Son aylarda haberlerde hiç eksik olmadı devletin peş peşe, üst üste güvenlik zirveleri yapması. Saldırıları, istedikleri sonucu alamamalarının yarattığı duruma işaret ediyor aslında. O nedenle bırakalım çatışmalı alanları, bu toplantıları en çok güvendikleri mekanlarda yapmaları onları olağanüstü tedbirler almaktan alıkoyamıyor. Toplantı mekanlarına giderken dahi bütün yolları, çevreyi özellikle sıkı bir güvenlik çemberine alıyor, yolları kapatıyor, caddeleri kuşatıyorlar. Son donanımlı zırhlı araçlar ve özel silahlarla bunu yapıyorlar. Hani derler ya “gözünü seveyim nelere kadirdir ecel”! Oysa “ecele faydası yok korkunun”, yaşadıklarını görünce herhalde şükrediyorlardır. İşte bütün mesele budur. Bir kez düştü mü yüreklerine beyinlerine korku, neler yapmazlar ki kendilerini ve gerici faşist sistemlerini korumak için.
Tarihler boyu bu hep böyle olmuş. Şatolar, saraylar, külliyeler yapmışlar. Buna bağlı olarak oluşturdukları yargı sistemi, polis-asker ve özel güvenlikçileri ile kendi güvenliklerini, geleceklerini garantiye almaya çalışmışlardır. Bunlar eliyle geliştirilen yöntemler de devreye sokulmuştur daima.
Yakın dönemlerde öz yönetim ilan edilen bölgelerde gündeme gelen “beton bariyerler” bunlardan biridir. Bununla yetinmeyip önce yakıp yıkmalar, yerle bir edilen evler, binalar, yerleşim yerleri, ilçeler. Bunların ardından yeni arayışlara girmelerinin de ardı arkası kesilmedi. Öncesinde kalekollar ve şimdi de “son teknolojik sistemlerle donanımlı”, “güvenlik kuleleri”. Bu da nasıl bir kaygı taşıdıklarını göstermektedir.
Başta bariyerler, özel güvenlik kuleleri olmak üzere “yeni uygulamalar”, özellikle T. Kürdistanı’nda göstermektedir kendisini. Örneğin Amed’de dikilen bir “güvenlik kulesi” var. Anlata anlata bitiremiyorlar. “10 metre boyunda çelikten yapılmış, camları kurşun geçirmez, dayanıklı” yapılmış vb. Hatırlayalım, ikiz kuleler de çeliktendi ve dünyanın en güvenli ülkesi ABD’nin sembollerinden sayılırdı. Tek fiskeyle eriyip tuzla buz oldular.
Bariyerler nasıl yapılanların önüne geçemediyse ve brandalar örtmeye yetmediyse tahribatları, güvenlik kulelerinin de işlevsizliği çıkacaktır ortaya.
Bu güvenlik yöntemleri ilk defa uygulanmamaktadır bizde. Bölgemizde İsrail, yıllar önce Filistin’de onlarca defa bu ve benzeri uygulamalara gitti. Filistin halkının direnişi karşısında çare olamadılar elbette. Ardından yeni arayışlara girdi. Adını saymakla bitmez uygulamalarının. Yaptıkları hiçbir şey korkularını dindiremedi ve bugün de korku içinde yaşamaya devam ediyorlar. Hatta daha çok katliam yaparak insansızlaştırılmış bölgeler dahi oluşturdular. Hala arayışlarını sürdürüyor, yöntemlerini zenginleştirip denemeye devam ediyor.
Kendisini dünyanın en güçlüsü gören ABD de bu yöntemlerden geri kalmazdı. Özellikle İsrail’den öğrendiklerini 2003 yılında Irak işgalinden sonra aldığı darbelerden çareyi İsrail yöntemlerinde buldu… Büyük devletin T. Kürdistanı’nda uyguladığı yöntemler İsrail’in Filistin’de uyguladığı yöntemlerle uyuşuyor desek yanlış olmaz. Bu yöntemlerin uygulanması konusunda Türkiye ve İsrail’in anlaştıkları basında yer aldı. “Neredeyse Gazze’ye benzeyen Güneydoğu Anadolu şehirlerinin yeniden yapılandırılmasında İsrail teknolojilerinin faydası olabilecekse karşılıklı yararlanılmasından kimse kuşku duymamalıdır” (Türkiye’deki Yahudi cemaatinden Rafael Sadi) açıklaması önümüzdeki dönemin güvenlik odaklı politikalarına işaret etmektedir. Hatırlanacağı gibi ABD Irak’ta da kendisine bir alan oluşturmuş, adına “Yeşil Bölge” demişlerdi. Ancak öylesine güvenli bir bölgeydi ki, o “yeşil bölge” adeta ABD’nin hapishanesi oldu. Oradan dışarı çıkmaz oldular. Her şeyini oraya topladılar. Başta kukla hükümetini, yargısını, polisini, ordusunu… Tel örgülerle yüksek beton duvarlarla çevirdiler etrafını. Bir tek halkın kendisi yoktu bu bölgede. Zira halkın öfkesinden korkuyorlardı.
Bugün ülkemizde bir tarafta kuleler, bariyerler yapılırken diğer yerlerde özel güvenlikli siteler, rezidanslar yapılmakta, devlet eliyle Toki ve özel inşaat sektörüyle siteler.
Özyönetim ilan edilen bölgelerde de bu uygulamalara başlanmak istenmektedir. Bir yandan yıkma, insansızlaştırma, bir yanda kuleler bariyerler. Kısaca devlet kendi toplumsal alanlarını inşa etmekte, yoksul, ezilen, yok sayılan halka “medeniyet öğretmeye” çalışmakta. Bir yanıyla amaçladıkları insanları öz benliklerinden soyutlayıp kültür, dil, inanç, millet olarak tek tipleştirmek. Her haliyle soykırım yaşatıyorlar, korkularından dolayı sistemlerini sürdürmek, toplumsal kültürel yaşamın adına ne varsa yok etmek. Hayata geçirmek için de yakıp yıkıp talandan geçirip yurtsuzlaştırmak…
Dünyanın gerici egemenleri ve onlara bağımlı düzen sahiplerinin korkuları büyümektedir. Uzayda yaşam aramaya başladılar çoktan. Ah be beyler uzay da sizleri kurtaramaz. Oraya gitseniz dahi yaşamı yine bizlerin elleriyle inşa edeceksiniz. Üreten biz olduktan sonra başka bir gezegende yaşamı inşa eden de biz olacağız.
Kısacası ve sonuç olarak her santimine kuleler dikseniz de sizi korumaya yetmeyecek.
Tutsak Partizan
Erol Engin / Tekirdağ 2 Nolu F Tipi