Harcı faşizm olanın politikası ne olur? Tabii ki halka zulüm, katliam, sömürü… TC’nin 90 küsurluk tarihi baskı, zulüm ve katliam politikaları ile dolu. Bu politikalara gerekli cevabı veren muhalif kesimler ise yine her dönem çeşitli politikalarla baskı altına alınmaya, yok edilmeye çalışıldı; yeri geldi idam edildi, yeri geldi zindanlarda işkencelere maruz kaldı… Dönemler, partiler değişti(!) ancak TC’nin harcı gereği politikalarda bir değişiklik olmadı; tersine faşizmin halleri çeşitlendirildi. Halktan delice korkanlar halkın arasına nifak tohumlarını serperek var olan gücü yok etmeye çalıştılar-çalışıyorlar. Günbegün boyutlanan politikalarla bu korkunun ne denli büyüdüğünü görmek mümkün.
“Terörle Mücadele Kanunu” adı altında halkın güvenliği(!) için çeşitli yaptırımlara giden TC, hak arama mücadelesini terörize ederek asıl hedefi saptırmaya çalışıyor; çeşitli organları ile söylemlerini güçlendirerek toplumsal kutuplaşmayı yaratıyor. Bu kutuplaşma ile halkın gücünü bölmeye çalışanlar, şimdi de halkı “ihbarcılık”a yönlendiriyorlar. Gözaltı ve tutuklamalarda dayanak bulmakta zorlanmamak için “gizli tanıklık”ı devreye sokanlar, yetinmedikleri bu uygulamaya şimdi de “gizli ihbarcılık”ı ekliyorlar.
Nedir “gizli ihbarcılık”?
31 Ağustos’ta “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamına giren “suç”ların faillerinin yakalanmasına yardımcı olanlara veya yerlerini, kimliklerini bildirenlere para ödülü verilmesine dair İçişleri Bakanlığı yönetmeliği, Resmi Gazete’de yayımlandı.
Yönetmeliğe göre, faillerinin yakalanmasında etkinliği artırmak için, işlenişine iştirak etmemiş olmak koşuluyla, kanun kapsamına giren suç faillerinin yakalanmasına yardımcı olanlara, yerlerini, kimliklerini bildirenlere verilecek para ödülünün miktar, usul ve esaslarını düzenleyen yönetmeliğe göre, ödül komisyonu, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Başkanlığı’nda, Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı’nın belirleyeceği üyelerden oluşacak.
Para ödülü verilebilmesi için suçun 3713 sayılı Kanun kapsamında bulunması, verilen bilginin suçun aydınlatılması veya failin belirlenmesine yardımcı olacak niteliğe haiz olması, ödüllendirilecek kişinin suçun işlenişine iştirak etmemiş olması, geçici köy korucuları hariç kolluk, askeri personel veya terörle mücadele ile görevli kamu personeli olmaması gerekiyor.
Ödüllendirme, ödül komisyonu tarafından tespit, ilan edilen ve 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suç ve failler hakkında yapılacak.
Suçun aydınlatılmasına yönelik bilgilerin ödüllendirmede değerlendirilebilmesi için, daha önce terörle mücadelede görev alan istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personel tarafından temin edilmemiş olması gerekecek. Ödüllendirilecek kişinin Türkiye vatandaşı olması gerekmezken, ödüllendirme için ödüllendirilecek kişinin talebi zorunlu olacak.
Ödüllendirmeye ilişkin giderler İçişleri Bakanlığı’nın bütçesine konulacak ödenekten karşılanacak. Hak sahibine yapılacak ödemeler, Ödül Komisyonu kararında belirtilen valilikler tarafından gerçekleştirilecek.
Yönetmeliğe göre ödül verilen kişilerin kimlikleri hiçbir şekilde açıklanmayacak.
Hedef: Kutuplaşma!
Gördüğümüz üzere Hopa’da sel felaketinin ardından “Biraz masraflı olacak ama gerekli düzenlemeyi yapacağız” diyenler söz konusu olan toplumsal muhalefet olunca hiçbir masraftan kaçınmıyorlar. Kendi varlığını tehlikeye atan her unsura karşı gerekli “masrafları” yapmaya dünden hazırlar. Bu “masraflar”ın karşılanacağı yer ise halktan gasp edilmiş vergiler… İşçi ve emekçilerin güvencesiz şartlarda, karın tokluğuna çalışarak kazandığı maaşın büyük bir kısmını vergi ile çalanlar, bu paralarla yine halkı cezalandırmayı kendilerine görev biçiyorlar.
Sözün özüne gelecek olursak bu yeni yönetmelik ile birlikte halk kendi parası ile kendini ihbar edecek ve ödüllendirilecek!
Kuşkusuz yapılan bu düzenleme ile AKP hükümeti emekçilerin hak ve özgürlük talebine yönelik saldırılarından birini oluşturuyor. Hem haklarınızı gasp ederim, çaldığım paralarınız ile de sizlere bu dünyayı tekrar dar ederim diyor! Tüm bunları yaparken halkı da işlediği suçlara ortak ederek yaptıklarını normalleştirmeye, bir bütün olarak devlet geleneğini korumaya çalışan TC, toplumsal kutuplaşma yaratarak halkın gücünü dekart etmeye uğraşıyor. Son süreçteki saldırıları ile şovenizm zehrini halka enjekte ederek güçlendirmeye çalıştığı varlığına, “gizli ihbarcılık” gibi yöntemlerle çeşitli eklemeler yapıyor.
Halk içerisinde yaratılmak istenen bu kutuplaşma ne ilk ne de son. Özellikle T. Kürdistanı’nda koruculuk ile kendini gösteren bu yöntem, köy muhtarlarının da işin içine katılması ile yıllardır kullanılıyor. Daha kapsamlı hale getirilerek toplumsal muhalefeti bölme çabasında olanlar Gezi İsyanı sürecinde de “%50’yi zor tutuyoruz” söylemlerine başvurmuşlardı.
Ancak biliyoruz ki TC’nin bu yöntemleri boşa çıkartılmıştır-çıkarılacaktır. Medyasıyla, yasasıyla, yönetmelikleriyle halka bir bütün olarak saldıran, harcını kan ve zulümle yoğuran TC’nin yaptıkları çaresizliğindendir. Haksız savaş politikalarından, işçi, emekçi, kadın, LGBTİ ve ezilen ulus-inançlara saldırılarına TC, adeta ölmekte olan bir insanın son çırpınışlarını yaşıyor.
Ve evet, bizler ihbar ediyoruz!
TC ile işbirliği içerisindeki DAİŞ’in zulmünden kaçarken Âlan bebeğin sahile vuran cansız bedeninin sorumluları bellidir! Hopa’da yitirilen 9 canın sebebi doğa olayı değil; doğa üzerindeki rant politikaları, HES’leri, “Yeşil Yol Projeleri” ile yine TC’dir.
T. Kürdistanı’nda süregelen haksız savaşın, Baran Çağlı ve katledilen bütün çocukların sorumlusunu artık söylememize gerek var mı? TC’yi halkımıza ihbar ediyoruz ve biliyoruz ki bu ihbarımız karşılığını mücadelenin yükseltilmesi ile bulacak!