Diyalektik materyalist düşüncenin sahiplenicileri açısından herhangi bir sanat eserinin değerlendirilmesi, herhangi bir insanın sanat eserini değerlendirmesinden belirgin bir şekilde farklıdır. Çok genel ifadeyle, bunun köklü nedeni, proleter ideolojisiyle toplumsal sınıfları yaratan bütün koşulları sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya yaratma edimi için o sanat eserinin nasıl bir bilgiyi yansıttığı arayışıdır. Elbette bu güçlü görüş bu güçlü misyon sıradanlığı dıştalar. Böylece gündelik yaşamda karşısına çıkan pek çok şeyin değerlendirmesinde olduğu gibi sanat değerlendirmesinde de aradığı şey bu çerçevede özelliklidir.
Sanat eserinin değerlendirilmesinde şu üç şeyi görürüz. Resimde renkler, şiirde kelimeler, müziktgördüğümüz şeyler maddedir.
Sonra şekil’leri görürüz. Şekil (bizim) dediğimizde sanatsal ahengi anlarız. Şiirde nazım, ölçü; müzikte notaların uyumlulaştırılması; resimde ise belli biçimde renklerin kullanılmasıdır.
Son olarak da içerik (öz) görürüz. Bu da bahsettiğimiz madde ve biçim aracılığıyla anlatılan şeydir.
Elbette bu üç şeyin gelişi güzel bir araya gelmesi sanat eseri oluşturmaz. Eğer öyle olsaydı hemen herkes sanatçı olabilirdi. Madde, biçim, içerik sanat eserinin oluşması için birer araçtırlar ve sanat bunların çok ötesindedir. Sanat değerlendirmesindeki önem ve güçlük de buradan kaynaklanır.
Bu güne kadar, sanat akımlarının sanat hakkındaki açıklamaları çokçadır, fakat bu kalabalığa karşın, detaylı değerlendirmelerle ayrıntıya inince bütün satan akımlarının ya idealist ya materyalist olmak üzere iki ana durakta konumlandığını görürüz. Ve yine kuşku duyulmasın ki, bu güne kadar üretilen ve üretilmekte olan her sanatsal ürün bu iki akımdan birinde konumlanır.
İşte bu nedenden ötürü biz (materyalist diyalektik görüş sahipleri) bir sanat eserini değerlendirirken, yukarıda saydığımız bilgilerle o sanat eserinin hangi görüşe hizmet ettiğini, kimin için üretildiğini dikkate alırız. Fakat bunu herhangi bir insanın yaptığı gibi “beğendim” ya da “beğenmedim”le sınırlamayız. O eserin biçimine ve içeriğine bakarız. Gerçeği ne kadar yansıttığına, nasıl yansıttığına bakarız ve toplumun geleceği açısından nasıl bir bilgi verdiğine bakarız ve bunların toplamından o sanat eseri hakkında bir değerlendirmeye varırız.
Diyalektik materyalistler açısından sanata yüklenen misyon toplumsal işbölümü tarafından yaratılmış ilişkilerle alakalıdır. Dolayısıyla sahip olunan dünya görüşü maddi süreçlerle alakalı araçların kullanımını da özellikli kılar. Bu özellik onun belli bir sınıf çıkarına olması nedeniyle ifade edilir. Sanat da bir üst-yapı elemanı olarak bundan bağımsız (bu süreçten azade) değildir.
Gerici iktidarlar, sömürücüler ve onların işbirlikçileri maddi üretimle sanatı birbiriyle alakalı olmayan, birbirinden bağımsız-kopuk olgular gibi görür. Oysa bu yalan karşısında diyalektik materyalistler açısından ileri sürülen görüş, maddi süreçlerle (alt-yapı) maddi olmayan sanat-kültür süreçleri (üst-yapı) arasındaki etkileşimin, bunlar arasındaki bağın, birbirine yönelik basıncının söz konusu olduğudur. Dolayısıyla maddi üretim süreçleriyle kültürel-sanatsal üretim süreçleri arasındaki ortaklığın ideolojik bir bağın paylaşılmasında somutlandığını görürüz.
Hal böyle ise, sanat değerlendirmesinde ideolojik bir tutum sergilememek saflık, bilgisizlik değilse hata olur. Çünkü Marksizm dünyanın basit bir tasvirinden öte insani olmayan tüm düzenleri yıkma ve daha ileri olanı kurma ve de geleceği kazanmanın toplumsal süreç ifadesi ve bilgisidir. Bu bilgi, toplumsal sınıfların en ilerici unsuru olan ve tüm sınıflarla birlikte kendisini de ortadan kaldıracak olan proletaryanındır. O proletarya dünyayı, onu dönüştürme eylemi içinde ele alır. Bu ana belirleyici bu görüş, gerek alt-yapıya gerek üst-yapıya dâhil olguların değerlendirilmesinde başlıca ölçüt özelliği taşır. Elbette bir üst-yapı elemanı olan sanat da bu ölçütle değerlendirilir.
Eğer Marksizm dünyanın anlaşılmasına yönelik basit bir değini değil de aynı zamanda ve daha da önemlisi bir eylem rehberiyse, onu her ölçüt olarak aldığımızda, bunu (yani değerlendirme işini), beli bir eylemsellik içinde yaparız. Somut olarak; bir sanat eserinin değerlendirmesi yapılırken, “doğalcılık” tavrı gösterilip (bu aslında tavırsızlıktır) sadece görünenin betimlemesinin yapılması yeterli değildir. Aksine bu bir burjuva tavrıdır. Ardından görülen biçimleri kullanarak, görünmeyene, belki gizli olana o biçimlerin altında olana ulaşılır ve böylece o eserin hangi sınıfın ideolojisine dâhil olduğu sonucuna varılır. O eserin sahiplenilip sahiplenilmeyeceği konusu böyle açıklık kazanır.
Ama şunu unutmamalı, hiçbir şey söylendiği kadar basit değildir. Biz proleter ideolojinin bir açıklama ve eylem kılavuzu olduğunu ve bunun hayatın farklı alanlarındaki uygulayımlarının da farklı ve çetrefilli olduğunu söylerken kuşkusuz bu kısacak yazıda anlattıklarımızdan çok daha fazlasını işaret ediyoruz. Bu nedenle de farklı alanlardaki gerekli tutum, araç kavramsal dil, kullanım yeri, kullanım tekniği vs. başka bir alan için geçerli olmayabilir ki genelde öyledir. Örneğin sosyolojik bir alanla, fizik alanı söylediğimiz bağlamda farklıdır. Bir hukuk alanıyla sanat alanı da. Din alanıyla doğa yasaları alanı arasındaki fark da. Bu nedenle de her disiplinin kendi ihtiyacı çerçevesinde ele alınması işin başarılması için önemlidir. Genellemelerden kurtulmak işin özünü yakalamak ve onun ihtiyaç duyduğu etkin eylemi bilmek için…
Proleter doktrini bilmek bizim açımızdan kitaplarda yazandan fazlasıdır. Biz o kitaplarda yazanları bir tarihsel deneyimlerin paylaşılması ama daha da önemlisi o tarihin oluşum sürecinin yatağı olan diyalektik ve materyalist somutluluğunun bir yöntem bilimi olarak, yaşamın her alanında geçerliliği olan bir meşale olarak ele alıyoruz. Sanat alanı da bizim için bu meşaleyle aydınlıktır.
İşte diyalektik materyalist görüşün sanat alanındaki kuramsal somutluğu sosyalist gerçekçi sanat kuramıdır. Bu yüzden diyalektik materyalist sanatçılarımız sosyalist gerçekçi sanatçılardır. Bu yüzden proleter ideolojisinin savunucularının sanat değerlendirmesi proletaryanın, köylünün, ezilen ve sömürülen tüm halk kesimlerinin çıkarı göz önünde bulundurularak yapılır. Geleceği ele geçirmek için sömürücü, gerici olanı yıkma iddiasında olan bir sınıfın savunucuları sanat değerlendirmesini de bu ilkesel tavır etrafında yoğunlaştırmak zorundadır. Bu ilkeyle topluma önderlik edecek olanlar, toplumun estetik şekillenişine önderlik edecek olanlar böyle yapar.
Diyalektik materyalist sanatçılarımız, bu görüşü savunan sanat değerlendiricilerimiz ve de estetik alana alaka gösterenlerimiz sanat kuramımız olan sosyalist gerçekçiliğin esaslarını bilmelidir. Bu kuramın ilkeleri bilinmeden estetik alanda çaba göstermek yersiz ve sonuçsuz kalacağı kesindir. Bu kuram, sosyalist gerçekçi sanat kuramımız, tıpkı içinden çıktığı sosyalist ideoloji gibi canlıdır, dinamiktir, etkindir. Tıpkı her an devinen dönüşen hayat gibi gelişmektedir. Kuramımızın bu hayatsal gelişmeleri yakalaması için onun ilkesel bağıntılarının tanınması gerekir. Diyalektik materyalizm bir yöntemdir. Bunun daha canlı, daha geniş daha etkin olması için onun yaşamla bağının görünür kılınması amacıyla eylemden edinilmiş deneyimlere ihtiyaç vardır.
Bu güne değin onca sanat akımı geride bırakılmış insanlığın birikimleriyle yeni yaklaşımlar getirilmiş ve çeşitli ülkelerin devrimci-komünist hareketlerinin mücadele ve devrim pratikleriyle belli bir seviyede sanat görüşü olmuştur. Ulusal ve uluslararası bu deneyimlerin bugün geldiği en yüksek aşama-sanat bakımından-sosyalist gerçekçiliktir. Sosyalist gerçekçiliğin gelişim özelliği statiğe alan bırakmadığından doğasına aykırı olan eylemsizlik-durağanlık-bu kuramın kabul edeceği bir tarz değildir. Ve zaten bu proleter ideolojiye de aykırıdır. O halde, sosyalist gerçekçi sanat kuramı nasıl tarihsel tecrübelerden oluşturularak bugünü değiştirme ve geleceği yaratma somut özelliğini yakalamışsa onun uygulayıcıları olacak olan diyalektik materyalist sanatçılarımız, sanat değerlendiricilerimiz, Marksist yöntem bilimleriyle sosyalist gerçekçi estetik kuramının gereklerini bilmeli onu yaşama güçlü bağlarla uygulamalı ve bu eylemsellik içinden yeni tecrübeler çıkararak sanat kuramımız daha güçlü olmalı, canlılığı, dinamikliği eylemsel etkinliği ispat bulmalıdır. Zaten diyalektik materyalizm böyle gelişir.
(Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishaneden Bir Tutsak Partizan)