GüncelMakaleler

Halkın Gündemi | Depremzede Çocukların Akranlarından Aldığı Destek Çok Önemli

Antakya’da depremzede çocuklar için oyunlarla başlayan ardından Defne’de bir köydeki parkta oyun parkının oluşturulmasına emek veren eğitim emekçisi Birkan ve Selva ile süreci konuştuk.

Antakya’da depremzede çocuklar için oyunlarla başlayan ardından Defne’de bir köydeki parkta oyun parkının oluşturulmasına emek veren eğitim emekçisi iki öğretmen ile bu süreci konuştuk. Birkan ve Selva ile oyun alanı fikrini, nasıl oluştuğunu, çocuklar için nasıl anlam bulduğunu konuştuk.

– Oyun parkı fikri nasıl oluştu?
Birkan: İlk olarak kesinlikle değinmek gerekiyor ki; Tüm deprem ve benzeri felaketlerde birinci ve ikinci basamak yardımlarından yani temel yaşamsal yardım ve müdahalelerden hemen sonra psikososyal destek hizmeti hem travmayı yaşayan yetişkinler hem de çocuklar için planlanması gereken bir şey.

Yaşadığımız çok büyük bir felaket ve bu felakette kamunun birçok şeyde yani yaşamsal ihtiyaçları karşılamada çok yetersiz kaldığını gördük. Eğitim bakanlıkları ve ilgili kurumların da bu konuda yetersizliğini zaten görüyorduk.

Çocuklara yönelik hemen bir şeyler yapmak gerekliliği çok somut bir ihtiyaç. Çünkü çocuklar yaşam alanlarından kopuyor ve korkuyorlar. Her tarafın yıkıldığı, çok yoğun-çok yüksek bir travmatik sürecin artçı şokları her gün o çadırın içinde tekrar yaşanıyor. Çocuk yanında konuşulan şeyleri, kayıp haberlerini duyuluyor.

Yası erteleme veya yası yaşama durumunu kendi mezheplerince ortaya koyuyorlar. Bazı çocuklar travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerini yaşayabiliyorlar. Yani bazıları için çok travmatik olabilir ama “her çocuk illa bundan travmayla çıkar” da diyemeyiz. Bu olayın kendisi tabi ki çok dramatik, çocuk travma yaşamasa bile sonradan olayı travmatize edebilir ve yaşamın tamamına yayılan etkileri söz konusu olabilir. Dolayısıyla tam olarak ihtiyaç duyulan şey onlar için nitelikli yaşam alanları, yaşamak zorunda kaldıkları çadırın etkisinden çıkabilecekleri alanlar… Çocuk için oyun onun en ciddi, en önemli, en yaşamsal ihtiyacı. Bunu yapabileceği, akranlarıyla etkileşim kurabileceği, bir güç ve dayanışma ağı görebileceği, kendisini var edebileceği, çocuk olarak varlığını ifade edebileceği mekanlara hatta belki de bir programa ihtiyaç oluyor. Bu da çadırları neredeyse veya konteynır evler, yeni yaşam alanları neredeyse hemen yakınında, biraz okul modeli, aynı zamanda hem ailelerine hem yakın çevreye psikososyal destek hizmetlerinin verilebileceği bir süreç işletmek lazım. Evet, bunların bütünlüklü olarak verilmesi gerekiyor. Bu çadır fikri de buradan çıktı.

– Çalışmalara nasıl başladınız?

– Ben zaten burada YDG’li arkadaşlarımın çalıştığını biliyordum. Burayla temasım vardı. Köyde çocuklarla ilgili de ihtiyaç olduğunu arkadaşlar ilettiler. Benim de deprem bölgesine gelme fikrim baştan beri vardı ama psikososyal hizmetler genel yaşamsal ihtiyaçlar bir nebze olsun karşılandıktan sonra başlamalı. Yoksa devamlılık açısından sorun oluyor. Örneğin çocukla temas ediyorsunuz, üç gün sonra bırakıyorsun! Bu sefer yarım kalmışlık durumu çocuğa zarar vermeye dönüşebiliyor.

Burada çok yoğun bir gönüllü seferberliği var ve bu muazzam bir şey! Ama bu organizasyona nereden-nasıl başlayacağını bilememe hali hepimizi saran bir duygu. Bunu gidermek adına da belli bir program gerekiyor. Biz de bunu düşünerek alternatif ve deprem sonrası sürece uyarlanabilen, özgürlükçü, çocukların gelişimsel ihtiyaçlarını depremin de etkisini gözeterek ele alan, sınırlandırılmamış, yapılandırılmamış mekan tasarımıyla bu çadırı planladık.

Aslında bu, çok büyük bir gereklilik ve yılın tamamına yayılması gerekiyor. Yani çadırlarda kalma süreci okulların başlama sürecine kadar devam edecek. Burada gelecek profesyonellerin, pedagojik çalışmalar yapan ve psikososyal hizmetlerin, diğer alanlarında çalışan tüm profesyonellerin bunu gözetmesi gerekiyor.

– Çadırları nasıl kurdunuz?

– Çocuklarla beraber kurduk. Aslında sadece çocuklar değil, YDG’li arkadaşlarımız ve ailelerimizle -köyde yaşayan insanların hepsi bu çocukların aileleri- yaptık. Çadırı kurulumu, estetize edilmesi, isimlendirilmesi, mekan tasarımı vb. birlikte yapıldı. İç mekan tasarımını ve dış mekan tasarımı ayrı yaptık. Belli başlı materyallerle gelmiştik ve onlarla ağaçları süsledik, pankart hazırladık ve bunların hepsinde çocukların emeği var.

Çocuk çemberi ve çocuk meclisi gibi bir şey kurduk. Burası onların, mekan onların. Böyle olunca aitlik duygusu gelişiyor. Çünkü biz dışarıdan gelip bir şeyler yapan sonra da dönen bireyler olarak kalacağız. Ama çocuklar açısından “Burası benim mekanım, bana dışarıdan eşlik etmek için gelen ağabeyler-ablalar var, belli ki seviyorlar, önemsiyorlar beni, ben de onları ağırlıyorum, ev sahibi benim” duygusu gelişiyor. Burayla kurdukları duygusal bağın niteliğinin bu olması ve psikososyal destek hizmetinin devamlılığı önemli. Biz verici pozisyonda olmaktan daha çok çocuğun yarattığı şeye katılımcı olan, eşlik eden ve onu büyüten bir pozisyondayız.

Yaptığımız çalışmanın niteliği bu. Çocuklar böylece deprem sonrası sürece adapte olurken diğer yandan kesintiye uğramaması gerekiyor. Onların aslında bizden güç alırken birbirlerini de yönetebilmeleri mesela, bu da çok önemli bir ayrıntı. Yani biz bir dayanışmayla bundan kurtulacağız, tüm ülke açısından böyle bu. Muazzam bir dayanışma sergileniyor, gönüllülerin yaptığı çalışmalarla ilgili bir sürü işte şey söyleniyor. Aynı şey çocuklar için de geçerli. Onların da akranlarından aldığı destek önemli. Bu süreçte ailelerin yaşadığı genel travmatik etkilerden kaynaklı çocuklara vakit ayırma veya onlarla nitelikli zaman geçirme konusunda ciddi sorunlar yaşamaları da muhakkak. Bu hem olası hem de kaçınılmaz bir şey.

Çocukların kendi dilinden bir ortamı oldu

– Sizin açınızdan bu fikir nasıl gelişti? Ve nasıl ilerlediğine dair neler söylemek istersiniz?

Selva: Biz Antakya merkezde yaşıyorduk ve yerle bir oldu apartmanımız. Şansımız var ki bir evimiz vardı. Arkadaşım Yusuf rahatsızlanır gibi olunca biraz toparlamak için şehir dışına çıktık. Oradayken Yusuf, yalnızlık ve deprem psikolojisindeydi, dönüp onu burada rehabilite etmeli düşüncesi oluştu ama yalnız olmak da olmazdı. Biz bir grup yapmıştık daha önce. Çocuklarla drama eğitimim var benim ve drama oyunları oynuyordum. Buradan yola çıkarak dönünce böyle bir köy çocuk parkı yaparız diye düşündük ve geri döndük. Tesadüf eseri Birkan hocayla tanıştık. Bu benim için harika bir şey oldu çünkü hiç materyalimiz yoktu. Psikolojik olarak ben de çok iyi değildim, bir destek olması gerekiyordu. Birkan hoca hızır gibi yetişti diyebilirim. Sonrasında her şey çorap söküğü gibi geldi.

Çocuklara en az hasarla nasıl dokunabiliriz kaygısı vardı bende. Hatta çok yoğundu. Şimdi bu ortam beni de hafifletiyor hem bu kaygım uzaklaştırıyor hem daha çok gülüyorum. Sürekli deprem gündemindeyiz. Elbette ki “çok çabuk normalleşeceğiz” demeyeceğiz, uzunca bir zamana ihtiyacımız olacak. Ama en azından her anımız, her dakikamız bununla geçmiyor. Çocuklarla birlikte şu anki derdimiz, ip atlama. Ya da mesela biraz sonra legoların rüzgarda nasıl devrilmesine karşı ne yapabileceğimize dair çözüm üreteceğiz. Bence hem bir depremzede olarak bana hem de çocuklara çok faydalı, çok doğal, onların kendi dilinden bir ortam oldu. Bu beni çok duygulandırdı.

– Alanın zorlukları ve özgünlüklerinden de biraz bahseder misiniz?

– Şöyle, pedagojide mekan çok çok önemli. Burada bizim kendi alanımız açısından söyleyeceğim şey şu; Biz çok şanslıyız çünkü bir çocuk parkındayız ve ağaçlarımız var, etrafımızda çok geniş bir toprak alan var. Çocuklar için çok uygun bir mekan ama diğer çadır kentlerde kurulan çocuk mekanlarını izlediğimde görüyorum, çok dar ve çadır için kullanmak zorunda kalarak yapıyoruz. Çadır eğitsel bir alan değil aslında ama bu sürece cevap olmak açısından geçici bir çözüm oluyor. Orayı örgütlemek gerekiyor. En büyük dezavantajlarından biri mekan çok sıkışık. Bazı alanlarda öğlen güneşi vurduğunda çadır çok sıcak oluyor, çocuğun çalışması bir zorluğa dönüşebiliyor.

Diğer yandan çocuklar çok büyük bir yıkımdan çıkmışlar, çok acı öyküler var ve bunları mesela kendi aralarında dolaşıma sokuyorlar. Yakınını kaybeden biri, nasıl kaybettiğini anlatıyor ve bu dolaşıma girdikten sonra duygusal bir farklılaşma yaşanıyor. Onlara müdahale etmek çok zor, alan profesyonellerinin bu konuda deneyimli olanların biraz da çocuklara kulak vermesi gerekiyor. Mesela travmayı tekrar tetiklememek adına bazen bastırıcı davranabiliyor alan profesyonelleri. Bu yanlış çünkü çocukların konuşmaya ihtiyacı varsa bunu dikkate almak gerek. Veya mesela bu duygunun diğerine geçmesi, bunu düşmeyen bir çocuk açısından zor olabiliyor, bununla da baş etmek gerekiyor. Bu da zor ama çocuklar sadece çocuklardan duymuyorlar, yetişkinlerden duyuyorlar. Bu tür durumlarda hem dinlemek hem o açığa çıkan duyguyu iyi yönetmek gerekiyor. Yönetmekten kastım yönlendirmek ve pozitif bir şeye dönüştürmek.

Burada biraz umut gerek ve gerçekçi-yapılabilecek şeylerden bahsetmek lazım. Bunun atlatacağını çocuğun bilmesi gerekiyor. Tam da bunu, burada kurduğumuz mekanla da bağlıyoruz. Çocuk bunu atlatacak ama rutine ihtiyacı var. Çocuklarda “Deprem oldu, anne-babama ne oldu?” sorusu “Ben ne olacağım” sorusuyla bağlıdır ve buna yanıt bulmaya çalışır. “Okuluma ne oldu, ben bundan sonra nerede vakit geçireceğim” vb.

Biz psikososyal destek hizmeti verirken hepsi açısından normal rutinler oturtmayı hedefliyoruz. Bu çok zor yani her çadırkentin koşulu ayrı oluyor, her çocuğun yaşadığı şeyin kendisi ve etkisi ayrı oluyor. Tabii ki bu özgünlükleri göz önünde tutmamız gerekiyor ama müdahale ederken hep rutin oluşturma tetikleyici olmamalı. Yaşadığımız travmanın büyüklüğü hepimiz açısından önemli, Türkiye’nin tamamı açısından korkunç bir travma ve bunun etkilerini de hep beraber yaşayacağız. Burada olma amacımız da biraz bu.

Kolaylıkları var mı? Benim gözüme en fazla çarpan şey; insanlar-çocuklar arasındaki dayanışma… O kadar ciddi bir kolektif ağ var ki etrafımda bundan çok etkileniyorum. Kolaylıkla yapılan bir işte bu işe hemen adapte oluyor çocuklar. 4-5 yaş grubunda bile gözlemlediğimiz bir şey bu.

“İnsan odaklı çalışmak gerekiyor”

– Yapılan bazı çalışmalarda kimlikleri öne çıkartma kaygıları oluyor, bu alandaki çalışmada ön plana çıkarılması gereken nedir sizce?

– İnsan odaklı olmak çok önemli. Bakın bir etkinlik yapıldı burada, kadınlar gününe dair. Tamamen öylesine bir etkinlik*. Ben gerçekten inanılmaz üzüldüm, kötü hissettim ve bunu onlara da söyledim. Siz, bizi onure etmek için bir şey yaparken o kadar öylesine yapmışsınız ki yapmasaydınız çok daha iyiydi. Burada evet çok fazla dayanışma var, evet çok fazla gönüllü var ama siyasi kimlikle yapılan hiçbir şey bize iyi gelmiyor. (Bu bahsettiğim bir siyasi partinin kadınlar günü için yaptığı etkinlikti)

Nasıl anlatılır bilmiyorum ama çocukların anlamadığı bir konudur siyaset. Şu an onlara iyi gelecek tek şey oyun. Dışarıda hep birlikte yaptığımız etkinlikler onlara dokundu. 3-5 sandalyeyle gözlerinin içine bakıp onların yanında olduğumuzu hissettirmek ya da onları anladığımızı hissettirmek, duygularına dokunabilmek önemli.

Bazı firmalar, sürekli televizyonlarda ya da sosyal medyada gördüğümüz çeşitli ünlü kişiler veya merkezler ya da kamunun kendisi çocuklarla etkileşimi salt bir oyuncak paylaşımına indirgiyorlar. Sadaka kültürünün en alt düzeyi ve vicdan rahatlatma meselesine dönüşüyor. Ben insanları anlıyorum ve çocuklar oyuncak aldıklarını gerçekten çok mutlu oluyorlar. Ama bu çok geçici bir hal, çoğu bir gün oynayıp onu bir yerlere atıyor. Oyuncakların niteliği de hiç pedagojik değil. Plastikten ya da bizim normal öğrenim sürecinde de kullanmaktan uzak durduğumuz şeyler. Koca koca ayıcıklar, koca koca oyuncaklar ama hiçbir işlevi olmayan bu gibi şeyleri gelip dağıtıyorlar. Çocuklar mutlu oluyor, sonra çadırda onu bir yere koyuyor, bir iki gün oynayıp unutuyorlar ve gerçekten bunun hiçbir katkısı yok.

Yapılabilecek en iyi çalışma, sunulabilecek en iyi katkı gönüllü olarak deprem bölgesine gidip çocuklarla çalışmayı ve sürekli etkileşim merkezlerini bizim burada kurduğumuz gibi psikososyal destek merkezi kurmak isteyenlerle daha nitelikli bağ kurmak. Materyal desteği sunmak için mali destek de buna dahil. Çalışmak isteyen insanları finanse etmek isteyenler olabilir. Biz gönüllüler kendi çabamızla bunu yapıyoruz çoğu zaman, bu gerçekten zor oluyor. Bunu kişisel açıdan söylemiyorum. Zaten buradaki arkadaşlarımın yoğun desteğiyle bunu halledebiliriz ama kalacak yerden yol parasına kadar sorun yaşayan insanlar oluyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu