Geçtiğimiz günlerde bir çete daha gün yüzüne çıktı; Yeni Doğanlar Çetesi. Bu çetenin gerçekliği Sağlıkta Dönüşüm adı altında sağlık sisteminin özelleştirmesinden başka bir şey değildir.
Sistemin her alanında bir çete, bir tarikat almış başını gidiyor. Sorsan bunlar tekil, bireysel kötülükler gibi lanse ediliyor ama işin gerçeği bugün sistemin kendini örgütlediği rantçı politikaların yansımasından başka bir şey değildir. Bugün her yerde, alanda, çetelerin sayısı hızla artıyor, “tahliye çetesi”, “tutuklatma çetesi”, “ihale çetesi”, “işe alım çetesi”, “mülakat çetesi”, “sınav çetesi”, “futbol çetesi”, “medya çetesi”, “istatistik çetesi”, “maden çetesi”, “turizm alanlarını talan etme çetesi”, “SGK çetesi” ve daha nicelerine son olarak eklenen “yenidoğan çetesi”…
Tüm bu çetelerin sorumlusu 22 yıldır bu ülkeyi yönetenlerdir. “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında sağlık sistemini sermayenin rant alanına çevirenler, sağlığa erişimi tamamen kar odaklı bir karaktere yoktular. ‘Yenidoğan Çetesi’, sağlık sistemi içerisinde yer alan ne tek çete ne de son çetedir. Sağlık bakanlarının ülkenin en büyük özel hastane sahipleri olması ve bu çeteyle ilişkileri de durumu gözler önüne seriyor zaten.
Bir yıldan fazladır bilinmesine rağmen herhangi bir işlem yapılmayan, haklarında işlem yapıldıklarında ise savcı ile yaşanan diyalog her şeyi gözler önüne sermektedir. Mesele iki üç tane çürük elma değil mesele sistemin çürümüşlüğüdür. Aslında özelleştirilme ve rant politikası sadece AKP iktidarı döneminde yapılan bir durum değil ama AKP iktidarı döneminde hız kazandığı bir gerçektir.
Sağlık sistemin de yaratılan çürümüşlüğün, ‘Yenidoğan Çetesi’ni nasıl yarattığına beraber bakalım. 2002’de 271 olan özel hastane sayısı 2 kattan daha fazla artarak 572’ye çıktı. Aynı dönemde kamu hastanesi sayısı ise 774’ten 951’e yükseldi. Tüm özel hastanelerin yaklaşık yüzde 40’ı İstanbul’da yer aldı. Benzer durum yatak ve yoğun bakım sayısında da yaşandı.
2022’de ise kamuda yatak sayısı 207 bin 121 olurken özelde bu sayı 55 bin 69’a yükseldi. 2002-2022 yılları arasında Sağlık Bakanlığı hastanelerinin sayısı yüzde 18 artışla 774’ten 915 ’e, üniversite hastanelerinin sayısı yüzde 36 artışla 50’den 68’e çıkarken özel hastanelerin sayısı yüzde 111 artışla 271’den 572’e yükseldi. Aynı yıllar arasında Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde yatan hasta sayısı yüzde 71 artarken özel hastanelerde yatan hasta sayısı yüzde 619 arttı.
Kamu hastanesi ve SGK anlaşmalı özel hastanelere giden emekçilerden ‘‘ilaç, reçete, muayene katılım payı, eşdeğer ilaç farkı’’ gibi 15 kalemden kesinti yapılıyor. Özel hastaneler, Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) bedellerinin yüzde 200’ün ötesinde ücret talep edememesine karşın bu ihlal ediliyor, halktan fahiş ilave ücretler alınıyor.
Özel hastanelerin belli tekellerin elinde olması ve sahiplerinin iktidara yakın olması suistimallerin gözardı edilmesine ve herhangi bir ceza kesilmemesine, bu tür uygulamaların yaygınlaşmasına yol açıyor. Sağlık istatistiklerine göre ülkede 13 bin 685 yeni doğan yoğun bakım yatağı Özel hastanelerdeki yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı 7 bin 330 yani ülkedeki yenidoğan yoğun bakımların yüzde 54’ü özellerde.
Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı ise 4 bin 738 yani yüzde 34,5. Üniversite hastanelerindeki yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı ise bin 617 yani yüzde 11,5. Yenidoğan yoğun bakım yatakları özel hastanelerin en önemli para kazanma aracı haline gelmiş durumda. AKP hükümetinin piyasacı sağlık politikalarından ve özeleştirmeden vazgeçmedikçe, SGK özel hastanelerden hizmet satın almayı sürdürdükçe ne yolsuzluklar ne de çeteler biter.
Önce bataklığı kurutmak lazım. Onun için de mesele çete meselesi değil sistemin ta kendisidir. ‘Yenidoğan Çetesi’nin kullandığı 10 özel hastanenin; “Özel Avcılar Hospital Hastanesi, Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Güney Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Özel Şafak Hastanesi Bağcılar, Özel Silivri Kolan Hospital Hastanesi ve Çorlu Reyap Hastanesi” ruhsatları iptal edildi.
Mesele 10 hastanenin ruhsatının iptali ya da 50 kişinin tutuklanması değil mesele sağlığa erişimin bir rant haline gelmesidir. Her yerde çete üyelerinin adı, geçmişi, yaptıkları konuşuluyor, konuşulmalı da ama asıl konuşulması gereken konu bu tür yapıları ve kişileri yaratan sistem olmalıdır.
Yaratılan ranttan yararlanmak için onlarca bebeğin katledilmesi, bir şahsın etrafına topladıklarıyla yaptığı bir şey değildir, olamaz da.
Bugün bu ülkede yaşanan her şey yandaş medya tarafından çok farklı ve bireysel suçlar, çürük elmalar olarak lanse ediliyor. Böylece yaratılan gerçekliğin ve çözümünün de ne olduğunu halka göstermemek için mücadele ediliyor. Çetenin kurucusu olduğu bilenen doktorun geçmişi konuşularak, daha önce dahil olduğu politik yapılar üzerinden karalama kampanyaları yapılarak, gerçekliği yok etmeye, çarpıtmaya çalışıyorlar.
Her yer de durumu magazin konusu haline getirterek içini boşaltıyorlar. Onlarca bebeğin katledildiği bir sağlık sisteminde medya suçlu olarak sadece ve sadece bir kaç kişiyi gösteriyor. Bu doğru değildir bugün bu sistemin gerçekliği, aslında çete olarak nitelendirmek bile sistemin yarattığı gerçekliği yok saymak anlamına geliyor. Onun için çete olarak nitelendirilen yapılar, aslında sistemin ta kendisidir.
Ortada bir çete ve çeteler, sistemin yarattığı kar ve rant politikalarından faydalanan sistemin yarattığı gruplar vardır.
Çete diyerek onların kendilerinden olmadığını söylemeye çalışanlar bilsin ki biz gerçeği biliyoruz. Bebeklerimizi katleden çeteler değil sizin yarattığınız ucube sağlık sisteminin ta kendisidir. Bugün bebekler üzerinden ortaya çıkan gerçekliğiniz, sağlık sisteminden tutunda hukuk sisteminize, inşa ettiğiniz tüm sistemlerde aynı durum söz konusu ve ortadadır. Bunlara vereceğimiz o kadar çok örnek var ki hangisini yazsak, bir diğeri eksik kalır. Özelleştirme adı altında bir grup asalağı zenginleştirme politikalarınız her geçen gün tüm gerçekleri ile ortaya çıkıyor.
Bilin ki artık mızraklarınız taşıdığınız çuvallara sığmıyor.