MakalelerPusula

Güneşli yürekleriyle zemheriyi parçalayanlara selam olsun…

Sınıf savaşımı uzun, zor ve meşakkatli bir yoldur. Ezilen ve sömürülenlerin kurtuluş mücadelesi, bedel ödemeyi göze almayı gerektiriyor. Bedel ödemeyi göze almadan, ezilenlerin sömürülenlerin devrimci mücadelesini sürdürmek mümkün değildir. Çünkü egemen hakim sınıflar egemenliklerini korumak ve ezilenleri ezilme ve sömürülme koşulları altında tutmak için, her türlü baskı, zor ve zulme başvurur. Devrim mücadelesinin engebeli ve dolambaçlı yolunda yürümek, devletin her türlü şiddetiyle, devrimci şiddet temelinde karşı karşıya gelmeyi gerektirir.

Dünya ve ülkemizde yaşamlarını ezilen halkların kurtuluş mücadelesine adamış onlarca devrimci şehit düştü. Proletarya partisi, şehitlerinin mücadele pratiklerine bağlılığın gereği olarak, her yıl Ocak ayının son haftasını 1976 yılından bu yana onlara adayarak karşılamaktadır. Alınan kararla şehitlerin devrimci ideallerine-bağlılığını, geride kalan yoldaşları olarak sahiplendiğini ilan etmiş ve bu uğurda 43 yıldır faşizme karşı mücadele yürütmüştür/yürütmektedir. Burada esas olan şehitlerin mücadele pratiklerinden öğreterek ve daha bir ustaca yürümektir. Egemenlerin her türlü saldırısını boşa çıkarmak, koşulları ezilenlerin kurtuluşu lehine çevirmeye çalışmak önemlidir. Bu uğurda onlarca devrimci yaşamını yitirmiştir. Onlar kendilerini sınırsız bir şekilde ezilenlerin mücadelesine ve özgürlüğüne adayanlardı. Biz de onların anılarına bağlılığımızı kendi varlık gerekçemiz kabul ederek mücadeleyi yürütmeli ve onlara layık olmak için ustalaşmayı, bizi yavaşlatan; büyümemizin, genişlememizin, kitleselleşmemizin önünde duran her türden engelle kıyasıya bir mücadele yürütmeliyiz.

Şehitlerin anısına bağlılık onlardan öğrenmeyi gerektiriyor. Çünkü onlar, yeni bir yaşam, yeni bir insan, yeni bir düzen için demokratik halk devrimi yolunda ölümsüzleştiler. Onlar; açlığın, yoksulluğun olmadığı, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın gerçekçiliğine inanarak canlarını verdiler. Ve kendilerini bu yeni yaşamın kurucuları olarak gördüler. Yeni bir kültür ile, mücadele pratiği ile anlayışı yarattılar. Onların anılarına bağlılık sadece belirli günlerde onları anmak, bir iki güzel söz söylemek ve böylece onları yüceltmek değildir. Onların anılarına bağlılığı bu biçimde anlayan sadece onları anlamamış olmakla kalmaz, aksine onların yarattığı değerlerin içini boşaltmış ve anlamsızlaştırmış olur. Böylesi bir bağlılığın bir değeri yoktur aslında.

Yalnızca ezilenlerin kurtuluşu uğruna mücadele edenler, şehitlerin anılarına bağlılıklarını sürdürebilirler. Sınıf savaşımında yerimizi, onlar gibi alarak anmış oluruz. Bağlılık soyut değil somuttur. Yol ve yöntemleriyle somutlaşır. Şehitlere bağlılık doğru noktada olmaktan, doğru tavır koymaktan, süreci doğru okumaktan ve doğru cevap olmaktan beslenir. Doğrunun dışında bir bağlılık olmaz-olamaz.

Onların anılarına bağlılık sadece anılarına bağlılıkla sınırlı kalırsa yaşam bulamaz. Biliyoruz ki bir komünist anılarıyla yaşayamaz. Anılara sadece bağlılık üzerine kurulmuş bir devrimcilik ölüme mahkumdur. Anılar, yaşamları içinde bulunduğumuz mücadeleden ve gelecekten alıyorsa yaşayabilir. Şimdiki mücadele zamanı anıların yaşamını uzatır, gelecek ise geçmişin yardımıyla var olan devrimcinin bağlı bulunduğu zaman dilimidir. Onun içindir ki; “Geçmişine yüz çeviren kişinin bir geleceğe sahip olma hakkı yoktur” sözünden güç almak durumundayız. Fakat bu sözden güç almak için onu doğru anlamalıyız. Geleceğine yüz çeviren kişinin artık bir kişinin ortak bir geçmişe sahip olma hakkı olmadığı gibi layık da değildir. Şehitlere bağlılığımız, mücadelenin dışında geçmişin içinde kapatılmadığı için, yaşadığımız zamanda, bugünün sorumluluğumuzda ve bugünkü yanıtlarımızdadır.

Şehitlerin anılarına bağlılık bugün bizleri gerçekten birleştiren; yarınki birliğimizi, dirliğimizi bugünden üreten mücadeleden beslenmiyorsa bu gerçekten de şehitlerin anılarına bağlılık olamaz. Anılar ve bağlılık sadece onların devrettiği bayrağı daha yükseklerde dalgalandırma sorumluluğunu yerine getirme işlevi görür.

Onların anılarının bizlere yüklemiş olduğu mücadelenin ihtiyaçlarını anlama, onlara cevap olma sorumluluğunu kendimizi değiştirip dönüştürüp geliştirerek ve bunu sürekli bir hale getirerek yerine getirebiliriz.

Şehitlerimiz sadece egemen hakim sınıflara ve onların baskı aygıtı olan devlete karşı mücadele yürütmek değildir. Bununla birlikte, kendilerini devrimcileştirmek için, kendileriyle de mücadele ettiler. Kendileriyle mücadelelerinde elde ettikleri başarıları sebebiyle, daha ileri görev ve sorumluluklar üstlenmeye aday olabildiler. Onlar bununla yetinmediler ve kendileriyle de uzlaşmadılar. Uzlaşmaz karşıtlık içinde bulunan sınıflar mücadelesini kendi kişiliklerinde ve yaşamlarında da somutlaştırdılar.

Bizler şehitlerimizi yaşatmak için onların yaşamlarını ve mücadelelerini öğrenmeliyiz. Onların mücadele pratiğinde kendi gerçekliğimizi görmek, kesintisiz bir devrimciliğin olmazsa olmazıdır. Onlar gibi yaşayarak, onlar gibi direnerek, onlar gibi savaşacağız. Başka türlü bir yaşam egemen hakim sınıfların düzenine biat etmek anlamına gelir.

“Yaşadıklarımız bir şekilde aşılır. Yeter ki herkes üzerine düşeni yapsın!” (Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu