Kimlik bir toplumun kendi varlığına karşı duyduğu aidiyetin ruhsal ve duygusal bilincidir.
Toplumsal yaşamda vazgeçilmez bir unsur olan kimlik aidiyeti; bütün toplumların tarihsel ve güncel belleğinde hayatın akışını sağlayan dinamik bir güçtür. Kimliksel tezahürün kaçınılmaz bir yansıması olan; halk, ulus ve toplum kavramları, insan denilen canlıların birçok yönlerine ışık tutmaktadır. Toplumsal aidiyetin tanımlayıcısı olan kimlik isim ve anlam olarak insanlığın tarihsel sürecini oluşturan sosyolojik bir olgudur.
İnsanların gelişimini belirleyen en önemli faktör toplumsallık ve tarihselliktir. Tarihsiz hiçbir toplum düşünülemeyeceği için, insanlığın toplumsallığı ve tarihselliği tabiat kanunlarının en önemli maddelerini oluşturmaktadır. Kürt halkının yaşam içerisinde varoluşu kendi toplumsallığı ve tarihselliğiyle sosyo-politik bir bağımsızlıktır.
Bütün toplumların tarihsel ontolojik nesnnelliğine baktığımızda; sosyopolitik gerçeklik bütün etnik kökenlerin alt yapısını oluşturmaktadır. Kürt halkının gerçekliği günümüz koşulları içinde bilimsel olarak incelendiğinde, Kürt halkının diğer halklar içindeki gerçekliği nesnellikten ayrı ele alınamaz. Yaşadığımız an itibarıyla, Kürtlerin, ulusalcı zihniyetler tarafından asimile edilerek inkâr politikasına tabi tutuluşu, somut bir toplumu, soyuta indirgemektedir.
İnsan ve toplum somutluğu hayatın devamı bakımından vazgeçilmez bir kanun olduğu için, asırlardır yok sayılmak istenen Kürtlerin toplumsal yaşamda hayatın devamı için toplumsal bir organ oluşu da yadsınamayacak sosyolojik bir olgudur. Etnik kimliklerin toplum hayatında sıfatlaşmaya başladığı bütün medeniyetlerde Kürtlerin varlıksal somutluğu; etnik köken konusunun nesnel üretken ve bileşen etmenidir.
Türkiye ve dünyanın birçok yerinde toplum yaşamında önemli rol üstlenen Kürt halkı, toplumları var eden bütün faktörlerin işleyişinde toplumsal aidiyetin çürütülemez bir parçasıdır. Toplumsal aidiyetin ulus devletler içinde tam ve hak eşitliğe sahip olmayışı, Kürtleri oldukça olumsuz etkilemektedir.
Kürtlerin sömürgeci ulus devlet modelinde kendi bağımsız aidiyetine kavuşmamış olması; Kürt ulusunu her yönden yok olmayla karşı karşıya getirmiştir.
Tarihten günümüze Kürtlerin medeniyetler ve soykırımlar dünyasında etnik parçalanmalar, ölümler ve yozlaşmalar yaşaması; günümüz dünyasında Kürt halkımızı yabancı egemenliklere karşı bir uyanışın eşiğine getirmiştir. Yerel ve küresel bazda bu uyanış, Kürt halkımızın dirilişi olmakla birlikte aynı etnik sömürüyü yaşayan diğer halklara karşıda çığır açıcı bir örnek teşkil etmektedir.
Özellikle yabancı egemenlik karşısında, Türk ulusalcı hareketin ağır bir şekilde baskı ve dayatmalarına maruz kalan, Kürt ulusu; Türk devletinin yıllardır Kürt ulusunun yaşadığı topraklarda kendisine işgalci müttefikler yaratması, ekonomik olarak pazarlar ve milliyetçi kurumlar kurması Kürtleri, etnik konuda yok oluşa sürükleyen acı gerçekler olmuştur ve hâlâ bu acıyı Kürtler yaşamaya devam etmektedir.
Finans kapitalin Kemalizm’le beslediği Türk ulusalcı hareketi, Kürt halkının yaşadığı topraklarda, Ermeni ulusalcı hareketini de takviye güç olarak palazlayarak, Kürtlerin aleyhine yönlendirmesi; Kürtleri asimilasyoncu ve dayatmacı sistem karşısında düşmanını çoğaltmıştır.
Modern kapitalist sistemle birlikte Kürtlerin kendi anayurtlarında, Türk ve dış güçlerin baskıları karşısında inkâr politikasına tabi tutulması, Kürtlerin etnik bakımdan kendi aidiyetine karşı beslediği kimliksel bilinci; düşünsel ve duygusal olarak olumsuz yönde etkilemektedir.
Şüphesiz, vicdani ve asli olarak evrensel insanlık anlayışının takdir ettiği gibi; bir halkı yok sayan başka halklar, hiçbir zaman kendi varlıklarını da ilelebet devam ettiremezler.
Kürt halkının bunca baskılara karşı sergilemekte olduğu bu toplumsal paradoksu, yaşadığımız çağın haklı ve meşru eylemidir.
