GençlikGüncelMakaleler

GENÇLİK | ZULÜM EKENLER İSYAN BİÇECEK…*

Ülkede yaşanan yoksulluk, yüksek enflasyon umurlarında bile değildir. Sistem, göstermelik olarak bakan ve Merkez Bankası başkanı atamaları ile kitlelerin gözünde ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.

Britanya, Fransa, Almanya, Belçika, Portekiz ve diğerleri de dahil olmak üzere Avrupalı sömürgeci güçler, Afrika’nın geniş kaynaklarını ve stratejik jeopolitik konumlarını kullanarak imparatorluklarını genişlettiler. Afrika’nın 1884 yılında Berlin Konferansı’nda bölünmesi, etnik, kültürel ve dilsel ayrımlar görmezden gelinerek keyfi sınırlar oluşturdu ve kıtada yapay ulusların yaratılmasına yol açtı.

Avrupalı sömürgeci güçler, Afrika’nın kauçuk ve tarımsal kaynaklar da dahil olmak üzere doğal zenginliklerini yağmalayarak kelimenin tam anlamıyla kıtayı talan etti. Afrika ülkelerinde bugün de devam eden ekonomik eşitsizliklerin kaynağını oluşturdu. Sömürge güçleri kontrolü sürdürmek için etnik ve kabilesel gerilimleri besleyerek böl ve yönet politikalarını uyguladılar. Afrika’daki sömürgeleştirme çağına sömürü, yerel toplumların parçalanması ve emperyalist yönetimin zulmü damgasını vurmaktadır.

Bu tarihsel dönemin sonuçları, Afrika uluslarının kalkınma, istikrar ve kendi kaderini tayin etme arayışlarında karşılaştıkları zorlukları şekillendirmeye devam ediyor. Darbe ve isyanların sık yaşanmasının altında da zulmün katlanmış halleri barınmakta.

Doğu Afrika ülkesi Kenya’da, haziran ayında gençlerin yoğunlukta olduğu tüm ülkeyi saran isyan dalgası sokakları canlandırdı. Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılan anlaşma gereğince Başkent Nairobi’de milletvekilleri halkın üzerine 2,7 milyar dolarlık ek vergi yıkacak yasa tasarısını ikinci okumada kabul edip komisyon ve üçüncü okuma aşamasına taşırken, parlamentoyu basan halk binayı kısmen ateşe verdi.

Polisin ateş açması sonucu en az 5 kişi vurularak öldürüldü. Hükümet tüm ülkeye yayılan isyan nedeniyle ek vergi paketini geri çekmek zorunda kaldı. Günlerce süren isyan, devletin kanlı baskısı sonucu geriletildi. Bu yaşananlar, akıllarda yarattığı derin kırılmalarla gelecek isyanların mayası olmaya devam edecek.

Afrika halkları ve özelde Batı Afrika halklarının geleneksel olarak AB emperyalizmine karşı tepkileri oldukça tarihsel ve köklüdür. Ancak AB ve İngiltere emperyalizminin panzehri olarak Çin-Rus emperyalist kutbunun “çözüm” olarak halklar nezdinde yankı bulması, komünist ve devrimci örgütlenmelerin etki güçlerinin yetersizlikleri ile açıklanabilir.

Halkın büyük oranda öfke biriktirdiği, mücadelenin sokaklara taştığı ve açıktan Fransız emperyalizmine karşı öfkenin dile geldiği bu süreçte, devrimci dinamiklerin halkla bütünleşmesi emperyalistlerin asıl kaygısını oluşturmaktadır. Bu anlamda halkın örgütlü kesimine karşı, bugün karşıt olan emperyalist kesimlerin, “birlik” içinde ve gerici güçleri halka bir silah olarak kullanacakları tarihte birçok defa ispatlanmıştır.

Nijer halkı elbet Rus-Çin emperyalist bloğunun da kendi kurtuluşlarına çare olmayacağını tecrübe ile öğreneceklerdir. Bu yağma, talan ve dalaş sürecinde dağınık ve örgütsüz olan tüm Afrika halkları, yerli-işbirlikçi burjuvazinin “yeni düzeni” tesis etmesiyle kimi bir emperyalist kesime, kimi bir diğerine kan taşıyacak; bir kesimi göç yollarında “kurutuluşu” arayacaktır.

Ancak gelecek dönemler açısından; ezilen halkların Avrupa emperyalistlerine olan öfkesinin giderek arttığı ve sokakların daha fazla hareketlendiği bu süreçte, dünya komünist ve devrimci hareketlerindeki gelişimler Afrikalı devrimci ve komünist güçleri etkileyecek, devrim dalgalarını yeniden yükseltecektir. İsrail, Gazze katliamlarına devam etmektedir. Yapılan tüm çağrılara kulak tıkanmıştır. Siyonist İsrail’in her ne kadar BM’nin şemsiyesi altında bir “güvenlik alanı” talep etse de esas hedefinin bu olmadığı ortaya çıkmıştır.

İsrail’in bölgedeki taktiği kısa sürede savaş ortamının derinleştirilerek devam edilmesidir. Bu anlamda Gazze başta olmak üzere karşısında bulunan güçleri, büyük oranda etkisiz kılmak istemektedir. Lübnan’a düzenlenen saldırılarda bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Çağrı cihazları ve telsizlerin patlatılması saldırısında İsrail devletinin ne kadar koordineli ve kapsamlı hamleler yaptığını bilince kazmak gerekir.

Devamında Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın 80 tonluk geliştirilmiş bombaların kullanılmasıyla katledilmesi de büyük bir öfkeyi İsrail Siyonizm’ine karşı bir araya getirmiştir. Bu Siyonist kesim, bugüne kadar yürütülen politikaları en üst aşamaya taşıyarak, soykırımdan daha fazla sonuç almak istemekte, soykırımı “normalleştirmek” istemektedir. Irkçılığın üst perdeden tezahürü ile açıktan Yahudi fanatizmi yapılmakta, diğer halklar aşağılanmaktadır.

Bu politikaya halkın alışması, dünyanın alışması hedeflenmektedir. Bu klik, İsrail Siyonizm’inin ve bağlı olduğu ABD/AB/İngiliz emperyalizminin ihtiyaç duyduğu bir siyasettir. Zira Rusya ve Çin emperyalist güçlerinin bölgeye yönelik adımlarının engellenmesi, etkisinin kırılması istenmektedir.

Diğer taraftan Rus ve Çin emperyalist bloğunun çok yönlü attıkları adımlara bir yenisi daha eklendi.

Rusya daha öncesinde Afrika sahil bölge devletleri üzerindeki etkisini artırmış, Fransa’nın etkisini bir hayli sınırlandırmıştı. Yanı sıra giderek Kuzey ve Orta Afrika’ya doğru genişleyen bir yönelimi söz konusudur. Burada Çin ile koordineli bir nüfuz çalışmasından bahsedilebilir. Ortadoğu’da da daha öncesinde Rusya’nın Suriye müdahalesi ve sonrasında bölgede izlediği politikalarla “kalıcı” olduğu anlaşılmıştı.

Suriye iç savaşı süreci, Rusya’nın bu yönlü hegemonyasında önemli bir süreç oldu. Bunun yanı sıra İran’ın da Doğu Akdeniz’e doğru açılması ve Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen hattı boyunca etkisinin genişlemesi sağlandı. Son süreçte de Çin’in Ortadoğu’ya doğru bir açılımı söz konusuydu. İran ve Suudi Arabistan arasında arabulucu rol üstlenmesi ve yılların sorunlarının çözümüne “katkı” sunmuş olması, bölgede Çin’in varlığını hissedilir oranda artırdı.

Atılan son adım ise Filistin direnişinde yer alan 14 ayrı örgütün Çin’in şemsiyesi altında bir araya gelmesi ve ittifak antlaşmasını güçlendirmeleri, ABD/AB ve İngiliz emperyalizmini “kızdıran” bir gelişme olması gayet doğaldır. Tüm bu gelişmeler, emperyalist bloklar arasındaki çelişkilerin yoğunlaştığı, arttığı gerçekliğini yaratmış durumda. Askeri bütçelere ayrılan pay devasa oranlarda artırılıyor, daralan pazarlar üzerinde planlar kurulmaya devam ediyor.

AB ülkelerinde ve Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleşen seçimlerde ırkçı, faşist partiler iktidara taşınıyor.

Yapılan propagandalarda savaş çığırtkanlıkları ile savaş iktidarları kuruluyor. Hemen tüm emperyalist devletlerde uygulanan politikalar, bölgesel savaşlar, işgaller ve darbelerin gölgesinde işçi sınıfına yönelik saldırılarla birlikte devam ediyor. Yeni çıkartılan Güvenlik Yasaları, Emekli Yasaları, İş Yasaları bütünüyle kazanılmış hakların ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. Gösteri hakları, göçmenlere yönelik haklar faşizm sosuyla parlamentolardan geçiriliyor.

Sadece şüphe duyulması gerekçesiyle bile insanların yıllarca hapishanelere atılmasına olanak sağlıyor. Seçim dönemleri, ırkçı faşist partilerin iktidara taşınma tiyatrosuna dönüştürülüyor. Tüm çaba, pazarlar üzerinden bir pay kapmaya endekslenmiş durumda.

Ülkede yaşanan yoksulluk, yüksek enflasyon umurlarında bile değildir. Sistem, göstermelik olarak bakan ve Merkez Bankası başkanı atamaları ile kitlelerin gözünde ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Onlarca fabrikada, madende direnişler, eylemler gerçekleşmektedir. İşçi sınıfı, her yönüyle bir cendereye alınmıştır.

Yeni vergilerle ekonomik kriz halkın omzuna bindirilmektedir. Faşist AKP şahsında faşist devletin yönelimi ve beklentisi, coğrafyamızda emperyalistler arası artan çelişkiden yararlanarak pastadan arta kalandan pay kapmaktır. Rojava’ya yönelik günlük saldırılarının yanında “terörle mücadele” gerekçesiyle Irak Kürdistanı’ndaki işgalini genişletmek için ABD emperyalizmiyle pazarlık yapmaktadır.

Dolayısıyla her türlü savaşın ceremesi halka kesilmektedir. Tasarruf devri diyerek bir yandan eğitimden, halktan kısıtlamalar yapılırken savaşa olan yatırım kaldığı yerden devam etmektedir. KYK bursları-kredileri gülünç seviyelerdeyken yurt ücretlerine zam eklenmektedir. Ekonomik durumun elverişsizliği eğitim hakkını doğrudan elden almaktadır.

Bu durumda tutunmaya çalışan gençler düşük ücret karşılığında çalışmaya mecbur bırakılmaktadır. Youthall’un 2024 yılına ait “Gençlerin Beklenti ve Yönelimleri Araştırması’na göre gençlerin %70,1’i aylık 5 bin TL’nin altında bir gelirle yaşamaya çalışırken, %64,1’i ailesinden aldığı maddi destekle geçimini sağlıyor.

Geçinemeyene ise yurtdışı işaret ediliyor. Yaşam pahalı, emek ucuz, can önemsiz.

İsyan için koşullar elverişli!

*Bu makale, YDG Dergisinin 22. Sayısında ( Ekim-Kasım 2024) “İsyan” köşesinden alınmıştır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu