Son yıllarda sıkça görüyoruz sokaklarda kalan ya da yıkık binalara yerleşen Suriyeli aileleri. Kadın, çocuk, yaşlı, hasta herkesin çok zor koşullarda yaşadığını görmek ve fiili olarak bir şey yapamamak rahatsız edici bir durum hepimiz için. Bu rahatsızlığın üzerine bir de ülkelerinde çıkan iç savaşta TC’nin büyük bir payı olması, durumun rengini bizler açısından değiştiriyor.
TC’nin orada halka zulüm eden çetelere ve gerici gruplara, insani yardım adı altında silah göndermesi ve orada akan her masum kanda TC’nin de payı olduğunu gösteriyor. Suriye topraklarında yaşayan insanlara yaşam hakkı tanımayan TC acaba Türkiye sınırları içerisinde nasıl bir politika izler sorusu insanın aklına ister istemez geliyor. Aslında bu sorunun cevabını bulmak için müneccim olmaya gerek yok. Sadece TC’nin geçmişine –hem de öyle yıllar öncesine gitmeye gerek yok- bakmak yeterli. Türkiye topraklarında yaşayan Alevilere, Kürtlere, Ermenilere ve tüm ezilenlere uyguladığı politikalara bakacak olursak, Suriyelilere karşı almış olduğu tavrı tahmin etmek zor olmayacaktır.
Kapınızı her an bir TOMA çalabilir!
İstanbul Avcılar’daki Ambarlı Mahallesi’nde 10 Ağustos 2015’te Suriyelilerin kaldığı iki bina çevik kuvvet desteğiyle yıkıldı. Bu haber aslında alışık olduğumuz türden. Ülkemizde yoksul mahallerdeki evler rant için yıkılarak zenginlere veriliyor. İnsanlar evlerinden zorla çıkartılarak başka yerlere göç ettiriliyorlar. Ama biraz önce okuduğunuz haberde ufak fakat can alıcı bir ayrıntı var. Gelin baştan bakalım bu habere. Bu sefer biraz ayrıntıya girerek okuyalım. Burada Suriyeliler kalıyordu. Yani ülkelerinden, savaş yüzünden binlerce yıllık topraklarından ayrılmak zorunda kalan Suriyeliler. Önce sınırda karşıladı TC onları. Sınıra dayanmış aç susuz bir şekilde yaşam mücadelesi veren bu insanları haberlerde izledik biz. TC, TOMA ile merhaba dedi onlara. İlk orada karşılaştı Suriyeliler TOMA ile. Oradan Türkiye sınırına girenler yaşama umudu ile batıya doğru yola koyuldular. İstanbul’a gelip en kötü, yıkık binalara yerleşmek zorunda kalan Suriyeli ailelerin bazıları, okuduğumuz bu haberin başkahramanları maalesef. Önce kapıları balyozlarla kırıldı TC’nin polisi tarafından. Sonra devam etti polis “Türk’ün gücünü” göstermeye. Hasta, yaşlı ve çocuk demeden dışarıya attılar bu insanları. Önce yıkıma karşı çıktı aileler. TOMA girdi devreye. Ve yıkım “başarı” ile gerçekleşti. Aslında haberde bizlere yıkılan şeylerin bina olduğu söylendi. Ama yıkılan umuttu, yarınlardı, yaşam hakkı idi.
TCavüzcü devlet
Savaş en çok kadını vuruyor. Şiddetin her türlüsünü, hem de en ağır biçimde yaşıyor kadın. Suriye’den Türkiye’ye gelen kadınlar ya 2 bin TL karşılığında evlendiriliyorlar ya da fuhuş çetelerinin eline düşüyorlar. Gelin şimdi askerler tarafından tecavüze uğrayan 20 yaşındaki genç kadının yaşadıklarını kendi ağzından okuyalım: “Konteynır kentte eşimle birlikte yaşıyorduk. Benden yaşça büyük olan ve güvendiğim Suriyeli bir bayanla birlikte evlere temizlikçi olarak gidiyordum. Bir gün temizlik yapmak için dışarı çıktığımızda o kadın beni bir tarlaya götürdü. Buraya niye geldik diye sorduğumda Suriyeli bayan birden üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya, yani soyunmaya başladı. Çok korktum. O esnada bir Jandarma aracı yanımızda durdu, içinden inen bir adam burada ne yaptığımızı sordu ve ben ağlamaya başladım. Adam diğerlerine gitmelerini söylerken beni yanına çağırdı. Kimliğimi elimden alarak bana, gözlerimin ne kadar güzel olduğunu, bana vurulduğunu söylemeye başladı.
Daha sonra bana, kimliğine el koydum, eğer şikâyet edersem veya birine söylersem benim kadın ticareti yaptığımı ve kendimi pazarladığımı söyleyeceğini, bunlardan sonra hapishaneye veya Suriye’ye gönderileceğimi söyleyerek beni tehdit etti. Daha sonra kimliği alabilmem için ertesi gün kamptan çıktıktan sonra 200 metre ilerde bir aracın beni bekleyeceğini, oraya gitmezsem tehditlerini yerine getireceğini söyledi. Korkumdan kimseye söyleyemedim. Ertesi gün dediklerini yaptım. 200 metre ilerledikten sonra beni bekleyen araca bindim. Araçta adını ‘Ci’ diye hatırladığım ama yüzünü bildiğim jandarma komutanı ile Nizip’te bir eve gittik. Orada bana zorla sahip oldu. Bana esrar içirdi. Bunu eşime de içirmemi istedi.
Beni daha sonra tekrar gelmem ve arkadaşları ile birlikte olmam için tehdit etti. Eşimden korktuğum için konuşamadım. Eşim durumumu her sorduğunda hasta olduğumu bu yüzden böyle olduğumu söyledim. Psikolojik sorunlar yaşamaya başladım. İntihar girişiminde bulundum. 20 gün boyunca her gün gitmek [fuhuş yapmak] zorunda kaldım. En son dayanamayıp şikâyet ettim ama kimse hiçbir şey yapmadı Her şeyi yetkililere anlatmama rağmen yardımcı olunmadı. Beni başka bir kampa gönderdiler.”
Mücadeleyi yükselt zulme dur de
Bu okuduğumuz durum binlerce kadının yaşadığı olaydan sadece biri. Burada tecavüz eden “kötü asker” değil. Tecavüz eden tam da devletin ve erk sistemin kendisidir. Bu yüzden bizler yani devrimci, demokrat, yurtsever insanlar halkların kardeşliği şiarını yükseltip TC’nin kirli savaş politikalarını teşhir etmeliyiz. Mücadeleyi büyüttükçe durdurabiliriz yaşanan tüm bu zulümleri. Öyleyse Arapça, Farsça, Kürtçe… Bildiğimiz her dilde haykıralım. Mücadeleyi yükselt zulme dur de!