GüncelMakaleler

Hapishanelerde Pandemi İronisi |  Tedavi Hakkının Engellenmesi

"Devletin tutumu bu denli net iken devrimci öznelerin bu gerçekliğe daha bütünlüklü müdahale etmesine ihtiyaç var. Toplumsal mücadelenin bütün kanallarının, bütün dinamiklerinin tutsakların sesi ve mücadelesi ile buluşturulması anın ihtiyaçlarından biri olarak bizi bekliyor."

Ezilenler iki yılı aşkın bir zamandır pandemi koşullarının yaratmış olduğu yükü de omuzlamak zorunda bırakılıyor. Yaşamın her alanını etkisi altına alan pandemi, en temel yaşam standartlarını dahi önemli ölçüde etkiliyor, ezilenlerin aleyhine değiştiriyor.

Sağlık için bir önlem içermenin dışında ilk andan itibaren sınırları dışına taşan pandemi uygulamaları, pek çok açıdan zora dönüşmüş durumda. Ezilenlere dönük bir baskı aracına dönüşen koşulların en ağır yaşandığı alanlardan biri de kuşkusuz hapishaneler.

TC faşizminin en bilinen ve süreğen politikalarının hayata geçirilme merkezi olarak değerlendirilebilecek olan hapishaneler, “olağanüstü” her süreçte özel uygulamalara tabi tutulan ilk yerlerden olmuştur. Baskının artırıldığı, en temel hakların ilk elden gasp edildiği, insanlık dışı uygulamaların devreye zaman kaybetmeksizin sokulduğu yerler hapishaneler olmaya devam etmekte. İki yılı aşan pandemi süreci de bu gerçekliği en ağır hali ile bir kez daha açığa çıkardı.

Pandeminin varlığının Türkiye’de kabul edilmesi ile birlikte iktidar politikalarının hapishane ve tutsaklara hangi biçimlerde yansıdığını kısaca hatırlayalım.

Tutsaklar için temel iletişim araçlarından biri olan görüşlerin iptal edilmesi, yasaklar listesinin başında yer almıştı. Açık ve kapalı görüşler, belirsiz bir süre iptal edilmişti. Bunun bir sonucu olarak aylarca tutsaklarla görüş yapılamadı, buna avukat görüşleri de dahil edildi. Diğer bütün iletişim araçları ise büyük bir aksaklıklar cenderesine terkedildi. Sağlıklı ve düzenli iletişimin önü tamamen tıkandı. Bunları diğer hak gaspları izledi.

Tedavi hakkının engellenmesi ise bu sürecin en çarpıcı gerçekliği. Birçok hapishanede tutsakların tedavi hakkının çeşitli bahanelerle engellenmesi sürekli bir saldırı iken, buna pandeminin koşulları da eklenerek tecrit ağırlaştırılmaya çalışıldı. Öyle ki, hapishanelerde tedavi talebi, tecrit tehditleri ile karşılık buldu. Tutsakların tedavi hakkını gasp etmek için büyük bir uyum içinde hareket eden hapishane yönetimlerinin, jandarma ve doktorların tavrına karantina zorunluluğu da eklenmiş oldu.

Tutsakların bütün muayene taleplerini reddeden hapishane revir doktorları, tutsaklara hastaneye gitmelerini dayattı. Hastaneye gitmek ise bir ayı bulan zorunlu karantinada kalmak anlamına geliyordu. Hapishane içerisinde çözülebilecek problemler için bile dış hastaneler adres gösterilerek tutsaklar karantina adı altında tecride tabi tutulmaya çalışıldı, halen de çalışılmaktadır.

Hastaneye Sevk İşkencesi!

Pandemi sürecinde tedavi hakkının engellenmesi kapsamında en fazla sorun yaşanan hapishanelerden biri ise Bakırköy Kadın Kapalı Hapishane oldu. Burada tutsaklar pandemi boyunca revire çıkamadı. Hastane sevklerinde sürekli sorun yaşandı. Hastaneye gidebildiklerinde ise birçok nedenle muayene dahi olamadan dönmek zorunda kaldılar. Kadın Doğum bölümünde dahi askerlerin muayene odasından çıkmaması, doktorların ise buna sessiz kalması veya kelepçenin açılmamasından kaynaklı pek çok tutsak muayene dahi olamadan hapishaneye dönmek zorunda kaldı. Tutsakların aktardığına göre Bakırköy Kadın Kapalı Hapishane için bu sorun artık kronik bir hal almış durumda.

Kadın tutsaklar defalarca kez hastaneye gitmelerine rağmen söz konusu saldırılardan kaynaklı muayene olamamakta. Yasal olarak kadınlara jinekoloji bölümündeki tedavi ve muayenelerde doktorun cinsiyetini seçme hakkı tanınmasına rağmen tutsak kadınlar askerlerin muayene alanını terk etmemesinden, doktor-hasta mahremiyetinin sağlanmamasından kaynaklı tedavi olamamakta.

Tekirdağ, Edirne, Kandıra, Kayseri Bünyan, Osmaniye, Iğdır, Silivri gibi onlarca hapishanede de benzer tecrit ve hak gaspı yaşanmakta.

Sağlık hakkının gaspı ile başlayan bu uygulamalar yaşamsal bütün ihtiyaçlara yansımıştır. Mektupların engellenmesi/sansürlenmesi, geç verilmesi, içerikteki en sıradan şeylerin bile bahane edilerek soruşturma gerekçesi yapılması veya engellenmesi, pandemi sürecinin tutsaklar bakımından nasıl yaşandığının açığa çıkarılmasını, kamuoyuna yansıtılmasını da engellemeye dönüktür.

Tahliyeler Engelleniyor!

Yayın ve kitap hakkının engellenmesi, sınırlandırılması da bunun bir devamıdır.

Uzun bir süredir ciddi bir saldırı altında olan kitap ve yayın hakkına dönük sınırlandırma, pandemi sürecinde de derinleşmeye devam etti. Bu anlamda tutsakların kazanılmış hakları tırpanlanmaya devam edildi. Zaten sınırlı olan kitap sayısı bazı hapishanelerde 7’ye hatta 5’e kadar indirildi, tutsaklara kitap alabilmeleri için uzun tarih aralıkları dayatıldı. Kitap alma hakkı, tek sefere indirilerek birden fazla kişiden kitap alınmasının önüne geçildi.

Hapishaneler bakımından pandemi sürecinde ön plana çıkan meselelerden biri de tutsakların şartlı tahliye hakkına dönük saldırı oldu. Tutsakların şartlı tahliye hakkını hapishane idaresinin inisiyatifine bırakan yasa ile tutsaklık süreleri uzatıldı. Bu zaman diliminde birçok tutsağın tahliye edilmesi gerekirken bu yasa bahanesi ile hapishane idareleri keyfi biçimde tahliyeleri engelledi.

Hapishanelerde Pandemi Fırsatçılığı Tam Gaz!

Hapishanelere dönük kısaca özetlediğimiz ve çarpıcı olarak öne çıkan sorunlar devletin uzun zamandır tecridi derinleştirmek adına attığı/atmaya çalıştığı adımların birer parçası aslında. Özelde pandemi ile birlikte gündeme gelen meseleler değil. Ancak dikkat çekmesi gereken nokta, atılmaya çalışılan adımların pandemi fırsatçılığı ile hızlandırılmış olması.

Kuşkusuz devletin bu tutumu pandemi “bilinmezliğinde” zayıflayan toplumsal mücadelenin, pandemi koşullarında tutsakların sesi olmakta yetersiz kalan eylemlerin, olağanüstü koşullar karşısında güçsüz kalan devrimci refleksin mevcut durumunu fırsat görmesi ile şekillenmekte. Ve bu fırsatı elden geldiğince iyi değerlendirmeye çalışmakta.

Tutsaklar sessizliğe, tecride mahkum edilerek, dışarıdaki mücadele dinamikleri ile buluşma zeminleri tıkanarak haklarından olmaya zorlanıyor. Sürecin hapishaneler bakımından özeti olan bu tablonun değişimi devletin, zayıflığına güvenerek harekete geçtiği devrimci reflekslerimizi güçlendirmemize bağlı.

Hapishanelerin mevcut durumu, devletin hapishanelere ve tutsaklara yaklaşımı ezilen milyonlara yaklaşımın bir izdüşümü. Pandemi gerçekliği ile birlikte devletin ilk kimleri kurtarmayı hedeflediği en çıplak hali ile açığa çıkarken, ilk kimlerden kurtulmaya çalıştığı da açığa çıktı. Devletin bu anlamda hedefinde ilk olarak siyasi tutsaklar vardı. Bu yolla ezilen milyonlara da mesaj vermeye çalışıyordu iktidar.

Pandemi gerekçesi ile çıkarılan infaz yasası, devletin affettiklerini ve hiçbir koşulda “affetmedikleri”ni açığa çıkarttı. Kadın düşmanları, çeteler vb. “pandemi affı” vesilesi ile dışarı salınırken, halkın çıkarları için düşünenler, bunun için yaşayanlar ve mücadele edenler tecride mahkum edildi, en temel haklarına göz dikildi. Bu, topluma açık bir mesajdı, hangi suçları işlemenin yasal olup olmadığı konusunda…

Devletin tutumu bu denli net iken devrimci öznelerin bu gerçekliğe daha bütünlüklü müdahale etmesine ihtiyaç var. Toplumsal mücadelenin bütün kanallarının, bütün dinamiklerinin tutsakların sesi ve mücadelesi ile buluşturulması anın ihtiyaçlarından biri olarak bizi bekliyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu