulan ölünün yanına bazen hayvan kemikleri bırakılıyordu.
Hayvan dişleri veya deniz yumuşakçalarının kavkılarından yapılan kolyeler, bu dönem kadınlarının da tıpkı üst yontma taş çağı ataları gibi süslenmelerine özen gösterdiklerine işaret etmektedir.
Kaynak: Metin Özbek, 50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Ocak 2010, 1. Baskı, s. 176-179
(Bilim ve Gelecek. 28 Ağustos 2019)