Bir “seçim” süreci daha sona erdi. Pek çok tartışma, şaibe, ithamlar, mezhep üzerinden kutuplaştırma çalışmaları eşliğinde devletin tüm olanak ve gücünü arkasına alan “aday” 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu karşısında yarışı kazandı. Meral Akşener’in “devlet krizi” dediği süreci doğuran “yeni sistem” halkın %52’sinin oyuyla bir beş yıl daha devam etme hakkını elde etti.
Seçim sürecinde bizi esas ilgilendiren konulardan biri de HDP’nin aday çıkarmaması ve doğallığında Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi idi. TİP’in ayrı bir liste oluşturması da başka bir nokta. Seçimlere katılınır mı, katılınmaz mı, Lenin şunda katıldı, bunda katılmadı vb. tartışmalarının ötesinde nesnel bir durumu değerlendirme açısından HDP’nin aday çıkarmasının gerekliliği ortada idi. (Biz burada konuşmalarınızda siyaseten bunun olması gerektiğini seçimler öncesi konuşuyorduk, söylediklerim seçim sonrası geriye dönük şeyler değil) Ne var ki gerçeklik bunun tersi oldu.
Siyaseten, en azından ilk turda aday çıkarmak hem HDP’nin taşıdığı-temsil ettiğini söylediği çizgi açısından hem sosyal tabanı açısından hem de egemenler arasında yaratılacak çatlak ve bu çatlak arasındaki manevra kabiliyeti açısından (taktiksel pozisyonlar dolayısıyla) önemliydi. Bu durumda “kazanım” diye belirtilecek şeyler pek çoklarının anladığı anlamda “somut” olmayabilirdi ancak “siyaseten” etkinin gücü artar, gerçekten “anahtar” bir rol oynayabilirdi. Katılım oy kaybının doğallığında meclis aritmetiğinin şeklini değiştirir “hem Mecliste hem genel siyasette etkinlik alanını geliştirir/genişletirdi. TİP’in ayrı olarak katılması da ayrı bir problem Gülten Kışanak’ın bu konudaki tespiti önemli ve yeterli.
Bu tavırda;
- Tutuklama-gözaltılar vb. yöntemler eşliğinde, devletin kadrolarının çoğunu tutuklaması nedeniyle HDP’nin niteliksel kayıp yaşaması,
- 2- Bu kayıpların yurtsever kadrolar çerçevesinde olması dolayısıyla, alttan gelen kadroların deneyim ve birikim olarak öncelikle ideolojik sonrasında siyaseten yetersizlikleri;
- 3-Yeni gelen kadroların genel olarak sosyal-siyasal olarak liberal meclis siyaseti üzerindeki ısrarları, tek siyaset yapma alanları olarak bu çerçeveyi görmeleri;
- 4-Yurtsever taban hareketlerinin gelişmesinin, bir süredir durağan hale gelen çokça eleştirilen tabanla doğrudan ilişkinin zayıflamış olması,
- 5- Sokak hareketlerinin öneminin gözardı edilmesi, yeni kadrolar tarafından hem ideolojik hem siyasi olarak tercih oluşturmaması etkili idi. [Yeni kadrolar derken bir-iki yıllık süreci değil daha eski belki 5-6 yıllık bir süreci kastediyorum o da en az]
Kısaca HDP içindeki var olan hakim ideolojik-siyasi çizgi eski çizgi ile ayrışan belli noktalarda arasına mesafe koymaya çalışan, liberal hattın siyasetine sıkı sıkı sarılan, meclis-seçimler ekseninde koymaya çalışan çizgidir.
En son Mersin eylemlerinde yapılan açıklamalar, alınan pozisyon bu açıdan önemliydi. Tabi ki HDP kendi içinde süreci değerlendirecek ve tartışacak, yeni bir yapılanma, ideolojik-siyasi çizgi “düzeltme” çalışmaları yapacaktır. Tartışmalar şimdiden başladı zaten.
Egemenler arasındaki tartışmalar ve pozisyon alışlarla ilgili pek çok şey söylenmiştir zaten. Genel, soyut, ucu açık belirleme ve bu bağlamda “çözüm olmayan çözümler” iş yapmıyor, sürecin devrimcileşmesi açısından işlemiyor, bir yere götürmüyor. Her şeyin somutlaştırılması ve bu somut plan ve programlar çerçevesinde yapılması gerekiyor.
Bu mükemmeliyetçilik değil, her yeni süreçte yeni program üretme nesnel gerçekliğe müdahalenin olmazsa olmazıdır. Eksiklikler olmaz mı olur. Son Maraş-Hatay depremini düşünelim; bilim adamları yıllardır deprem uyarısında bulunuyor. İstanbul için de aynı şey geçerli. Egemenler hiçbir şey yapmadı kabul. Peki ya devrimciler hazırlıklı mıydık böyle bir depreme ya da hazırlıklı mıyız İstanbul depremine. Deprem olduğunda nasıl müdahale edeceğiz, iletişimimizi nasıl sağlayacağız, biliyor muyduk (biliyor muyuz?), bilmeyi bırak düşünüyor muyduk?
İletişim altyapısı çöktüğünde nasıl haberleşiriz, koordinasyonu nasıl sağlarız düşünmüş müydük acaba? Ya da deprem de ilk yardım çok önemli bunun için yardım eğitimi almak gerekir diye planı konuştuk mu? Seçimler öncesi ötelenen tüm siyasi-ekonomik sorunlar, toplum üzerinde etki oluşturacak (olumsuz etki) müdahaleler egemenler tarafından seçim sonrasına ötelendi. Şimdi tüm ötelenen sorunlar gün gün kendini gösterecek oluşabilecek toplumsal reaksiyonlar açısından plan ve program yapıyor muyuz? Semtlerde iflas eden, kepenk kapatan esnaflarla bir araya geliyor muyuz, işyerlerindeki grev süreçlerine katılım gerçekleştirebiliyor muyuz? Ev eemkçisi kadını olarak kategorilendirilen kadınlarla zamlara karşı bir çalışma yapıyor muyuz? YDD ve DHD’nin genel muhtevası “demokratik”tir.
Demokratik hak ve özgürlükler için talep ve savunu süreçlerini çalıştırıyor muyuz? Bütün bunlar için somut organizasyon ve örgütler oluşturuyor muyuz?
[Bu paragraftaki tüm “muyuz”ları, “malıyız” veya “alım”larla değiştirebilirsin. Sohbet ettiğim için rahat yazdım, soru cümlelerini öneri cümlelerine dönüştürebiliriz.*Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Partizan tutsağı