Eylül ayının son haftası itibariyle birçok üniversite öğretime açıldı. Bu sene üniversiteye başlayan milyonlarca öğrencinin, yüksek öğretim sürecine başlaması anlamına gelen süreç aynı zamanda bir dizi sorun ve çelişkiyle de tanışma dönemi oldu diyebiliriz.
Barınma, beslenme, ulaşım gibi bir dizi temel ihtiyacın karşılanamadığı, ekonomik krizin sonucu olarak devletin halka dayattığı yoksulluğu en derin yaşayan öğrenciler de bu sürecin ağır yüküyle karşılaşmaya devam ediyor. Artan yoksulluk, en fazla çocukların, ev emekçisi kadınların yaşamlarını olumsuz etkilerken bu süreçten en olumsuz etkilenenlerden biri de öğrenciler oldu.
Günbegün artan enflasyon asgari ücrete dahi yansımazken burs ve öğrenim kredilerinin enflasyon karşısındaki erimesi daha yoğun bir şekilde yaşanıyor. Öğrenciler açısından gelir olarak ifade edilebilecek tek kaynağın erimesi karşısında öğrenciler, ailelerinin ekonomik koşullarına yaslanmak yahut çeşitli iş kollarında güvencesiz çalışarak yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor. Bunun yanısıra kadın ve LGBTİ+ öğrencilerin yaşadığı sorunlar ise TC devletinin geçmişten bugüne koruduğu kutsal aile parolası ve iktidarın ataerkil politikalarıyla gün geçtikçe artan şiddet sarmalına dönüşmüş durumda.
Üniversitelerin açılışından bugüne geride bıraktığımız kısa zaman diliminde öğrenciler tüm bu gündemler çerçevesinde çeşitli düzeylerde eylem ve etkinlikler düzenleyerek koşullar ağırlaştıkça mücadeleye duyulan ihtiyaca binaen harekete geçti.
Yemekhanelerde ve yurtlarda % 60 -% 300 aralığında yapılan zamlar birçok öğrencinin eylemlerinin gündemi oldu. Çanakkale Üniversitesi’nde öğrenciler yemekhane zamlarına karşı eylem gerçekleştirirken birçok üniversitede öğrenciler zamlara rağmen daha fazla niteliksizleşen yemeklerin içerisinden çıkan böcekler, hijyen koşullarına uymayan gıdalar teşhir edildi. KYK yurtlarına yapılan zamlar, kredi ve burs zam oranlarının iki katını bulurken öğrencilerin barınma sorunu karşısında bulunan çözüm, yurt kontejyanlarının odalarda kalan öğrenci sayının ikiye katlanması oldu.
İki kişilik tasarlanan odalarda dört; dört kişilik tasarlanan odalardaki yatak sayısı artırılarak sekiz kişinin kalması beklenir oldu. Her gün yeni ihalelerle binlerce dönümlük kamu arazisi çeşitli şirketlere peşkeş çekilip yandaşlar zengin edilirken üniversite öğrencilerinin barınma ihtiyacına yanıt olabilecek yeni yurt inşaatları yerine varolan alan yurtlar daha niteliksiz barınma koşullarıyla kullanılmaya başlandı. Bunun yanı sıra yüz binlerce öğrenci barınacak yurt dahi bulamamaya devam ediyor. On binlerce öğrenci tarikat ve cemaat yurtlarına yönlendiriliyor. Öğrenciler açısından dört tarafının olanaksızlıklarla çevrildiği çelişki ve kaygılarının günbegün keskinleştiği bir atmosferde kendi olanaklarını yaratmanın, kazanmanın bir aracı olarak örgütlenme ve mücadele etme ihtiyacı kendisini dayatıyor.
Bu çerçevede yaşadığı çelişki ve sorunlarla doğru temelde kurulacak bir politik ilişkinin öğrenciler tarafından sahiplenilmesi mümkünken yaşanan sorunların çözümü anlamında eşit, parasız, anadilde eğitim talebinin yerine ikame edilen zamların niceliğine ve niteliğine sıkışan bir yaklaşımın yaşamın diğer alanlarındaki pahalılıkla karşılaştırıldıkça elenmesi kaçınılmaz duruyor.
Kampüslerden kadın ve LGBTİ+ların direniş sloganları yükseliyor
Yukarıda ifade ettiğimiz eylem ve etkinliklerin yanı sıra geçtiğimiz hafta iki genç kadının devletin cezasızlıkla ödüllendirdiği erkek şiddeti sonucunda katledilmesine karşı kampüslerden yükselen ses kadın ve LGBTİ+ öğrencilerin öfkesini yansıtmaktadır.
Defalarca şikayet edilen Semih Çelik isimli kadın düşmanının, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’i katletmesine karşı adeta seferberlik ruhuyla onlarca üniversitede irili ufaklı çok sayıda eylem örgütlendi. Birçok üniversitede yaşanan cinayetin sorumluları olarak devlet, iktidar, onun yargısı ve polisi hedefe alınırken kadın ve LGBTİ+ öğrencilerin ortaya koyduğu irade ciddi bir birlikteliğin ifadesi oldu. Devletin, kampüs içlerine ve önlerine yaptığı polis yığınaklarına rağmen yanyana gelen kadınlar öfkesini eyleme dönüştürmekten vazgeçmedi. Kadın özgürlük mücadelesinin haklılığına ve meşruluğuna dayanılarak örgütlenen bu eylemler genç kadın ve LGBTİ+ların birlikteliğini ortaya koyan önemli bir pratik süreç oldu.
Bu birliktelik, kadın özgürlük mücadelesi açısından umut barındırırken ataerkinin temellerini hedef alan bu eylemler çeşitli gerekçelerle hedef alınarak ortaya konulan birliktelik darbelenmek istendi. Birçok eylemde atılan “Jin Jiyan Azadi!” sloganlarının hedef alınmasıyla kampüs içerisindeki faşist oluşumlar kadın özgürlük mücadelesi yürüten örgütlerin eylem ve etkinliklere katılımı ve organize etmesi üzerinde ayrıca linç kampanyası örgütlemeye çalıştı. Bir yandan çihatçı çeteler tarafından linç kampanyalarının hedefi halıne getirilen kadın ve LGBTİ+ öğrenciler geçmişten bu yana tehditlere rağmen özne olmaya sözünü ve eylemini üretmeye devam ederken ırkçı faşist örgütlenmelerde bu süreci başka bir şekilde hedef alıp zayıflatmaya çalıştı.
İTÜ, Hacettepe gibi üniversitelerde iki genç kadının katledilmesine karşı sözünü söyleyen kadın ve LGBTİ+ların eylemlerine alternatif olarak ataerkinin, kutsal ailenin koruyucusu konumundaki çeşitli faşist grupların bulunduğu erkek öğrenciler yürüyüş gerçekleştirdi. Bu yürüyüşlerde yaşanan cinayet ve bu cinayetin sorumlularının ifade edilip teşhir ve protesto edilmezken, faşist erkek topluluğun hedefi bu cinayete ses çıkaran ve sorumlularını teşhir eden özneler oldu.
Kampüslerde bulunan faşist çetelerin kadın ve LGBTİ+ların mücadelesine karşı örgütledikleri bu süreç öğrenciler açısından erkek egemen anlayışın mücadeleyi zayıflatmaya dönük adımlarının önemli bir örneğini oluştururken gelecek açısından önemli veriler sunuyor. Devlet faşist terörüyle bastıramadığı mücadeleyi idelojik saldırılarla zayıflatmaya daha fazla ihtiyaç duyarak bu saldırıları örgütlüyor. Genç kadınların ortaya koyduğu iradeyi Kürt ulusuna yönelik ırkçı faşist politikalarına yaslanarak zayıflatmaya bu iradeyi bölmeyi hedefliyor.
Kampüslerde genç kadınların ve LGBTİ+ların ortaya koyduğu birliktelik uzunca bir dönemdir çihatçı faşist örgütlenmelerin hedefi olurken bu saldırılarla birlik bu dinamik mücadelenin bastırılmasına dönük saldırıların yoğunlaşacağını öngörebiliriz.
Kapitalizmin geleceksizlik dayatması karşısında kurtuluşunu örgütleme sorumluluğuyla karşı karşıya bulunan öğrencilerin önümüzdeki süreçte faşizmin yoğun saldırılarıyla karşılaşacağı apaçık ortada. İçinde bulunduğu ekomik sorunlar karşısında öğrencilerin birlikteliğini büyütme her alanda örgütlenmekten başka çaresi bulunmuyor. Eşit, parasız, bilimsel, cinsiyetsiz, anadilde eğitim mücadelesinin daha güçlü örgütlenmesinin temel noktası yukarıda faşist saldırılar karşısında örgütlülükleri zayıflatacak değil büyütecek bir ideolojik kararlılığa dayanmaktır.
Kürt gençlerinin ana dilde eğitim talebi kampüslerde önemli bir mücadelenin gündemi olurken faşistlerin atılan Kürtçe sloganlardan dolayı kadın ve LGBTİ+ eylemlerini hedef almasına verilecek en doğru yanıt anadilde eğitim mücadelesini büyütmektir. Faşist erkekler, kadın eylemlerini makbul bulmaz ve erkek egemen yaklaşımlarını aklamak adına kadın cinayetlerine karşı ses çıkartırken, kadın özgürlük mücadelesinin özgün kadın ve LGBTİ+ mücadelesini neden ve nasıl örgütlediğini daha fazla bilince çıkarmak bu özgün çalışmaların örgütlenmesinin gelişimine katkı sunmak gerekmektedir.
Sistemin çok yönlü ideolojik saldırıları karşısında gençlik hareketinin tarihsel deneyimlerinden yola çıkarak kararlı bir mücadelenin yürütülmesinin temel dayanağı burjuvazinin pratik ve düşün dünyasının dışına çıkmaktır. Bu çerçevede sırtımızı dayayacağımız önemli bir tarihsel birikim ve güncel süreçin haklılığımızı daha fazla kanıtladığı bir süreç bulunmaktadır aslolan gerçeklerden öğrenmek, gerçekleri gösterebilme sabrını ortaya koymaktır.