İstanbul: Galatasaray – Cezayir Toplantı Salonunda, 8 Mayıs günü, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin düzenlediği, “Gezi Parkı Direnişi: Ortak alan mücadelesinden yeni mücadele alanlarına” başlıklı sempozyum iki günlük sunumlar ve tartışmalarla gerçekleştirildi.
Gezi İsyanı, kitlelerin sorgulamayan apolitik kitleler olmadığını fakat kitlelerin örgütlenme ihtiyacı ve bilinç sıçramasına ihtiyaç duyduğunu bu noktada ise devrimci, demokrat kurumlar ve örgütlere daha fazla sorumluluk düştüğünü gözler önüne sermiştir.
Ancak şu açıktır ki Gezi İsyanı devrimci hareketin, gelişmesine ve geniş kitlelerle buluşmasına vesile olarak, deneyim sahibi olmasına sebep olmuştur. Bundan sonraki halk hareketlenmelerinin devrimci, demokrat kurumlarında deneyimi ile isyanlara dönüştürüleceğinin bir işareti olmalıdır Gezi! İsyanın dalga dalga Türkiye’nin birçok iline ve ilçesine çok kısa bir zaman diliminde yayılmıştır. İlericilerin, öğrencilerin ve aydınların düzenlediği forumlar, paneller ve sempozyumlar önemli bir ilgi gördü. Gezinin yıl dönümünün yaklaştığı son günlerde herkesin kafasını kurcalayan bir soru işareti, Gezi’nin, yeni isyanların habercisi olup olmadığıdır. Bu sorulara ve daha birçok soru işaretlerine yanıt olacak sunumların ve tartışmaların yaşandığı bir sempozyum gerçekleştirildi.
1. GÜN; Cezayir toplantı salonunda gerçekleşen Gezi Parkı Direnişi Sempozyumunun ilk gününde, “Mekan, Mücadele ve Bellek”, başlıklı konu ile tartışmalar açıldı.
2. oturumda ise Gezi Parkı Direnişi Özelinde Mücadele Biçimleri tartışılırken, 3. oturumda ise Gezinin Dili ve Mizahı geniş tartışmalara vesile oldu.
2. Gün: İlk oturumda Moderatörlüğünü Özlem Güçlünün yaptığı, “Gezi, gençlik ve siyaset” başlıklı sunum gerçekleştirildi. 2. Oturumda
Moderatörlüğünü Demet Lüküslü’nün yaptığı “Gezi Gençleri ve Kuşakları” sunumu yapıldı. 2. Oturumda İlk olarak Hakan Yücel, “Gazi; Varoş Gençliği”, başlıklı sunumunu yaptı. Yücel sunumunda, Gazi gibi varoş diye adlandırılan yerlerin mücadele ve kavga alanları olduğunu, isyanların oralardan doğru büyüdüğünü, bu mücadelenin içinde devletin her zaman hedef noktasında olduğunu söyledi.
Hareketin sınıfsallığı olduğunu ama bu sınıfsallığın çok öne çıkmamakla beraber değer merkezi olan çok farklı kökenden gençleri bir araya getirdiğini anlattı. Yücel devamında Gezi’de varoş gençliği diye nitelendirdikleri yerlerden gelen gençlerin isyanın çok önemli bir yerinde durduğuna değinerek Gezi’nin kuşak olarak sınıfsal olarak bütün ötekileştirilenlerin ortak sesi olduğuna değindi.
Tuğba Emir Oğlu ve Derya Fırat’ta, “Gezi kuşağımı dediniz?” başlıklı sunumlarını yaptılar. Oğlu ve Fırat sunumlarında, Gezinin tarihsel kuşak olarak, değiştirici bir olay olarak görülebileceğini, 68’lerde de benzer şeylerin yaşandığına değindiler. Oğlu ve Fırat, Gezi kuşağı adlandırılmasının kullanılabilmesi için belirli bir sürenin geçmesi ve söz konusu gençlerin deneyimlerinin bilinci ile bu adlandırmayı yapmaları gerektiğini anlattı.
Fırat ve Oğlunun ardından Cihan Erdal hazırladığı, “Gezi direnişi, yetişkin iktidarın sonu mu?” sunumunu yaptı. Erdal, Demokratik sisteme ve politik ana hatta bakıldığında temsil mekanizmalarının gençlere kapalı olduğunu bu durumdan gençlerin inanılmaz rahatsızlık duyduğuna değinirken, Tunus protestolarındaki bir gencin, “ Çoğu siyasetçinin saçı beyaz kalbi siyah, Biz saçı siyah kalbi beyaz yöneticiler istiyoruz” , sözlerinden alıntı yaptı. Erdal’ın ardından Öndercan Muti, Gezi ve 19 Ocak kuşağı, başlıklı sunumunu yaptı. Muti sunumunda Hırant Dink cinayetini, 1915’te başlayan felaketler zincirinin son halkası olarak değerlendirdi ve Ermeni gençlere içinse siyasi angajmanlarda etkili bir tarihsel olay olduğuna değindi. Ermeni gençlerin, Gezi olaylarında, “ mezarlıklarımızı yıktınız parkımızı yıkamayacaksınız” pankartı açarak direnişteki yerlerini aldıklarına ve Ermenilerin yaşam alanları olan Taksim’den 1915’ten sonra yavaş yavaş izlerinin silindiğini fakat Gezi ile birlikte bellek tazelediklerini belirtti.
İkinci oturumun sunumları bittikten sonra sorular cevaplandı ve küçük bir ara verdikten sonra 3. oturuma geçildi.
Kent mücadelesi aynı zamanda sınıf mücadelesidir!
3. oturumda moderatörlüğünü Foti Benlisoyun yaptığı “Geziden Sonra Siyaset” başlıklı sunum gerçekleşti. Murat Yalçıntan, “Dönüşümün siyasetine karşı düşünmek” başlıklı sunumunu yaptı. Yalçıntan, Gezi’nin bir birikimin sonucu, plansız ve programsız kapitalizm karşıtı bir hareket olduğunu belirtirken Gezi’nin genç olduğu, kadın olduğu, “sarhoş” olduğu kadarda emekçi olduğunu söyleyerek, Gezi’nin herkese sorgulamayı öğrettiğini söyledi. Yalçıntan’ın ardından Hatice Kurşuncu, “Gezi direnişi ve kent hakkı” başlıklı sunumunu yaptı.
Gezi’nin gerek mücadelede gerekse de iktidarın saldırılarını teşhir etmede önemli bir yer arz ettiğini belirtti. Gezinin başlangıçta kentsel ve sınıfsal olarak başladığını söyleyen Kurşuncu, devamında kent mücadelesinin aynı zamanda bir sınıf mücadelesi olduğuna değindi. Kurşuncu’nun arkasından Ertuğrul Kürkçü, “Gezi’den sonrası sosyalist hareket” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Kürkçü, Geziye direniş denilmesini tercih etmediğini çünkü bir baş kaldırma arzusu taşıyan ve bunu da hiç çekinmeden sergileyen isyana direniş demenin doğru olmayacağını belirtti. Kürkçü, 15-16 Haziran işçi hareketi ile Gezi İsyanının benzetilmesinin, yarattıkları tepkimenin aynı olmasından kaynaklı olduğunu ve iki ayaklanmanın da Türkiye soluna yön verdiğine değindi.
Kürkçü, kıvılcımın kent hareketinden doğru başladığını ve Gezi İsyanının bir keşif isyanı olduğunu, bu isyandan da halkın kendi kendini yönetmeyi öğrendiğini belirtti. Kürkçü, temsilcisi olduğu HDP’nin sokakta ve siyasette bu isyanın neresinde idi? sorusuna, itiraf edilmesi gereken bir algı gecikmesi olduğunu söylemekle beraber Kürdistan’ın bu isyanı 20-30 seneye yayarak yaşadığı için aynı anda aynı konjonktürde isyanın bir parçası olamadığına değindi.
–