Emperyalist Rusya’nın Ukrayna’ya işgal savaşı başlatmasıyla birlikte Rusya’nın AB ile olan birkaç 100 yıllık ekonomik ilişkileri, jeo-politik pazar çatışmasından dolayı değişiyor, doğal olarak bu değişim sancılı oluyor. Yaşanan bu sancının ekonomik, politik, sosyal ve kültürel yıkımını ve acısını da kitleler çekiyor.
Bu anlamda, savaşın başlamasıyla birlikte, mevcut olan emperyalist-kapitalist krizlere yenileri ekleniyor. Günümüzde öne çıkan krizlerden biri de enerji arzına dairdir. Önümüzdeki kış aylarında Avrupa coğrafyasında ciddi sıkıntıların yaşanacağına ilişkin tüm analistler, medya üzerinden yaşanacak olan enerji krizine işaret etmektedirler. Bahsi edilen enerji krizi haneleri ısıtma, aydınlatma ve çeşitli ihtiyaçları karşılamasının ötesinde, sanayi ve özellikle otomobil sanayisini oldukça olumsuz etkileyecektir. Ve bundan kaynaklı birçok iş yeri kapanacak, yüz binlerce işçi sokağa atılacaktır. Yani emperyalist savaşın mali gideri, şimdiden enflasyon ve zam olarak kitlelerin sırtına yüklenmiştir/yüklenmektedir.
Savaşın faturasının ezilen kitlelere kesildiği, aşırı derecede yükselen enflasyon rakamlarıyla da sabitlenmiş bulunuyor.
Bu anlamda, Rusya-Ukrayna savaşı öncesi, Avrupa ülkelerinde, enflasyon oranı yüzde 2.3 ve 3.5 gibi düşük bir seviyede seyrederken, savaşın başlamasıyla birlikte AB ülkelerinde, enflasyon çift rakamlara yaklaşmış durumda. Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’a göre Avrupa Birliği ülkelerinde, Ağustos ayına ilişkin yıllık enflasyon verileri şöyle; Almanya’da yüzde 7.9, Avusturya’da yüzde 9.3, Fransa’da yüzde 6.4, Hollanda’da yüzde 10.3, Belçika’da yüzde 9.96, İtalya’da yüzde 8.2, İspanya’da yüzde 10.4, Yunanistan’da yüzde 12.1, Bulgaristan’da yüzde 14.8, Çekya’da yüzde 16.6, Letonya’da yüzde 19.2, Litvanya’da yüzde 20.5, Estonya’da yüzde 22 ve İngiltere’de yüzde 10.1 olarak son 50 yılın en yüksek enflasyon ve zam zirvesi olarak açıklandı.
Böylece, AB üyesi 27 ülkenin 15’inde enflasyon oranı çift haneye ulaştı. Bu artış nedeniyle, Avrupa’da temel gıda ve enerji ürünleri başta olmak üzere genel fiyatlardaki yükseliş, kitleleri sefalete sürüklüyor.
Bütün bu gelişmeler, Rusya, NATO ve Avrupa ülkeleri arasında süren jeo-politik savaşın gelinen aşamada enerji ve ticaret savaşına da dönüşmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, en ciddi şekilde sarsılan ülkelerden biri Almanya’dır. Çünkü Almanya şimdiye kadar ihtiyacı olan doğalgazın yüzde 38.2’sini, petrolün yüzde 50’ye yakınını ve maden kömürünün de yüzde 35’ini Rusya’dan karşılıyordu.
Emperyalistler arasındaki ilişkiler de değişiyor
Yaşanan emperyalist savaş nedeniyle, ABD, AB ve NATO’nun Rusya’ya yaptırımları üzerine, Rusya’nın doğalgaz ve petrol musluklarını kapatması sonrasında Almanya yeni enerji kaynakları bulma arayışına girdi. Bu amaçla, alternatif enerji kaynakları arayışı için, Katar’a giden, Federal Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck, eli boş döndü.
Bunun üzerine, Ağustos’ta Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Başbakan Yardımcısı ve Federal Ekonomi ve İklim Korunma Bakanı Robert Habeck ve 30 sermayedardan oluşan bir heyetle, yeni enerji kaynakları için Kanada’ya gitti. Scholz, yolculuk öncesinde iki ülke arasında enerji iş birliğini genişletmek istediklerini açıklayarak, “aynı ortak değerleri paylaşan iki ülke olarak aramızdaki ilişkileri başta enerji ve sanayi olmak üzere her alanda geliştirmeye kararlıyız” dedi.
Bu anlamda, emperyalist talan ve sömürüde ortak değerleri paylaşan Almanya temsilcileri, Kanada’yla enerji ve sanayi ticareti için yeni anlaşmalar yaparak geri döndüler. Tüm bu gelişmelere baktığımızda, emperyalistler arasındaki ticari ilişkilerin de el değiştirdiğini görüyoruz.
Başta Almanya olmak üzere, diğer AB ülkeleri artık enerji ihtiyaçlarını eskisi gibi Rusya’dan değil, başka rakip olmayan devletlerden/ülkelerden karşılamak için seferber olmuş durumdalar. Bunun anlamı şudur; önümüzdeki dönemde emperyalist bloklar, (Rusya, Çin, Şanghay Beşlisi) ile (NATO, ABD, AB) arasında çelişki ve çatışma daha da derinleşecek, emperyalist savaşlar farklı bölgelere sıçratılarak sürdürülecektir. Yine her daim olduğu gibi kapitalist-emperyalist sistemin aşırı kâr hırsı ve sömürü politikası için ürettiği çelişki ve çatışmaların bedeli ezilen halklara ödetilmeye devam edilecektir.
Bu gelenek dün olduğu gibi gelecekte de devam edecektir.
Rusya-Ukrayna savaşının başlamasının ardından başta enerji ve gıda olmak üzere birçok alanda yaşanan fiyat artışları ve önümüzdeki günlerde giderek derinleşeceği söylenen krizler bunun sadece küçük bir yansımasıdır.
Emperyalistler, rakiplerini hegemonya mücadelesi doğrultusunda zayıflatmak ve de doğrudan savaşta yenmek için her türlü yönteme başvuruyor. Enerji ve gıda alanındaki kısıtlama ve değişimler bunun bir örneği. Ancak bu önlemin yaptırım ve adımların savaşan tarafların sermaye sahiplerini, zenginlerini değil de esasta bu ülkelerin işçi sınıfı ve ezilen halklarını, emekçilerini vurduğu bir gerçek.
Kitlesel savaş karşıtı ortak platformlar…
Savaşan güçler hangi tarafta olursa olsun nihayetinde savaşın giderleri ezilen emekçi kitlelerden çıkarılıyor.
Onlar kendi emperyalist emellerine işçi ve emekçileri alet ederek, yürüttükleri haksız savaşın, hegemonya dalaşının bir tarafı olmaya zorluyor, halkları savaşlarda katlederek, aralarına düşmanlık ve kin tohumları ekerek, ırkçılık ve millliyetçliği körüklüyorlar.
Peki ne yapmalı?
Bugün yaşadığımız mevcut emperyalist saldırganlığa karşı, sınıf hareketleri ve devrimci-demokratik güçler öncelikle özellikle de Avrupa’da; emperyalist haksız savaşlara karşı, her alanda kitlesel savaş karşıtı ortak platformlar oluşturmalıdır.
Ve temel olarak “Emperyalist Haksız Savaşlara Karşı Halklar Arasında Barış” sloganını öne çıkarmalıyız. Yine yükselen enflasyon ve hayat pahalılığı kitleleri ilgilendiren önemli sorunlar arasındadır. Yaşanan bu önemli sorun üzerinde kitleleri aydınlatan, bilinçlendiren, politik çözüm yöntemleri ile sokakları mücadele alanları haline getirmeliyiz. Yine kitlelerin yaşadığı bu sorunlar karşısında, sınıf hareketleri ve devrimci-demokratik güçler olarak görev ve sorumluluklarımızı yerine getiremezsek; bilinmelidir ki, ırkçı, faşist, halk düşmanı olan, parti ve örgütler için yeni bir fırsatın doğma ihtimali yüksektir.
Böyle olduğunda ise sokaklar onların çağrılarına hizmet edecektir.