Sanırım Charles Aznavour’un otobiyografisinde rastlamıştım şu soruya: Ermeniler hem kurban, yok edilen olup, hem de aynı zamanda fail torunlarının gözünde nasıl bu kadar nefret edilen olabiliyorlar? Gene yanılmıyorsam aynı otobiyografide, Ermenilerin bir yandan kadim yurtlarından sökülmüş olmanın acısını yaşarken, bir yandan da “Neden bizden bu kadar nefret ediyorlar?” sorusunun ağırlığını hissettikleri söyleniyordu. Son darbe girişiminden sonra Ermenilik üzerinden darbecilerle ilgili olarak söylenen laflar bana bunları bir kez daha hatırlattı. AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Gülenciler için “Ermeni bunlardan daha değerlidir” demiş (‘Ermeni’den sonra ‘bile’ demeyi unutmuş). Böylece Ermenileri değer skalasında bir basamak yükseltmiş! (Muhtemelen sondan ikinci yapmıştır). Osmanlı Ocakları Genel Başkanı Hayrullah Beyazıt da Gülen’in Ermeni olduğu iddiasında bulunmuş. Gerçi, anladığım kadarıyla darbe girişiminden evvel yapmış bunu. Fakat sonuçta, bir şeyin kötülüğünü tarif etmek için Ermeniliği vasıta kılmış, darbe girişimi olunca da “Bakın, gördünüz mü?” kabilinden yeniden ortaya döküldü. “Bu kadar kötülük ancak Ermenilikle mümkün” demeye getiriliyor. Böylece, düşman da ‘bizden’ olmaktan çıkıp, tek ve bitirici bir hareketle dışarı atılmış oluyor. Dışarı atılınca da hedef alınması, üzerine laf söylenmesi kolaylaşıyor. Aynı hareketle, Türklük/Müslümanlık kötülükten arındırılmış oluyor.
Herhalde darbe girişiminden sonra Türkiye Ermenilerinin büyük kısmı böyle lafların geleceğini tahmin etmiş, bekliyorlardı. Ne de olsa sosyalleştikleri yer Türkiye; ne zaman bir musibet olsa kabak Ermenilerin başına patlar, bunu büyürken öğrenmişlerdir. Dolayısıyla, birçok kişi için sürpriz olmadı bunları duymak. Aslına bakacak olursanız bu laflar sosyal medyada alay konusu da oldu ama hâlâ alıcısı çok çok daha fazla. Bu arada şunu da söyleyeyim: Velev ki birçok Müslüman’ın aile geçmişinde olduğu gibi Fethullah Gülen’in geçmişinde de Ermenilik olsun; bu, burada söylediklerimizi değiştirmez, çünkü aile tarihinde Ermeni bireyler olması başka bir şeydir, günümüzde birtakım işlerin hatta kötülüklerin Ermenilik sebebiyle veya Ermenilik adına yapıldığını iddia etmek başka. Gülen’in bütün bu işleri, onlarca yıllık yapılanmaları, kadrolaşmaları, darbe girişimini, hatta Müslümanlığı bile Ermenilik adına benimsediğini iddia etmek komik bile değil, hatta deli saçması bile olamaz. Öyleyse, Gülen’in ailesinde Ermeni olsa ne yazar, olmasa ne? Gülen sonuçta kendine ve birçoklarına göre dindar bir Müslüman’dır; İslam içinden, onun kavram ve terminolojisiyle konuşur. (Ayrıca, bir düşünün bakalım, memlekette neden aile geçmişinde Ermenilik olan ama bugün unutulmuş bu kadar birey var?)
Baştaki soruya dönecek olursak: Soykırım kurbanları neden bu kadar kötülenir? Bu, cevabı psikolojiden siyasete, sosyolojiye uzanan çok katmanlı bir soru. Fakat, inkâr edilen, yüzleşilmemiş soykırımlarda devam eden bu nefret, soykırım fiilen devam ederken gördüğü işlevi görür; kurbanları kötülükle, şeytanlıkla özdeşleştirerek soykırımın inkârını kolaylaştırır, gerekçelendirir, meşrulaştırır. Kurbanları değersizleştirir. Düşünsenize, 2016’da Müslüman dindarlar kılığındaki Ermeniler silahsız insan kitlesine ateş açtıklarına göre, kim bilir 1915’te neler yapmışlardır?! Bir taşla birçok kuş!
Sizinle aynı kollektiviteden, kimlikten olan insanların kötülükleriyle, yani bir anlamda ‘içinizdeki’ kötülükle yüzleşin artık, Ermeniler daha ne kadar size kalkan olacaklar? Hem olgunlaşır, akıllanırsınız, birer yetişkin olursunuz böylece belki. (Agos)