Efrîn’e yönelik işgal girişimlerin ilk startını 20 Kasım Cumartesi günü veren iktidar, bölgede yeni katliamların planlayıcısı görevini böylece üstlenmiş bulundu. Ortadoğu, emperyalistler tarafından donatılarak Suriye’de yaşayan halkların üzerinde korku salması için ortaya çıkan DAİŞ karşısında bölge halkının, özellikle YPG ve SGD güçlerinin önderliğinde gerçekleşen savunması karşısında DAİŞ bölgenin hemen hemen bütününde temizlenmiş oldu. DAİŞ’in ardından bölgede söz sahibi olma dalaşı ile birbirleriyle yarışan emperyalist güçler bölge halkının geleceği hakkında kirli pazarlıklarını kapalı kapılar ardında sürdürseler de ilerleyen süreçlerde kendi içlerinde yaşadıkları klik dalaşları ile yarattıkları krizin habercisi olmaktan da kurtulamamışlardır.
Efrîn’e yönelik başlatılan işgali salt sınır güvenliği ile tutulmayacağı, iktidarın Menbiç ile birlikte diğer bölgelerde sağlanan kazanımlar karşısında işgalci tutumların devam ettireceği konusundaki açıklamalarla açık edilmiş bulunuyor. Başlatılan işgalin ilk gününden beri bu işgalin meşru bir zemini olmadığı ve devletin yaşadığı krizleri yeni krizler yaratarak çıkması gibi yorumlar yapılsa da öznelinde bölge halkının büyüyen kazanımları karşısında bölgede tamamen diskalife kalmamak için emperyalistlerin onayını da alarak bölgeye saldırmaya başlamıştır TC faşist güçleri.
Yaşanan bu krizle birlikte iç politikada kendinden olmayan her sese saldırmayı amaç edinen AKP, bu sefer de savaş karşıtlığı üzerinde bir araya gelenleri büsbütün susturmak için tutuklamalardan, gazete sitelerini kapatmaktan da geri durmamaktır. Nitekim Başbakan B. Yıldırım’ın basını sürece uygun dizayn etmek ve kontrol altında tutmak için yaptığı toplantı ile savaş karşıtlığı haberlerin yapılmaması üzerinde durduklarını bildirmesi, içeride yükselen sesten korktukların ifadesidir. Kendi anayasasında dahi yazan 90. Maddeye göre “savaş halinde savaş propagandasının yapılmamasını” bildiren yasayı kendileri hiçe saymışken, meşru olmayan işgal girişimleri karşısında tutum belirten herkes hedef tahtasına konulmuş durumdadır.
Emeğin biriken mücadelesi
İşgal sürerken savaş faturasının işçi ve emekçilere yükleneceği şimdiden malumun ilanıdır. Her ne kadar Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek bunun aksini iddia ederek ekonomiye etkisini olacağını ama kısıtlı olacağını bildirse de yeni zamların yaşanacağını da yarım ağızla ifade etmiş bulunmaktadır. Ezilen halklara karşı yürütülen bu savaşın faturasının yine ülkedeki ezilen kesimlere kesilmesini, burjuva-feodal devlet ile halk arasında antagonist çelişkinin bir halkası olarak görmek gerekir.
Efrîn Harekatı ile gündemlerini savaş, kan ve katliam üzerinden beslenerek hareket ettirenler içten gelişen işçi hareketlenmeleri ile yeni krizlere gebe olduklarını elbette unutmamalı. Halihazırda greve çıkmaya hazırlanan 130 bin metal işçisinin grevi şimdiden hükümet tarafından “milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu” gerekçesiyle iptal edilirken işçilerin bu kararı tanımayacaklarını açıklamaları, devletin aldığı kararın patronlardan, sermayeden yana olduğunun işçi sınıfı tarafından net olarak bilindiğini gösteren ve buna müdahaleyi içeren bir adımdır. Her ne kadar Başbakan B. Yıldırım’ın “Türkiye ekonomisi ufak tefek operasyonlarla olumsuz etkilenecek bir ekonomi değildir” dese de grevlerin yasaklanması, meclis önünde maaşını alamadığı için kendini yakan işçi ve İzmir’de İşkur önünde maaşını alamadığı için soyunan işçiler ile birlikte cari açığın 50 milyar dolara yaklaşmış bulunması hükümetin söylemlerini boşa çıkartmakta, zamlarla ekonominin ne kadar “olumsuz etkilenmediği” yalanı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Şimdi metal işçilerinin grevini yasaklayanlar milli güvenlik söyleminin arkasına sığınıyor bir kez daha. 6. kez uzatılan OHAL sürecinde yasaklanan 14 grevin altında yatan gerçeğin devletin bu süreçte patron ve sermayesini koruma kaygısında olduğu görülmektedir. Dönem dönem kendileri de itiraf etse de (“Biz OHAL’i grevler olmasın diye getirdik” Cumhurbaşkanı RTE) günden güne ezilen kesimlerin yoksullaşması ve bu yoksulluğa dönük itirazları süreci egemenlerin istedikleri gibi yürütmelerine izin vermeyecektir.
Emeğin biriken mücadelesi mutlaka bir gün egemenlerin bu haksız ve kirli savaşlarının önüne geçecek ve o zaman haklı savaşların zamanı gelecektir!