Hapishanede iki kadın, iki ayrı yaşam, yaşamları ortaklaştıran ataerki. Figen ve Buse’den bahsediyoruz.
Erkek yargının kıskacında olan kadınlardan sadece ikisi Figen ve Buse. Onlar gibi daha nice kadın var… Kimisi şiddet gördüğü eşinin “iyi hal indirimi” ile ödüllendirilmesine tanık oluyor, kimisi şiddete karşı özsavunma geliştirdiği için onlarca yıl ceza alıyor, kimisi ise yaşamın öznesi olduğunun farkındalığıyla verdiği kadın mücadelesinde evin dört duvarını aşmasıyla hapishanenin dört duvarı ile tanıştırılıyor.
Ortak nokta ise erkek egemen sistemin araçlarından biri olan yargının kadının konumunu ezilen kılmak için uyguladığı saldırı politikalarından oluşuyor.
Figen’e verilmek istenen gözdağı tüm kadınlara!
Figen Yüksekdağ’ı hepimiz tanıyoruz. HDP eski Eş Genel Başkanı Figen, eş genel başkan olduğu dönemde ezilenlerin ortak mücadele hattına dönük siyasi soykırım politikaları ekseninde milletvekilliği düşürülerek tutuklandı. Kasım 2016’dan beri tutsak edilen Figen’in yargılandığı davada esas itibariyle sömürücü ve erkek egemen sistemin saldırı politikalarının yargıya yansımasına tanık oluyoruz.
Ezilenlerin birlikte mücadele hattını yok etmek isteyen TC devleti, bu mücadelenin bir parçası olarak kadın mücadelesine daha saldırgan tutumunu kuşanırken, kadının yaşamın her alanında var olma mücadelesine set örmeye çalışıyor. “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” sloganından hareketle biat etmeyi değil, boyun eğmemeyi, siyaset yapma hakkını kullanmayı ve kadın iradesini ortaya koyan Figen, bugün erkek devletin hukuksuzluklarını hedef aldığı ve onları yok etmeye çalıştığı için tutsak ve tutsaklığı erkek yargının tüm adaletsizliği ile devam ettiriliyor.
Figen hakkında 17 ayrı fezleke üzerinden açılan davanın 15. duruşması Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 27 Eylül günü görülürken tahliye edilmesinin önüne geçilmek için başka bir dosyasından yeniden tutuklama çıkarıldı. Figen’in görülen davası “Kuvvetli suç şüphesi, isnat edilen suçların katalog suçlar olması” bahanesiyle tutukluluğunun devamı istenerek 24 Aralık 2019 tarihine ertelendi.
Diğer yandan 16 Ekim’de Malatya’da DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve gözaltına alındığında Amed Belediyesi Eş Başkanı görevinde bulunan Gültan Kışanak’ın duruşması var. İddianamelerinde ise katıldıkları kadın eylemleri, 8 Mart ve 25 Kasım gösterileri odakta bulunuyor.
Kısacası kadınların siyasette eşit temsil ve etkin katılım mücadelesinin önemli kazanımlarından olan eş başkanlık kurumunu kriminalize etmek ve hedef almak anlamında erkek yargıdan yararlanan ataerki, kadınların siyasette var olmaması için çabalarken aslen kadının yaşamın her alanından çekilmesi amacını taşımaktadır. Nitekim Figen, Sebahat, Gültan ve yargılanan onlarca kadın siyasetçi ile kadınlara gözdağı verilmektedir. Aynı erkek egemen anlayış Leyla Güven’nin de Açlık Grevi’ndeki öncülüğü, içerde ve dışarda yarattığı etkiyi cezalandırmak amaçlı “cezası”nı jet hızıyla onayladı.
Buse’nin mücadelesi, hepimizin mücadelesi!
Buse Aydın ise 24 yıldır hapishanede… Buse, trans kadın kimliğinden ötürü uğradığı ayrımcılık ve şiddete karşı mücadeleyi kuşanırken LGBTİ+ mücadelesinin hapishaneler boyutundaki önemli bir yansıması oldu. Dışarıda katliam ve şiddetin hedefinde olan, heteronormatif ve erkek zihniyetin daimi tehdidi altında bulunan translar, hapishanede de bu saldırı politikalarının direkt hedefinde olmaya devam ediyorlar. Tecrit koşullarında bedeni ile de tecrit edilen Buse geçtiğimiz ay cinsiyet uyumu ameliyatı Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilmeyince cinsel organını keserek bu durumu protesto etmişti.
Avukatının Tekirdağ Asliye Hukuk Mahkemesi’nden Aydın’ın cinsiyet değiştirerek kadın kimliği alabilmesi için karar aldırmasının ardından bu karar kesinleşmişti. Ancak kararın kesinleşmesine rağmen Adalet Bakanlığı Buse’nin ameliyat olmasını engellemek adına Aydın’ı resmi bilirkişilik kurumu olan Adli Tıp’a sevk etmiş; Adli Tıp 6. İhtisas Kurulu “cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından uygun olduğunu ancak bu tür ameliyatların acil ameliyatlar sınıfından olmadığını” belirten bir rapor düzenlemişti.
Adalet Bakanlığı’nın Buse’nin cinsiyet uyumu ameliyatı önüne koyduğu bu engele Sağlık Bakanlığı’nca da destek gelmiş; Sağlık Bakanlığı cinsiyet uyumu ameliyatını “estetik amaçlı” bularak ameliyat giderlerini kendisinin karşılamasını istemişti. Oysaki Sağlık Bakanlığı’nın 23.10.2013 tarihli yazısında cinsiyet uyum ameliyatlarının masraflarının SGK güvencesinde olduğu duyuruluyor.
Evet, cinsiyet uyum ameliyatları estetik kapsamında değerlendirilemez. Çünkü, trans kadınların cinsiyet kimliklerine yönelik bedenlerinde arzu ettikleri görünüme sahip olabilmeleri için gerek duydukları medikal adımların; psikolojik, sosyal ve hukuk alanlarındaki ilişkisinden doğan değişimlerin bütünü “cinsiyet geçiş süreci”ni ifade eder.
Kaldı ki trans mahpus Buse Medeni kanunun 40.maddesi gereğince “cinsiyet uyum ameliyatı” davasını açıp kazanmıştır, “cinsel kimlik konseyi” nin bulunduğu eğitim araştırma hastanesinden cinsiyet uyum ameliyatının ruh sağlığı açısından zorunlu olduğunu sağlık kurulu raporu ile belgelemiştir.
Buse bugün heteronormatif ve erkek sistemin yargısıyla karşı karşıya kalması yetmiyor, sağlık hakları da aynı sistemin araçları ile gasp ediliyor.
Dayanışma en büyük silahımız!
Figen ve Buse nezdinde yaşanan bu süreçler, erkek egemen sistemin LGBTİ ve kadın mücadelesini nasıl kesiştirdiğini gösteriyor bizlere bir kez daha… Kadına siyaset yapma yasağı koyan, yaşamın her alanından silmeye çalışan ataerki, LGBTİ’lerin ise varlığına dahi tahammül edemiyor. Erkek egemen zihniyetin sindiği her alan kadınlara ve LGBTİ+’lara yaşam şansı tanımıyor.
O halde bizler Figen ve Buse’nin mücadeleleri ile dayanışma içerisinde olmak zorundayız. Çünkü her iki kadının mücadelesi kadının özgürleşme mücadelesi için önemli kilometre taşlarındandır. Ve dayanışma en önemli silahımız!
Bir YDK’lı