DerlediklerimizGüncel

Fehim Taştekin | İran savaşı kaç para eder?

"İran petrol tesislerinin vurulması tarafları önlenemez bir savaşın içine çekebilir. Bunu gördükleri içindir ki Çin aceleyle İran’ın suçlanmasını eleştirirken Suudi Veliaht Prensi Muhammed ile görüşen Rusya lideri Vladimir Putin tarafsız ve kapsamlı soruşturma tavsiyesinde bulundu"

Cumartesi günü Suudi Arabistan petrol tesislerinin vurulması, saldırı doğrudan İran’dan gelsin ya da gelmesin Körfez’de yakılacak bir ateşin olası boyutlarıyla ilgili ‘küçük’ ama sersemletici bir gösteri sayılır. Küçükten kasıt, saldırının Suudileri şoke eden ve petrol piyasalarını sarsan boyutta olmadığı değil; İran’a askeri bir müdahale olduğu takdirde yaşanacaklarla ilgili yakıcı bir ipucu.

Saldırının sorumluluğunu, “10 insansız hava aracı (İHA) kullandık” diyen Husiler üstlendi. Suudilerin Amerikan, Fransız ve İngiliz silahlarıyla cehenneme çevirdiği Yemen’deki direniş güçleri.

BM uzmanlarına göre Husilerin elinde menzili 1500 km’yi bulan UAV-X insansız uçaklar var. “İHA ile kamikaze saldırısı bu kadar büyük bir hasara nasıl yol açtı” sorusu yanıt beklese de bunlarla teorik olarak Aramco tesisleri vurulabilir.

ABD’li yetkililer ivedilikle füzelerin İran’ın güneybatısından ateşlendiği ve insansız uçakların İran’dan havalandığı iddiasını basına servis etti. Wall Street Journal’a göre Amerikalılar Riyad’a bu bilgileri iletti fakat Suudiler, Amerikalıların yeterli kanıt sunmadığını söyledi.

Trump, “Atışa hazırız” deyip ‘ama’lı bir cümleyle pası Suudilere gönderdi:

“Suudi Arabistan’dan saldırıların sorumlusunun kim olduğuna inandığını ve hangi şartlar altında devam edeceğimizi duymayı bekliyoruz.”

Yani küresel dev, savaşın kapılarını aralayabilecek mühim bir kararı, Suudilerden gelecek iki cümleye bağlıyor: “Evet İranlılar yaptı; sen savaş biz bedeli neyse öderiz.”

Bununla Trump ABD’yi ‘paralı asker’ ya da ‘tetikçi’ konumuna sokuyor.

İran “Biz yapmadık” demekle kalmayıp İsviçre aracılığıyla ‘askeri saldırıya misilleme yapılacağı’ ve ‘misillemenin, saldırının kaynağıyla sınırlı kalmayacağı’ notunu geçti. Notun ikinci kısmı, İran’la baş etmeye kalkışanların zorlanacağı kritik nokta.

***

Trump’ın düşmanlara karşı koyma siyaseti kabaca; “ekonomik olarak çökert, savaşla tehdit et, sonra masaya çağırıp anlaş.” Adam güçlü, “Benim atom bombamın düğmesi daha büyük” diyebilecek kadar da kabadayı!

Ne var ki bu siyaset İran’da işe yaramadı ve yaramıyor.

Önceki başkanların düşük ve orta yoğunluklu ambargo ve kuşatma siyasetleri İranlıları istikametlerinden döndürmedi. 2015’te 5-1 grubunun Tahran’la yaptığı JCPOA anlaşması, İran’ın nükleer heveslerinin sınırlandırılması bakımından önemli bir başarıydı. Bu hem İran’ın şahinlerini hem de ABD’nin müdahaleci radikallerini mutsuz eden bir sonuçtu. Trump anlaşmadan tek taraflı çekilip petrol satışını sıfıra indirme, uluslararası para transfer kanallarını kapatma ve bu şekilde 82 milyonluk İran’ı felç etmeye dönük baskı stratejisiyle elbette bu ülkenin canını çok yaktı. Yine de amacına ulaşamadı.

Trump, “Anlaşmak istediklerini biliyorum” deyip duruyor. Lakin, BM Genel Kurulu sırasında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Trump’la görüşme ihtimali tartışılırken dini lider Ali Hamaney son noktayı bilmem kaçıncı kez koydu:

“Eğer ABD pişman olur ve JCPOA’ya dönerse anlaşmanın diğer taraflarıyla birlikte İran’la müzakerelere katılabilir. Aksi takdirde New York ya da başka bir yerde hiçbir düzeyde görüşme olmayacak.”

***

Baskı-uzlaşma mekaniği işlemediği gibi şimdi bütün dünya, “Suudiler için bir Amerikan misillemesi gelir mi, gelirse savaş çıkar mı” sorusuna kilitlenmiş durumda.

 

Trump’ın öteden beri yaklaşımı Orta Doğu’da para etmeyen yeni bir savaşa girilmemesi yönünde. 2003’deki işgalin ardından, “ABD, petrolün yarısını almayacaksa neden Irak’a girdi” sorusunu defalarca tekrarladı.

Hatta 2017’de dönemin Başbakanı Haydar el İbadi’yi arayıp ABD’nin kayıplarını telafi etmek için Irak petrolünden pay istedi. Suudilerle ilgili olarak da henüz başkan değilken 31 Ağustos 2014’te, “Kendi savaşlarını kendileri vermeli ya da onları ve trilyon dolarlık varlıklarını korumamız için bize tam bir servet ödemeliler” demişti. Başkanlık koltuğu da Trump’a bir ‘ağırlık’ kazandırmadı. 2018’de Kral Selman’a şunu söylediğini aktardı:

“Kral Selman’ı severim. Ancak, Kral’a, ‘Sizi biz koruyoruz, eğer biz olmazsak orada iki hafta oturamazsınız, bizim ordumuz için ödeme yapmalısınız’ dedim.”

Söğüşleme niyetini Aramco cayır cayır yanarken tekrarlıyor.

“Kimse ile savaş istemiyorum ama savaşa herkesten daha hazırız” derken eğer ABD bir şey yapacaksa Suudilerin de ödeme dahil üstleneceği çok şey olacağını söyledi.

Trump’ın tutumu tartışılırken bu kez Suudilere söz verip vermediği sorulduğunda, “Hayır, söz vermedim. Suudilerle oturup, bazı şeylere karar vermeliyiz” dedi. Ha bir de İran’a yanıtın kapsamına dair, “Orantılı olacağını” düşünüyor. Yani ateşi yaktığı gibi söndürebileceğine inanıyor. Senatör Lindsey Graham’a bakılırsa akıllarında İran’ın belini kırmak için sadece petrol tesislerini vurmak var.

***

“Savaşa karşı” ama ABD’yi Suudilerin tetikçisi yapmak için zar atıyor. Paralı asker durumuna düşmek hem Kongre’den onay almak hem de uluslararası koalisyon kurmak bakımından sıkıntılı bir durum.

Demokratların başkan adaylığı için yarışan Temsilciler Meclisi üyesi ve eski asker Tulsi Gabbard fena bombaladı:

“Trump, Suudi efendilerinden talimat bekliyor. Askeri varlığımızı Suudi Arabistan’ın komutası altına sokmak üniformalı kardeşlerime, ayrıca anayasaya ihanettir. Biz senin fahişelerin değiliz. Sen bizim pezevengimiz değilsin.”

 

Cumhuriyetçi Senatör Mitt Romney, “Suudiler adına askeri hareket büyük hata olur” uyarısını yaparken Temsilciler Meclisi’nin Demokrat üyesi David Cicilline, “Trump askeri güç kullanacaksa yetki için Kongre’ye ihtiyacı var, Suudi kraliyet ailesine değil” dedi. Demokratların önde gelen başkan aday adaylarından Senatör Bernie Sanders de, “Acımasız Suudi diktatörlüğü istedi diye Kongre sana yıkıcı bir savaş için yetki vermeyecek” diye çıkıştı. Yani Kongre “Yetki bende” diyor.

***

BM’den soruşturma ekibi isteyen Suudilerin tutumu muhtemelen gidişatı belirleyecek. Daha önce tankerleri hedef alınan Birleşik Arap Emirlikleri, İran’ı suçlamaktan kaçındı. Üstelik Tahran’la ilişkileri yumuşatma yoluna gitti. Suudiler, nükleer anlaşmadan en az İsrail kadar mutsuzdu. Amerikalılara, “İran’ın başını küçükken ezin” diyen onlardı.

Ama istedikleri asla Suudilerin İran’la savaşa girmesi değil ABD’nin onlar için savaşmasıydı. Hatta 2010’da sızdırılan bir yazışmaya göre eski Savunma Bakanı Robert Gates, Fransız Dışişleri Bakanı’na, “Suudiler bizden son Amerikan askerine kadar savaşmamızı istiyor” diye yakınmıştı.

Suudilerdeki mantık şu: Mademki aramızda ittifak sözleşmesi var o halde ABD koruma taahhüdünden neden kaçınsın? Para bizden savaş sizden.
Bu denklem 1945 yılında Kral Abdülaziz ile Başkan Franklin D. Roosevelt tarafından Süveyş’te USS Quincy gemisindeki ‘tarihi’ buluşmada kurulmuştu. İttifakın özünü petrol ve silaha karşılık güvenlik garantisi oluşturuyordu. Tabii Suudiler Büyük Orta Doğu’da CIA’in kirli işlerini ve savaşları finanse de etti. Saddam Hüseyin’in İran’a karşı savaşının baş finansörüydüler.

Körfez’in diğer ülkeleri hariç Suudilerin Saddam için harcadıkları para 30.9 milyar dolar. 1991’de Saddam’ın Kuveyt’e soktuğu Irak ordusunu çıkarmak için başlatılan Birinci Körfez Savaşı’nın faturasının dörtte birini (16 milyar dolar) de Suudiler ödedi. ABD’den onlarca yıldır alınan silahlar hariç. “Suudiler benim apartmanlarımı satın almak için 40 milyon dolar, 50 milyon dolar harcıyorlar.

Onlardan çok hoşlanıyorum” demiş bulunan emlakçı Trump, 2017’de Riyad’la 110 milyar doları acil olmak üzere toplam 490 milyar dolarlık silah anlaşması yaptı. Yine de kesmiyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu