Makaleler

Girdi maliyetlerinde yükseliş, üretici için ölüm demek!

Tarımsal üretimden bahsederken çoğu zaman emperyalist politikalardan, bu politikaların yarattığı ve yaratacağı sonuçlardan bahsediyoruz. Bu bağlamda birçok sorundan bahsedilebilir. Ancak bunun yanında üretici köylünün en çok yakındığı konulardan biri olan yüksek girdi sorunu üzerinde de durmakta fayda var.

Ürettikçe zarar eden köylü, girdi fiyatlarındaki artış nedeniyle artık üretemiyor. Bu nedenle, Türkiye birçok tarım ürününü ithal ederken ülkenin yaklaşık 3 milyon hektar arazisi boş duruyor. Bu tablo karşısında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı başta olmak üzere kendini üretici köylü örgütü olarak adlandıran TZOB dahi köylüleri hedef alarak üretmedikleri için suçluyor, tembellikle itham ediyorlar.

Ekonomik gücü ne olursa olsun üretici açısından ürün girdi fiyatları önemli bir yerde duruyor. Çünkü ürün girdileri üretmenin kıstasıdır. Tarlayı sürmek için traktör lazım ve traktöre de mazot. Mazotun fiyatı sürekli artıyorsa ve üretilen ürünün fiyatı aynı oranda artmıyorsa üreticinin o işten para kazanması mümkün değil. Zararına üretimi sürdüremeyeceğine göre de bir süre sonra üretimden vazgeçiyor. Bugün Türkiye tarımında yaşanan en kaygı verici mesele budur.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın verilerine göre, 2002 yılında mazotun litresi ortalama 1 lira 9 kuruş iken, bugün 4 liranın üzerinde. Bu dönemde mazot fiyatındaki artış oranı yüzde 279. Ancak tüm bunların karşısında ürün fiyatlarında 2002-2013 döneminde yüzde 279 oranında bir artış söz konusu değil. Ancak ürünü para etmediği için her yıl zarar eden, tefeci ve tüccarın eline düşen üretici sayısında bir artış söz konusu.

Hal böyle olunca bakanlığın savunması da belli. “Üretici girdi desteği bekliyor”… Evet, üreticiye her yıl saçma sapan rakamlarla tarımsal destek fiyatları açıklanıyor. Ancak bu fiyatların üreticinin ihtiyacını karşıladığını söylemek doğru olmaz. Verilen destek devede kulak kalıyor. Kaldı ki, destekler bir yıl gecikmeyle ödeniyor. Üreticilerin bir bölümü de destek için başvuruda dahi bulunmuyor. Ayrıca 2011’de devreye sokulan ÇKS (Çiftçi Kayıt Sistemi) ile üreticilerin büyük bir bölümü (başta küçük üreticiler) bu destekten yararlanamıyor. Ayrıca mazot özel tüketim vergisinden muaf tutulmuyor. Mazota katma değer vergisi uygulanıyor, onun üzerinden özel tüketim vergisi alınıyor. Yani verginin de vergisi alınıyor.

Bir başka önemli tarımsal girdi de kimyasal gübre. Gübre fiyatındaki artış da mazottan az değil. 2002 yılında tonu 237 lira olan ÜRE’nin fiyatı 2013’te 1049 lira oldu. DAP gübresinin tonu 354 liradan 1262 liraya fırladı. Yüzde 33 A.N gübresinin tonu 2002’de 193 lira iken şimdi 885 lira. Diğer gübre çeşitlerinde de aynı oranlarda artış var. Tarımda büyümeden bahseden hükümet ve ilgili bakanlık gerçekleri çarpıtmanın derdinde.

Diğer temel girdilerde de benzer tablolar var. İlacın, tohumun fiyatında da büyük artış var. Bu artışın da birçok nedeni bulunuyor. Hayvancılıkta yem fiyatlarının son 10 yılda yüzde 200’ün üzerinde arttığı yapılan araştırmalar sonucu kendini gösteriyor.

Gübre üreticilerine göre hammadde dışarıdan ithal ediliyor. Döviz endeksli maliyetlerden kaynaklı fiyat artışları normal! Yem üreticisi için de keza aynı gerekçeler geçerli. Soya, mısır, küspe ve daha birçok yem hammaddesi dışarıdan alınıyor. Bu tabloya göre herkesin kendisine göre haklı bir gerekçesi var. Fakat üreticiye gelince gerekçeler tükeniyor. Üreticinin binbir zahmetle ürettiği ürünün fiyatı yerinde sayıyor. Üreticiden hem dünyanın en pahalı girdileri ile üretim yapması isteniyor hem de ürettiği ürünü dünyanın en ucuz fiyatından satması bekleniyor. Üreticinin ürününün fiyatını belirleme hakkına sahip olmaması ve örgütlenememesi nedeniyle üreticiler adına başkaları karar veriyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ürünlerin fiyatlarını düşürürken mevcut tasarruflarına övgüler diziyor. Bunun propagandasını yapıyor. Ancak aynı düşüş girdilerde sağlanmıyor. Öyle ki bu tablo bir tehlikenin de çağrısını yapıyor. Girdi maliyetleri nedeniyle üretim yapamayacak duruma gelen üretici, borçları karşılığında tarla ve bahçelerini satışa çıkarıyor, imara açıyor. Bu durumda üretimin olmadığı bir durumda tüketim için tarımda ithalata ağırlık verilecektir. Bu da ülkemiz emekçileri açısından daha fazla açlık ve sömürü anlamına geliyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu