İtibar-ı Milli’yi yutan ve aynı yıllarda Türk Ticaret Bankasını da denetimi altına alan İş Bankası, 1930’ların kapitalist dünya krizi ortamında, halk büyük bir açlık ve sefaletle boğuşurken da büyümeye devam etti. Bu dönemde banka sistemine merkezileşme hızlanmış 1923 sonrasında açılan 30’u aşkın yerel bankanın yarısı 1932-1940 yılları arasına iflas etmişti. Giderek büyüyen İş Bankası’nın bir ara merkez bankasına dönüştürülmesi bile gündeme gelmiş ancak bu yönde (özellikle ABD finans çevrelerinin desteği ile) epey baskı yapan Celal Bayar, İsmet İnönü’nün direnişi nedeniyle sonuç alamamıştı. Yine de İş Bankası bu dönemde Denizli İktisat Bankası, Emlak Kredi Bankası(eski Emlak ve Eytam) ve Halk Bankasına da ortak oldu.
Uluslararası alanda İş Bankası, 1920’lerin sonlarında 14 yabancı merkezde 21 banka ile muhabir bankacılık anlaşması yapmış durumdaydı. İş Bankası’nın etkin olduğu bir diğer finansal sektör sigortacılıktı. 1925 yılında Anadolu Sigortayı kuran banka, 1929’da çıkan 1160 sayılı ‘mükerrer sigorta inhisar’ kanunu ile Türkiye’de yasal olarak reasürans(sigorta şirketlerinin sigortalanması) tekelini de eline geçirmiş oldu.
Buna göre, Türkiye’de faaliyet gösteren tüm sigorta şirketleri tahsil ettikleri primlerin yüzde 50’sini(1936-1940 arasında yüzde 75’ini) İş Bankası’nın kurduğu Milli Reasürans şirketine devretmekteydi. Başlangıçta 15 yıllığına verilen bu tekel hakkı sonradan uzatıldı ve yumuşatıldı; devir oranı 1954’te yüzde 30’a 1959’da yüzde 25’e indirildi. 1970’ten sonra çeşitli değişikliklere uğrayan sistem zaman içinde ‘yasal tekel’ niteliğini kaybedecek ancak İş Bankası, reasürans tekeli konumunu günümüze kadar bir şekilde devam ettirecekti.
Bankanın ilk döneminde asıl işi olan finansın yanı sıra ağırlık verdiği sektörler gıda, madencilik, cam ve tekstil sanayileri ile iç ve dış ticaretti. TC’nin ilk yıllarında şeker fabrikalarının kurulması devlet tarafından teşvik edilmiş 1925 tarihli 601 sayılı kanunla şeker fabrikalarının kurulması için bazı muafiyet ve imtiyazlar sağlanmıştır. Aynı dönemde 724 sayılı kanunla şeker ithalatı devlet tekeline alınmış ve ülke içindeki üretilen şekere devlet tarafından alım garantisi verilmişti.
Hükümetin şeker fabrikalarına yaptığı ödeme 1930 tarihine kadar 4.080.000 TL. olup, bunun 2,5 milyonu iştirak bedeli, 1,5 milyonu avanstır. Daha sonra şeker ithalinin tekeli devlet desteğiyle kurulan özel şirkete devredilmiştir. Şeker kralı olarak bilinen ve İş Bankası’nın büyük hissedarlarından biri olan Hayri İpar ve İş Bankası kurucularından olan Şakir Kesebir, Edirne mebusu Faik Öztrak, Bilecik Mebusu İbrahim Çolak kurdukları şeker şirketine İş Bankası’nı ve Ziraat Bankası’nı da ortak etmişlerdi. Bu bürokratlar da, İş Bankası’nın nüfuzundan ve grubundan faydalanarak şeker fabrikalarının üretimi düşük tutulmuş, ithal malı şekerler tekelden yüksek fiyatlarla satılarak büyük kazançlar sağlanmıştır. Bunu 1930’larda Eskişehir ve Turhal fabrikaları izledi. 1935 yılında ülkedeki (üçü İş Bankası denetimindeki) dört fabrika Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş (TŞFAŞ) adı altında birleştirildi. Bu yeni kuruluşta İş Bankası, Ziraat Bankası ve Sümerbank eşit oranda(üçte bir) hisse sahibiydi.
1945 öncesi dönemde İş Bankası’nın sınai yatırımları genellikle geleneksel sanayi kollarına yöneliktir. Bunlardan biri de madencilikti. Türkiye İş Bankası, 1926 yılında ilk iş olarak %75‟ine sahip olduğu bir milyon lira sermayeli, Maden Kömürü İşleri Türk Anonim Şirketi’ni (Türkiş) kurdu. Banka aynı yıl %51 sermayesine sahip olduğu 99 senelik imtiyaz üzerine 500.000 lira sermayeli Kozlu Kömür İşleri Türk Anonim Şirketi’ni de (Kömüriş) kurdu. Şirket 1929 senesine kadar işletme hazırlıklarını yaparak, 1 Eylül 1929 yılında %51’i yine İş Bankasına %49’u Ereğli Şirketi’ne ait olmak üzere sermayesini üç milyon liraya çıkardı. İş Bankası, 1929 yılında çeşitli müessese ve şahıslara ait olan Kilimli Kömür Madenleri Türk Anonim Şirketi’nin ocak ve imtiyazlarını da satın alarak madencilik alanında önemli iştirak hamlelerini gerçekleştirdi (Türkiye İş Bankası On Yılı: 62- 63).
İş Bankası, madencilik alanında kömür dışında birtakım iştirak yatırımlarına da girişti. Banka, 1925 yılında Bolkardağı Simli Kurşun madeni imtiyazını almış, bu imtiyazı aynı yıl kurduğu ve ortak olduğu Bolkardağı Madeni Türk Anonim Şirketi’ne devretmiştir. Daha sonra kurulan ve işletme imtiyazı Sümerbank’la birlikte alınan Keçiborlu Kükürt Madenleri, İş Bankası’nın diğer önemli iştiraklerinden biridir (T.C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 30.18.1.2/ 42.8.7. Nolu ve 17.02.1934 Tarihli Belge).
İş Bankası’nın madencilik alanındaki yatırımları karşılığında bu havzaların işletme imtiyazlarının millileştirilerek İş Bankası’na devri hususunda Hükümet, “alınması gereken” tedbirleri geciktirmemiştir. Hükümet öncelikle Türkiye dâhilindeki petrol ve madenlerin tespit edilerek bir devlet müessesesi tarafından işletilmesi ve bu iş için gerekli sermayenin Türkiye İş Bankası’nca verilmesini uygun gören bir karar almıştır. (TCBCA, 30.18.1.1/ 23.15.9. Nolu ve 09.03.1927 Tarihli Belge). “Millileştirilerek”, işletme imtiyazlarının İş Bankası’na verildiği kömür işletme imtiyazları, İş Bankası’nın öncülüğünde kurulan şirketlere veriliyordu. Buna göre, hükümetin aldığı bir kararla, 1927 yılında Zonguldak Kilimli mevkiindeki Türkiye İş Bankası uhdesinde bulunan kömür madeni işletme imtiyazı, İş Bankası‟nın öncülüğünde kurulan Maden Kömürü İşleri Türk Anonim Şirketi’ne verilmesi uygun görülüyordu (TCBCA, 30.18.1.1/ 26.64.1. Nolu ve 20.11.1927 Tarihli Belge). Yine aynı şekilde alınan bir kararla, Zonguldak bölgesinde Kozlu mevkiinde Türkiye İş Bankası uhdesinde bulunan kömür madeni işletme imtiyazı Kozlu Kömür İşleri Türk Anonim Şirketi’ne satılması uygun bulunuluyordu (TCBCA, 30.18.1.1/ 26.58.14. Nolu ve 24.10.1927 Tarihli Belge). Böylelikle devlet tarafından sağlanan imtiyazlar sayesinde, İş Bankası öncülüğünde kurulan milli sermayeli iştiraklerle, sermaye birikimine yol açacak organizasyonlar kuruluyordu.
Bankanın yarı-resmi niteliği sanayi programlarında Sümerbank ve Etibank gibi kamu bankalarının yanında İş Bankası’na da önemli bir rol(ve cam sanayi tekeli) verilmesinde de görülebilir. 1934 tarihli Birinci Beş Yıllık Sanayi Programında beş ana sektörde 20 civarında fabrika kurulması öngörülmüş finansman maliyeti yaklaşık 44 milyon lira olan yatırımların 41,5 milyonluk kısmını Sümerbank, 2,4 milyon liralık bölümünü ise İş Bankası üstlenmişti. İlk sanayi planı ve İş Bankası’na bırakılan cam tekeli bankanın sonraki yıllarda en önemli yatırım alanlarından birini oluşturdu.
Tekelin ilk uygulaması ise cam şişe ve züccaciye mamulleri üreten Paşabahçe Cam Sanayiinin (Türkiye Şişe cam)kuruluşu idi. 1934 yılında yurtiçinde kullanılan cam ürünlerin tamamı ithal edilirken Paşabahçe şişe ve cam fabrikasının 1935’te açılmasından bir yıl sonra ihtiyacın yüzde 61’i yurtiçi üretimle karşılanmaya başlandı. Bu oran 1946’da yüzde 96’ya çıktı. Bu yıllarda iç pazarda ithal fiyatlarının üç katına ulaşan olağanüstü yüksek fiyatlarla satış yapılmaktaydı. Paşabahçe fabrikası 1961 yılına kadar Türkiye’deki tek cam tesisi olarak kaldı.
İkinci Paylaşım Savaşı bittiği sıralarda İş Bankası’nın ekonomik yaşamdaki merkez konumu sürmekteydi. Finans alanında İş Bankası’na rakip olabilecek herhangi bir ‘özel’ kuruluş bulunmamaktaydı. Ticaretteki üstünlüğünün yanı sıra bankanın şeker, tekstil ve cam gibi dayanıksız tüketim malları üretimindeki yeri de sarsılmamıştı. Banka, 1945 öncesinde ana faaliyetlerin oluşturan iş kolları arasında yalnızca madencilikten fiilen çıkmıştı. 1945 sonrasında İş Bankası açısından yeni bir iştirakler dalgası yaşandı. İştiraklere yatırılan sermaye 1945-55 arasında üç kat, 1955-1960 arasında yine iki kat arttı ve 147 milyon TL’ye ulaştı. Bankanın bu dönemdeki büyüme temposu şu şekildeydi: 1945-61 arasında şube sayısı 48’den 243’e toplam mevduatı 183 milyon TL’den 2,2 milyar TL’ye kredileri 101 milyon TL’den 1,2 milyar TL’ye yükselmişti.
Ancak Akbank ve Yapı Kredi gibi yeni bankaların sisteme girmesi nedeniyle toplam mevduatlar içindeki payı yüzde 31,6’dan yüzde 25,7’ye toplam krediler içindeki payı yüzde 20,4’ten yüzde 14,6’ya inmişti. Yine de 1950’lerin sonlarında İş Bankası hem bilanço büyüklüğü hem de kredi ve mevduat tutarları bakımından özel bankacılık piyasasının yüzde50’sini elinde tutmaktaydı.
Bankanın 1950’lerdeki en önemli sınai atılımı çimento sektöründe gerçekleşti. İzmir Çimento ve Ankara Çimentoya yapılan iştiraklerin ardından İş Bankası 1953’te devlet tarafından kurulan Türkiye Çimento Sanayii TAŞ’ye(Çisan, sonradan Çitosan-Türkiye Çimento ve Toprak Sanayii TAŞ-adını aldı) yüzde 20 hisse ile kurucu olarak katıldı. Bir diğer önemli girişim,1951’de uluslararası emperyalist sermaye ile ortaklaşa kurulan Unilever-İş Şirketi idi. Bu işletme margarinde uzun yıllar önemli bir pazara payına sahip olan ‘Vita’ ve ‘Sana’ gibi bitkisel yağ markalarını üretmekteydi. Bir diğer tüketim malı sektörü tekstilde ise İş Bankası, 1950’lerde ara girdi üretimine yönelmiş Balıkesir, Bergama ve Antalya pamuklu dokuma fabrikalarına ortak olmuş ancak bunların dışında önemli sayılmayacak iştirakler gerçekleştirmişti.
Finans alanında İş Bankası, 1950-55 arasında Osmanlı Bankası, Yapı Kredi, Birleşik Tasarruf ve Kredi Bankası, Denizcilik Bankası, Vakıflar Bankası, Şekerbank ve Turizm Bankasının sermayelerine ortak oldu. Daha da önemlisi sonradan İş Bankası’na bağlı bir kuruluşa dönüşecek olan TSKB’ye (Türkiye Sınai Kalkınma bankası) yapılan iştirakti. TSKB’nin kendisi de birçok şirkete ortak olacak Türkiye’de kapitalist sanayileşmenin belirgin bir hız kazandığı 1950’li ve 1960’lı yıllarda Komprador sanayi burjuvazisine önemli bir destek sağlayacaktı.
Finans, Cam, Şeker, Otomotiv ve Lastikte İş Bankası Tekeli
1950’li yıllarda uluslararası kapitalist sermaye ile ortaklaşa başlatılan ilk sanayi yatırımlarında da İş Bankası’nı görmekteyiz. Bankanın General Electric(ABD) ve Koç Holdingle ortak olduğu General Elektrik ilk yerli yabancı sermaye ortaklıklarından biriydi ve ampul üretimi yapmaktaydı. Bir diğer ortaklık ise İtalyan Pirelli ile birlikte kurulan ve 1963’te lastik üretimine başlayan Türk Pirelli fabrikasıydı. Unilever-İş, Türk Pirelli ve General Elektrik girişimleri le birlikte bu yıllarda en ciddi yabancı ortaklıkları kuran sermaye gruplarından biri de İş Bankası idi.
Banka Sovyetler Birliğinin Technoexport firmasından alınan teknolojiyle Çayırova fabrikasında 1961 yılında düz cam üretimine başlanmıştı. Düz cam teknolojisiyle birlikte hızlı bir ürün çeşitlenmesine gidilerek cam kap, cam elyaf, cam boru, , ısıya dayanıklı çubuk, züccaciye, krista,l otomatik züccaciye tesisleri kurulmuştu. 1962 yılından itibaren cam ve cam ürünleri ihracatına başlanılan ve İş Bankasının en önemli sınai faaliyetine dönüşen cam sektöründe işletmeler ayrı bir grupta(Şişecam) örgütlenecekti. İş Bankasının görünürdeki çok faaliyetli yapısının gerisinde aslında birkaç ana sektörde yoğunlaşmayı tercih eden bir mantık bulunmaktaydı. Bankanın başlıca sınai faaliyetlerini oluşturan şeker, dokuma, cam gibi imalatların hepsi de iç pazarın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ve devlet tarafından ayrıcalıklarla donatılmış kârlılığı güvence altına alınmış iş kollarıydı. 1960’ların başlarında 30’dan fazla ayrı faaliyeti sürdüren devasa bir sermaye grubuydu.
1960-80 arası içe yönelik birikim döneminde İş Bankası’nın bankacılık alanındaki üstünlüğü diğer özel bankalarla olan fark biraz kapanmakla birlikte devam etmekteydi. Örneğin, 1970’lerin ikinci yarısında İş Bankası’nın toplam mevduatlar içindeki payı yaklaşık yüzde 22’ydi. Buna karşılık aynı dönemde Ziraat Bankası’nın payı yüzde 20, Akbank’ın payı yüzde 13, Yapı Kredi’nin payı yüzde 12 civarındaydı. Kredilerde ise Ziraat Bankası yaklaşık yüzde 30, İş Bankası yüzde 18, Akbank yüzde 9 ve Yapı Kredi yüzde 8 civarında pay sahibiydi.
Bu dönemde bankanın sınai iştirakleri olağanüstü arttı, kimya, otomotiv, metalürji, plastik, seramik sanayii gibi alanlarda birbiri ardına iştirakler gerçekleştirildi. Ayrıca bankanın ana faaliyetleri arasındaki tekstil, gıda, cam, sanayii alanlarında da büyüme devam etti. Türkiye’de kapitalist sanayinin içe yönelik olarak hızla büyüdüğü bu zaman diliminde İş Bankası’nın sınai girişimleri de çoğaldı ve çeşitlendi. Özellikle cam sanayiinde birbiri ardına yeni tesisler ve şirketler kurulurken geriye doğru entegrasyona da gidildi ve cam hammaddesi, kalıp vb. imalatlar için Soda Sanayii, Camiş Makine Kalıp gibi işletmeler faaliyete geçti. Böylece gerek cam sektöründe gerekse de camla ilintili sektörlerde entegre bir yapı oluşturuldu, hammadde üretiminden pazarlamaya kadar bir dizi halkayı birleştiren dünya ölçeğinde bir şirketler grubu ortaya çıktı.
Cam sanayiinde giriş maliyetlerinin yüksek ve kâr oranının göreceli düşük olması nedeniyle hemen her ülkede dikey entegrasyonun ve tekelci yapıların gözlendiği görülmektedir. Dünya pazarı her biri bir veya birkaç ülkede tekel olan on kadar firmanın elindedir ve Şişecam bunlardan biri(y)dir.1970’lerde kurulan yeni fabrikalarla Şişecam’da çalışan sayısı 1979 yılının sonunda 11bine ulaşmıştı. Bu dönemde yavaş yavaş ihracata ağırlık vermeye başlayan ve New York’ta bir temsilcilik kuran Şişecam aynı yıl 31 milyon dolarlık ihracatta yapmıştı.
İçe yönelik birikim döneminde İş Bankası mevcut sanayi tesislerinin sermayelerine düzenli olarak iştirak etti ayrıca başta Koç Holding olmak üzere sermeye gruplarıyla birçok ortaklık kurdu. 1979 yılı itibariyle bankanın Koç Holdingle 15, Yaşar Grubu ile 4, Eczacıbaşı ile 3, Transtürk ile 3, Çukurova grubu ile 2, Sabancı Grubu ile 1 ortaklığı mevcuttu. Böylece İş Bankası bu dönemde hızla gelişen kapitalist sanayiyi diğer gruplarla birlikte denetlemekteydi. Sanayi iştirakleri içinde en büyük payı cam sanayi almakta ikinci sırada ise gıda ve özelliklede şeker üretimi gelmekteydi. Cam ve gıdadaki oransal gerilemenin nedeni metalürji, kimya, madeni imalat ve motor sanayi gibi yeni sanayilerin paylarının artmış olmasıydı. Metal, otomotiv gibi imalat sanayiinin en önemli sektörlerindeki yatırımların dışında banka bu dönemde gıda ve tekstil gibi geleneksel sanayi sektörlerinde de girişimlerini ve çeşitlenme derecesini arttırdı.
Bunların dışında kimya sektöründe önemli bir yatırım çok uluslu tekel Unilever’le kurulan ikinci ortaklık olan Lever Brothers(Türkiye) girişimiydi. Omo, Lux, Vim, Elidor gibi tanınmış markaları üreten bu şirket Alman Henkel’in iştiraki Turyağ ile birlikte temizlik maddeleri alanında Türkiye’de iç pazarına uzun yıllar hakim olan iki firmadan biri olacaktı. Ancak 1990’larda İş Bankasının iştirakleri elden çıkarma politikası kapsamında bu ortaklık sona erdirildi.
1980’li yıllarda faiz oranlarının artması sonucunda zorluk yaşayan( Güney sanayi, Adel Kalemcilik, Man Kamyon ve Otobüs Sanayii gibi) birçok işletme İş Bankasının eline geçti. Bu dönemde İş Bankası çok sayıda sektörde tekel konumundaydı. Şişecam grubu cam sanayiinin yüzde 77,5’ni kontrol ederken İş Bankası iştiraklerinden Söğüt Seramik’in karo seramikteki pazar payı yüzde 17, Çelik Halat ve Tel Sanayiinin sektör pazar payı yüzde 75’ti. Tezsan’ın torna tezgahında yüzde 85, matkapta yüzde 83 pazar payı mevcuttu. General Elektrik’in ampul pazarındaki payı yüzde 41,2, elektrolitik bakır telde Rabak’ın payı yüzde 45’ti. Alüminyumda ise İş Bankası iştiraki Nasaş sektörün en büyük iki firması arasındaydı.(1989’da Rabak ve Koruma Tarım Bezmenlere, Nasaş Hintli bir gruba satıldı)
Türk Komprador Kapitalizminin Kalbi
1980’lerde çok sayıda işletmeyi ele geçiren İş Bankası diğer yandan iştiraklerini de azaltmaya başladı. Bu politika 1990’larda da devam etti. 1980 yılı itibariyle 134 iştiraki bulunan bankanın iştirak sayısı 1985 sonunda 85’e 1996 sonunda ise 76’ya indi. Bu azalmada önemli bir neden1980 sonrası yeni düzenlemelerle bankaların iştiraklerine sağlayabilecekleri kredilere çeşitli sınırlamalar getirilmiş olmasıdır. Bir diğer neden 1980’lerde yükselen faiz oranları ile işletmelerin kârlılığının azalması, bu tür şirketlerin yanı sıra dışa açılım sürecinde rekabete dayanması zor görünen işletmelerin de satılarak elden çıkartılmaya başlanması idi. İlginç bir nokta İş Bankası’nın yarı-resmi niteliğinin (yüzde 12 Hazine hissesi nedeniyle) halen devam ediyor olmasıdır. Banka sermayesindeki hazine payı 1998 yılında özelleştirme ile elden çıkarılaraktı.
Cam ve finans sektörlerindeki yatırımlar ise artarak devam etti. 1990 yılına gelindiğinde Şişecam’ın ihracatı 350 milyon dolar seviyesini aşmıştı. İş Bankası-Şişecam Grubu 1990’lı yıllarda iki ana sektöre (finans ve cam) odaklandı ve bu sektörlerdeki uluslararası faaliyetlerini artırdı. Finans alanında leasing faktöring tüketici kredileri yatırım ortaklıkları gayri menkul yatırım ortaklıkları gibi birçok alana uzanan grup Almanya’da İşbank Gmbh ve Azerbaycan’da Günay Anadolu sigortayı faaliyete geçirdi. Bu dönemde Şişecam önce uluslararası ticari faaliyetlerini artırdı ardından hammadde ve girdi üretiminden başlayarak cam imalatını uluslararası düzleme taşımaya yöneldi. Sürecin çok önemli bir boyutunu da eski Sovyet bloğu ülkelerinde özelleştirilen tesislerin satın alınması oluşturmaktaydı.
2000 yılı itibariyle Şişecam 1 milyar doları aşan satışları ile dünyada ilk on cam üreticisi arasındaydı. Ancak 99’da 324, 2000 yılında 370 milyon dolarlık ihracatla 1990 yılında 17 bin civarında olan çalışan sayısı da 2000 yılında 13 bine inmişti. Bununla birlikte başlı başına bir sermaye grubu niteliği kazanan Şişecam’ın cam sanayindeki uluslararası faaliyetleri 2000’li yıllar boyunca artarak devam etti. Bu dönemde Rusya, Çin, Almanya, ABD, Bulgaristan gibi ülkelerde ticari şirketler kuran Şişecam, Hollanda ve Lüksemburg gibi ülkelerde finansal şirketlerde oluşturdu. Girdi ve hammadde üretimine yönelik faaliyetlerini Rusya, İtalya, Bosna Hersek’e genişletti ayrıca hem imalat hem de lojistik amaçlı olarak birçok ülkede yeni tesisler ve şirketler kurdu.
Banka sisteminde 2000-2007 arasında İş Bankasının toplam aktiflerdeki payı yüzde 7,5’ten yüzde 14’e, toplam kredilerdeki payı yüzde 8,5’ten yüzde 12’ye, mevduattaki payı yüzde 7’den yüzde 13,6’ya yükseldi. Bu yıllarda bankacılık sektöründe yaşanan konsolidasyon nedeniyle ilk beş bankanın toplam aktiflerdeki payı yüzde 48’den yüzde 62’ye topla kredilerdeki payı yüzde 42’den yüzde 56’ya toplam mevduattaki payı da yüzde 51’den yüzde 64 çıkmıştı. Üstelik aynı dönemde sistem bir bütün büyümüş cari fiyatlarla aktifler 2000 yılı seviyesinin 5,5 katına krediler 8 katına mevduat ise 5 katına yükselmişti.
Kısacası banka sektörü genişlemiş tekelci yapı güçlenmiş İş Bankası ise konumunu sağlamlaştırmıştı.
2008 yılı sonunda Şişecam birçok holdingden daha büyük bir sermeye grubuydu. Sekiz ülkede üretim yapan Şişecam Grubu cam üretiminin yüzde 35’ini yurtdışında gerçekleştirmekteydi. Çalışan sayısı 18 bin( yüzde 30’u yurtdışında) toplam satışları 2,9 milyar dolar bunun içinde uluslararası satışların payı yüzde 50’ydi. Şişecam’a bağlı Paşabahçe Cam dünya cam ev eşyası pazarında üçüncü büyük üretici, Trakya Cam düz camda dünyada yüzde 4 pazar payı ile ilk sekiz, Avrupa’da yüzde 13,1 pazar payı ile ilk dört, Anadolu Cam ise cam ambalaj(şişe kavanoz vb.) imalatında dünya genelinde yüzde 8.3 pazar payıyla ilk beş büyük üretici arasındaydı.
Kaynak:
*Türkiye’de Büyük sermaye Grupları. Özgür Öztürk. SAV Yayınları.2010
*Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi – Kocaeli Üniversitesi- Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER(Dünden Bugüne Ekonomi Yazıları) Umuttepe Yayınları. Aralık 2017
* Cumhuriyetin İlk Yıllarında Milli Tüccar Oluşturma Çabalarında İş Bankası’nın Rolü. Yrd. Doç. Dr. M. Halis Özer.)(Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi)Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 69(2)