Yeni Demokrat Gençlik (YDG) bir süredir kitle çalışmalarını hızlandırdı. Bu bahar süreci de gençlik için ve gençlik kurumları ve YDG için de hareketli geçti.
Biz de geride bıraktığımız bu sürecin YDG’lilerle konuştuk.
– 1 Mayıs öncesi nasıl bir çalışma tarzı izlediniz, YDG nasıl bir kolektif mekanizma işletiyor?
Tahsin Aladağ: YDG, bahar çalışmalarına 1 Mayıs örgütleme çalışmaları ile başladı. Bu sürece girerken yoğun bir hazırlık vardı. Özellikle diğer gençlik örgütleriyle birlikte hareket etme konusunda bir kararlılık gösterdik. Bu sene genel olarak 1 Mayıs’ta Taksim’de olma tartışmaları geçtiğimiz yıllara kıyasla çok daha yoğun bir şekilde gerçekleşti, kitlelerin bu yönlü talebi daha da büyümüştü. Biz de YDG olarak Taksim’de kutlanacak bir 1 Mayıs’ı örgütleme çabası içerisindeydik.
Bunun için YDG olarak diğer devrimci kurumlarla ortak hareket etme çabası içerisinde halkın bu talebini gerçekleştirmek için bildiri dağıtımları, piknikler, afiş çalışmaları gibi faaliyetlerimiz oldu. Bu faaliyetler sırasında her kesimden insanların 1 Mayıs’a özellikle de Taksim’e yönelik yoğun talebiyle doğrudan temas etme şansımız oldu.
1 Mayıs günü de YDG’nin Okmeydanı’ndan diğer kurumlarla birlikte başlattığı yürüyüş de ne kadar egemen sınıflar tarafından engellenmeye çalışılsa da biz Taksim iradesini hem halk gençliği olarak hem de kitleler olarak ortaya koymak için önemli bir savaş verdiğimizi düşünüyoruz.
Bu süreçte, YDG’nin kolektif karar alma mekanizmaları hem ilerici bir kuvvet olarak Taksim’de ısrar etmek hem de kitlelerle birlikte hareket etmek için gerekli adımları atmasını sağladı. YDG okurları, sempatizanları genel olarak halk gençliği de YDG’nin çalışma mekanizmasına, faaliyetlere katılım sağlamak yönünden demokratik bir çerçeve içerisinde kolayca dahil olabilir. YDG, hem gençlik kitlelerinin talepleri yönünden hem de YDG’nin kendi programı üzerinden demokratik bir karar alma mekanizmasına sahip.
– Bu süreç nasıl ilerliyor?
– YDG bu sürece girerken merkezi toplantıları alıyor. Bölgesel komisyonları oluşturuluyor ve YDG’li yoldaşlarımız ve okurlarımız, bu komisyonlarda buluşup haftalık olarak program çıkartıyor. Bu program içerisinde sadece 1 Mayıs’a yönelik veya başka anmalara, yürüyüşlere yönelik faaliyetler değil aynı zamanda okuma programları, değerlendirme programları, tartışmalar, örgütlenme faaliyetleri gibi programlar içerisinde bulunuyor. Bu toplantılar üzerinden biz hem YDG’liler olarak kendi sürecimizi hem de genel olarak güncel siyasi süreci takip etme ve karar alma şansı buluyoruz. Bu kararlar kolektif alınan kararlar olduğu için hem YDG okurlarının doğrudan mekanizmaya katılımları sağlanmış oluyor hem de kitlelerle birlikte hareket etme fırsatı buluyoruz bu komisyonlarda.
Bu bağlamda düzenli ve disiplinli çalışma ilkesi ile demokratik ilkeler YDG’nin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor.
– 1 Mayıs’ta daha hareketli bir dönem geçirdiniz hem çalışmalar anlamında hem de 1 Mayıs günü önemli bir eylem oldu. Bu eylemde birçok YDG’li gözaltına alındı. Bu hareketli yapıyı gözaltı ve tutuklama süreçleriyle birlikte konuşalım isterseniz.
Şifanur Çetin: İlişkilerimizin olduğu gençlikle ya da yeni örgütlenen yoldaşlarımızla 1 Mayıs çalışmaları içerisinde bağlarımız kuvvetleniyor diyebiliriz. Ajitasyon-propaganda araçlarını değerlendirme, yeni yoldaşlarımızın pratik faaliyete katılımı, toplantıları takip etme vb. süreçler yaşanınca, örgütlenecek arkadaşlar da bunlara tam katılım sağlayınca fikirlerini açık ifade edebiliyor. Orada sorumluluk alabiliyor, inisiyatif alabiliyor. Bunlar geliştiği zaman da bir özne oluyor bir aidiyet duygusu gelişiyor. Bu aidiyet duygusu çalışmaları yapmaktan tutalım da günün sonunda kendini 1 Mayıs alanında var ediyor. Hareketlilik aslında sadece gün içerisinde oluşan bir şey değil öncesindeki yürütülen bir süreçle alakalı.
Komisyonlardan bahsetti arkadaş, o komisyonların ne kadar etkili olmasında onu ne kadar etkili hale getirebiliriz tartışmaları oldu. Bu denildiği gibi kolektif bir düşünce kolektif bir kafa ve onun kolektif bir vücutla bütünlemesidir. Eylem alanındaki o bütünlük, birliktelik o sürecin somut halidir diyebiliriz.
– O gün takip ettiğimiz üzere ciddi bir işkence durumu da yaşandı, bu süreç nasıl etkiledi?
Tahsin Aladağ: Biz o gün gözaltına alındığımızda özellikle gözaltı aracına bindirilmeden önce ağır işkence ile karşılaştık. Ters kelepçe işkencesi, darp, sözlü hakaret, psikolojik ve fiziksel saldırılar, psikolojik taciz gibi birçok işkence muamelesine maruz bırakıldık. Özellikle gözaltı aracı içerisinde hatta sağlık raporu alırken bile darp edilmemiz devam etti, saatlerce ters kelepçeyle bekletildik. Bunun üstüne en temel haklarımız olan su-tuvalet ihtiyacımız için bile kavga etmek durumunda kaldık.
Uzun saatler boyunca gözaltı aracında hem arkadaşlarımızdan hem de kendi sürecimize dair haber almadan bekletildik. İşkence sırasında her türlü hukuksuzluk, kanunsuzluk uygulandı. Bunlar kolluk kuvvetlerinin keyfi uygulamalarıydı. Bu sırada işkenceciler durumlarından memnundu, bu işkenceler polisin tamamen ezme ve sindirme politikası olarak sistematik bir şekilde örgütlediği bir faaliyetti.
Bu süreçte 1 Mayıs’ta gözaltına alınan 300 civarı arkadaşımızın hepsinin benzer uygulamalarla karşılaştığı hatta kimi kurumlardan arkadaşlarımızın çok ciddi fiziksel hasarlar gördüğünü biz de o süreçte gözlemledik. Bu bilinçsizce yapılan veya birkaç şahsi kolluğun dikkatsizliğinden oluşan bir şey asla değildi. Bu egemen sınıfın, iktidarın sistematik olarak devrimci halk hareketini, devrimci gençlik hareketini baskılamaya, sindirmeye, gözünü korkutmaya dönük politikasının uzantısıydı. İşkenceler tamamen bilinçli ve sistematikti.
Benim gözlemlediğim kadarıyla hem kendim hem yoldaşlarım konusunda konuşacak olursam, işkenceler veya başka türlü eziyet, sindirme politikaları bizi asla yıldıramadı, bizim devrimci duruşumuzu daha da kuvvetlendirdi ve içimizde bu düzene dair, değiştirmeye çalıştığımız şeylerin ne kadar büyük bir gereklilik olduğunu anlamamızı daha da kolaylaştırdı.
Biz 1 Mayıs sürecinde veya diğer gözaltı süreçlerinde işkence süreçlerinde her zaman o süreçlerden devrimci ateşimizi daha fazla güçlendirerek ve mücadelemize inancımızı tazeleyerek çıktık.
“Gençler İbrahim Kaypakkaya’nın çizgisinin farklı olduğunu biliyorlar!”
– 1 Mayıs’tan hemen sonra 18 Mayıs anma çalışmaları sürdürüldü. Siz de 18 Mayıs’ta ajitasyon-propaganda çalışmaları yürüttünüz. Pankartlı çalışmalarla anmalar gerçekleştirdiniz ve ardından bir eylem örgütlediniz. Biraz da oraları değerlendirelim, nasıl bir süreç geçirdi YDG?
Şifanur Çetin: 18 Mayıs’ta yaygın bir şekilde sticker çalışmamız oldu. Aynı zamanda bir eylem örgütlenmesi için toplantılar aldık. Eylem günü gelmeden önce de gençlik olarak Rê û Rêç belgeselini izledik. İbrahim Kaypakkaya’yı anlamak, daha yakından tanımak-tanıtmak istedik. Kaypakkaya’nın bu düşüncelere sahip olmasının nedeni neydi gibi tartışmalarımız oldu. Bu açıdan belgesel de yerindeydi, birçok yeni duygunun oluşumuna hizmet etti.
Eylem örgütlemeden önce Haliç’te pankart astık. Son zamanlarda İbrahim Kaypakkaya’ya yönelik ne kadar ambargo olsa da, ne kadar silüetine sürekli bir saldırı olsa da faşist diktatörlük onu daha görünmez kılacak onlarca adım atsa da gençler İbrahim Kaypakkaya’nın çizgisinin farklı olduğunu biliyorlar, devrimci özünün farkındalar.
O yüzden Kaypakkaya’ya dönük ilgi ve merak var. Böyle olunca da gençlerin yüzü bize dönüyor. YDG ne yapıyor ne ediyor, gençlik kitlelerinin daha fazla ilgisini çekiyoruz, daha fazla genç bizimle iletişime geçiyor. Böylesi eylemselliklerde de, çeşitli faaliyetlerimizde, katılımcılara açık oluyor ve bir örgütlenme zemini sunuyor.
– Bu sene 18 Mayıs Dev-Güç, DEM Parti Gençlik Meclisi, HDK Gençlik Meclisi ve İstanbul Özgür Öğrenci Meclisi ile birlikte örgütlendi. Daha geniş bileşenlerle anma anlayışınız hakim bunu çok daha önemli görüyorsunuz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şifanur Çetin: İbrahim Kaypakkaya’nın üzerinde olan, onu daha görünmez kılmaya çalışanlarla mücadele etmek sadece YDG’nin sorumluluğunda olan bir şey değil. Devrimci bir önder olarak onu anmak sahiplenmek kendine devrimciyim diyen tüm kurumların sorumluluğunda.
Komünist bir önder. Kürt ulusal sorunun kökenini, eğilimlerini, yönelebileceği yerleri gören zamanının ötesinde düşünen bir önder. Bunun da sahiplenilmesi gerekiyor, diğer kurumlar açısından da. Ayrıca 18 Mayıs Haki Karer, Dörtler gibi Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nden büyük devrimcilerin ölümsüzleşme günü, bu da bugünün anlamını bir kere daha artırmaktadır. Çok daha geniş bir bileşenle çok daha geniş bir kitleyle anma zorunluluğunu yaratmıştır.
Biz zaten ortaklaşmanın önemli olduğunu düşünüyoruz, bu zeminde ortaklaşmak istedik ve tartışmalarımızı bu bağlamda şekillendirdik. Ancak pratikte ideolojik ayrımlarımız daha fazla belirginleşiyor ve bu ayrımlar belirginleştikçe, Kaypakkaya eylemlerine, faşizm 18 Mayıs anmalarına saldırdıkça pasifist çizgi de olan kurumlar bu anmalardan daha fazla uzaklaşıyor. Eylem bileşenimiz bunun bir göstergesidir aslında.
“Hiçbir zaman devrimci duruşumuzdan ödün vermedik!”
– O gün bir saldırı yaşandı gözaltı ve ardından da senin de içinde olduğu 4 genç kısa süreliğine de olsa tutuklanmış oldu. Bunu nasıl görüyorsun, nasıl değerlendirebilirsin?
Tahsin Aladağ: Öncelikle burada tutuklanma sürecinin ya da 18 Mayıs anmasının gördüğü bu işkence, eziyet ve bastırma politikasının sebebinin doğrudan Kaypakkaya’nın şahsında temsil edildiğini düşünüyorum. Çünkü şu an iktidar kliklerinin kendi aralarında, sermayenin “muhalefet” ve iktidar kanadının bir uzlaşma dönemine girdiğine dair bir fikir söz konusu.
Halk kitleleri arasında özellikle devrimci halk gençliği arasında artık düzen partilerine olan inancın yitirilmiş olduğu, revizyonist ve reformist kurumlara olan inancın yitirilmeye başladığı herkes tarafından gözlemlenebiliyor. Devrimci ateşi büyütmek isteyen halk gençliği yüzünü sokağa dönüyor ve yüzünü reformizmden, revizyonizmden, şovenizmden kopuş olan İbrahim Kaypakkaya’ya dönüyor.
Bu da egemenlerin -ki burada hem iktidar partisinin hem de burjuva muhalefet partilerinin temsil ettiği sınıfı kast ediyoruz- bunların en çok korktuğu şey İbrahim Kaypakkaya’nın kopuşunun tekrar yaşanması daha doğrusu sürdürülmesi ve geniş halk kitleleri tarafından benimsenmesidir. Çünkü onlar muhalefeti ya burjuva muhalefet çizgisine ya da revizyonist kurumların çizgisine hapsetmeyi düşünürken Kaypakkaya’ya yüzünü dönen bir gençlik kitlesinin kopuş yaratması ve sokağa dönmesi onların iktidarlarının karşılaşabileceği en büyük tehdittir.
Bu sebepten dolayı biz uğradığımız saldırının gördüğümüz işkence sürecinin, gözaltına alınmanın, tutuklamaların hepsinin Kaypakkaya’nın şahsında temsil edilen devrimci iradeye dair, devrimci iradenin yarattığı korkudan dolayı olduğunu düşünüyoruz. Özellikle geçirdiğimiz süreçte bu iyice berraklaşıyor.
Bizim yaşadığımız süreç ise senin de belirttiğin gibi kısa bir süreç oldu. Ama burada her türlü sindirme politikasını gördük; işkenceden tutun da çıplak aramanın dayatılmasına kadar, adli koğuşta adli suçlularla birlikte tutulmamıza ve yoldaşlarımızla aynı koğuşa alınmamıza kadar bizi sindirmek ve bastırmak için ellerinden gelen her şeyi yaptıkları bir süreç yaşadık.
Ancak bu süreç boyunca biz diğer bütün tutukluların da olduğu gibi hiçbir zaman devrimci duruşumuzdan ödün vermedik. Adliye koridorlarında, hapishanelerde, mahkemelerde “bijî berxwedana zindanan” sloganlarıyla, “devrimci irade teslim alınamaz” sloganlarıyla devrimci duruşumuzu göstermeye devam ettik.
Bu süreç dediğim gibi halk gençliğini köşeye kıstırmaktan uzak, tam aksine onu bir araya getiren ve bizim örgütlenmemizi artıran bir süreç olacağını umut ediyorum.
– Tutuklamalar yaşanırken dışarıda bir sahiplenme çalışması yürütüldü, bunlar hakkında son olarak ne demek istersiniz?
Şifanur Çetin: Sadece 18 Mayıs’ta yaşanan bir tutukluluk süreci yoktu. Evet yoldaşlarımız 18 Mayıs eyleminde tutuklandı ama bu gençliğe dönük saldırılar 1 Mayıs ve ondan öncesini de kapsıyor.
Devrimci gençliğin bu sisteme karşı yeni bir iddia ortaya koyan, bunu amaçlayan her genç tutuklamalarla karşı karşıya kaldı. Biz bütün bunları ele alarak bir basın açıklaması örgütledik. Süreci, Suruç’tan tutalım da Van direnişine kadar, 1 Mayıs ve 18 Mayıs üzerinden ele aldık. Arkadaşlarımızın tutuklanma bahaneleri mukavemet oldu, geçerli hiçbir sebep yokken. Bu tamamen gençliği yıldırmak, sindirmek amacıyla yapılan bir saldırıdır. Adli koğuşlardan tutalım da çıplak arama işkencesinin yapılması da gençliği yıldırmak içindi.
Evet yoldaşlarımız tutuklanıyor ama dışarıda da devam ettirmemiz gereken devrimci faaliyetimiz var, örgütlüklerimizi artırmamız gerekiyor, kitlelere ulaşmamız gerekiyor. Bu nedenle hem çalışmalarımıza devam etmek zorundaydık hem de aynı zamanda tutsak arkadaşlarımızı almamız gerekiyor. Onun için diğer kurumlarla ortak yürüttüğümüz “Hepsini Alacağız” kampanyası mevcutken, 18 Mayıs tutuklamaları odağında ama daha geniş bir kapsamda bir basın açıklaması yaptık.
Birçok gençlik kurumunun imzacısı olduğu, milletvekilleri ve tutuklanan arkadaşlarımızın avukatlarının da dahil olduğu bir basın açıklaması yaptık ve daha sonra da yoldaşlarımızı aldık. Diğer tüm tutsak arkadaşlarımızı da almayı başaracağız.
Bu yaşanan kısa süreç, önümüzdeki dönemin, sürecin giderek daha çetin geçeceğini göstermektedir, hak arayışlarının artacağı ve gençliğin özgürlük yürüyüşünün hızlanacağı bir süreç gelmektedir, gençliği bu süreçteki tarihsel rolünü oynamaya ve örgütlenmeye çağırıyoruz.