Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2024 Ramazanının ikinci iftar yemeğini bankacılarla yedi. 12 Mart günü Türkiye Bankalar Birliği isimli mali sermaye kuruluşunun yönetimiyle, İstanbul Finans Merkezi’nde oruçlarını açtılar ve Britanya merkezli Reuters ajansının bu toplantıda bulunan kişilere dayanarak aktardıklarından öğrendiğimiz kadarıyla “Merkez Bankası’nın son sıkılaştırma adımları ve etkilerini” değerlendirdiler.
Bu değerlendirme hurmaları yemeden önce mi yapılmıştır sonra mı, bilemiyoruz. Finans kapitalin kalbindeki toplantıdan dışarıya haber sızdıran tek kuruluş bu konuda detay vermedi. Elimizdeki net bilgiler, yeni ekonomi programının yürütücüsü, muhafazakâr-milliyetçi iktidarın Maliye Bakanı Şimşek’in, vaktiyle ‘faiz lobisi’ ismiyle andıkları bankacı takımının tepe yöneticileriyle Ramazanın ikinci iftar yemeğinde buluştuğu ve burada ‘mali sıkıştırma’ hamlelerini değerlendirdikleri yönünde. Allah kabul etsin.
Şimşek finans kapital baronlarıyla birlikte oruç farizasını yerine getirirken, ertesi sabah dağıtılacak gazeteler, kredi kartlarına ilişkin yeni “sıkılaştırma” tedbirlerini duyurmaya hazırlanıyordu. Nakit avans çekme limitleri ve bunların geri ödeme taksitleri sıkı şekilde sınırlandırılmıştı.
Nakit, bir başka deyişle banka-notlu paralara erişim daralıyor. Özellikle ücretli emek kesiminin, ezilen ücretlerin yetersizliği nedeniyle, eşi görülmemiş şekilde kredi kartı borçluluğunun arttığı bir dönemde. Bir gün önce de işsizlik rakamları açıklanmış ve işsizler ordusuna 2 milyona yakın ‘yeni kayıt’ yapıldığı ortaya çıkmıştı.
Ekonomi yavaşlama/durgunluk sinyalleri veriyor, işsizlik güçlü bir tempoyla artıyor, enflasyon düşmüyor ve uluslararası finans kuruluşları (nam-ı diğer faiz lobisi), hâkim oldukları mecralar aracılığıyla seçimden sonra yeni yüklü faiz artışları olacağı yönündeki ‘kulis’ haberleri ortalığa salıyor. Ümit Akçay bu tabloyu “Şimşek programı üzerinde kara bulutların toplanması” olarak tarif ediyor.
Şimşek programının kendisi Türkiye’deki tüm ücretli emek katmanları için başlı başına bir kara bulutken, oradaki bir tekerlenmenin faturasının da -eğer direnç göstermezse- emeğe kesileceği açık. Emeklilere karşı “10 bin liradan tek kuruş fazla olmaz” diye rasyonellenmeleri de bundan elbette. Ama bir yandan da 31 Mart’ta seçimler var. Esasen, başta İstanbul olmak üzere büyükşehir sonuçlarının, Türkiye’nin yakın geleceği hakkında farklı seçenekleri daha görünür hale getirebileceği bir seçim.
Üstelik bu seçime gidilirken, Mayıs 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yedeklenmesi başarılmış Yeniden Refah Partisi (YRP), tuzu kuru bir inatla çok çetin pazarlık etti ve Erdoğan’ın politik zayıflığını açık edecek (bazı büyükşehirler ve İstanbul ilçelerinin kendilerine bırakılması gibi) şartları kabul edilmeyince hiç istenmeyen bir ‘rakip’ haline geldi. Seçime daha iki hafta var, ama en azından şimdilik bu takoz da iktidarın önünde duracak gibi görünüyor. Erdoğan da gardını alıp YRP eleştirmeye başladı zaten.
Bu noktada Prof. Menderes Çınar’ın, bugünkü gazetemizde yer alan röportajında arkadaşımız Serpil İlgün’e yaptığı değerlendirme önemli. YRP’nin mayıs seçiminde söz konusu Erdoğan’ın seçilmesiyken ittifaka katılarak ‘düşmanlaştırılmaktan’ kurtulduğunu şimdi de alternatif bir adres haline geldiğini söylüyor. Geniş planda oğul Erbakan’ın Erdoğan’a karşı bir açık taktik başarı kazandığı söylenebilir.
Başta büyük sermaye olmak üzere burjuvazinin geniş desteğine sahip Şimşek programı ile ücretliler başta olmak üzere en geniş halk kesimlerinin bunalım düzeyine gelmiş sıkıntıları arasında sıkışmış bulunan Erdoğan, bu kez 1 Nisan sonrası için de iddialı vaatler savuramıyor.
Zira toplum da sarih bir sezgiyle 1 Nisan’dan sonra şartların çok daha zorlaşacağını biliyor. Bu açmazın bir Ramazan ayında zirveye çıkmasına ise tarihin bir cilvesi olarak bakmak gerek belki de…
(Kaynak: Evrensel. 15 Mart 2024)