İki yıl önce öldürülen İslam Devleti (İD) lideri Ebu Bekir el Bağdadi’den sonra halefi Ebu İbrahim El Kureyşi’nin Türkiye’nin koruyup kolladığı aynı bölgede Amerikan operasyonuyla ortadan kaldırılması, Ankara’nın bu örgüte karşı ciddiyetle mücadele ettiği savına gölge düşürüyor.
Her iki İD liderinin Hatay-Reyhanlı’da Atme’ye tepeden bakan Bükülmez karakoluna birkaç yüz metre mesafede saklanabiliyor olmasının uyandırdığı sorular bir kenara Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) operasyonda altı çizilen rolü Türkiye’yi baskı altında sokmak için yeterli.
Bağdadi, Hatay-Reyhanlı sınırına beş kilometre mesafedeki Barişa köyünde bir evde saklanıyordu. Gerçek adı Emir Muhammed Said Abdurrahman el Mevla olup Abdullah Kardaş veya Hacı Abdullah takma adıyla da anılan Kureyşi ise Barişa’nın 25 kilometre kuzeyinde Türkiye sınırına yaklaşık iki kilometre ötede üç katlı bir binada kaldığı ortaya çıktı. 3 Şubat’ta hedef alınan binanın yaklaşık 500 metre kuzeyinde Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kontrol noktası, bir kilometre kuzeyinde Türkiye’nin Afrin’e yerleştirdiği Feylak el Şam’ın kontrol noktası, iki kilometre batısında Türkiye’nin Bükülmez sınır karakolu bulunuyor.
Binanın yakınındaki Atme yüz binlerce sığınmacıya ev sahipliği yapan kamp alanı olması nedeniyle karışık bir bölge. Burası Türk askeri ve istihbarat birimlerinin HTŞ ile koordinasyon halinde bulunduğu bir bölge. Bükülmez Karakolu’ndaki askeri gözetleme kulesinden rahat izlenen Atme ve civarındaki köyler İD ve El Kaide gibi cihadi örgütlerin rahat barınabildikleri yer haline geldi. Bağdadi gibi Kureyşi’nin de örgütü “kuryeler ağı” ile yönettiği istihbaratı dikkate alındığında bu hareketliliğin gözden kaçması “sorumluluk” ile izah edilebilecek bir durum değil.
Kureyşi’ye yönelik operasyon İD’in Hasake’de üç binin üzerinde örgüt üyesinin tutulduğu hapishaneye düzenlediği baskının ardından geldi. Kürtler günlerdir baskını düzenleyen İD üyelerinin Türkiye’nin Barış Pınarı Harâketı ile kontrol ettiği Rasulayn (Serê Kaniyê) ve Tel Abyad’dan (Grê Sipî) sızdığı iddiasını gündemde tutuyor. Rasulayn ve Tel Abyad’da kontrolü Türk ordusu ve yedeğindeki Suriye Ulusal Ordusu bileşenleri sağlıyor. SDG’nin kontrolünün başladığı M-4 yolundan Haseke’ye kadar en az 55 kilometrelik mesafede Kürtlerin tuttuğu çok sayıda kontrol noktasının olması nedeniyle bu suçlama ispatlanmaya muhtaç.
Ancak eş zamanlı olarak Türkiye’nin SDG ile temas noktalarına yönelik artan saldırıları, militanlar ister kuzeyden ister DeyriZor taraflarından sızmış olsunlar İD’in işini kolaylaştırıyor. Türkiye Fırat’ın doğusunda Tel Temir, Ayn İsa ve Kobani, Fırat’ın batısında Menbic ve Tel Rıfat’ta Kürtlerin bulunduğu mevzileri ateş altında tutmakla kalmayıp insansız hava araçlarıyla “suikast” operasyonları düzenliyor.
Bu durum Türkiye’nin İD’in önünü açtığına dair algıyı güçlendiriyor. İD liderlerinin Türkiye-Suriye sınırlarını kullanabilecekleri en yakın noktalarda saklandığı gerçeği de Kureyşi ile birlikte ikinci kez teyit edildi. Ayrıca Kureyşi’ye karşı operasyonda SDG’nin rol alması, Ankara’nın düştüğü durumu daha da savunulamaz hale getiriyor.
Beyaz Saray’daki özel brifingde SDG’nin rolü için “SDG birinci dereceden önemli. Bunların hiçbirini onlarsız yapamayız” denildi. Başkan Joe Biden da SDG’nin “hayati ortaklığını” takdir ederken Kureyşi’nin Haseke baskınının planlamasında doğrudan yer aldığını söyledi.
SDG Basın Merkezi de Türkiye’yi iğneleme fırsatını kaçırmadı: “Bağdadi 2019’da İdlib’de öldürüldü. İkinci lider Abdullah Kardaş İdlib/Afrin arasındaki bölgede öldürüldü. Sadece 200 metre uzaktaki üç Türk askeri üssünün arasında korunuyordu. Türkiye’nin Kuzey Suriye bölgelerini DEAŞ (İD) liderleri için güvenli bölge haline getirdiğine dair herhangi bir şüphe var mı?” SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani de Biden’a teşekkür ederek “Güçlü ortaklığımızla DAİŞ’i (İD) bir kez daha kalbinden vurduk. DAİŞ’in Hesekê saldırısında şehit düşen 121 kişi nur içinde yatsın” dedi.
Sonuç itibarıyla ABD, Türkiye’nin burnunun dibinde bir hedefe NATO’daki müttefikiyle değil Ankara’nın düşman bellediği SDG’nin desteğiyle gitti. Bağdadi’yi ele veren istihbarat da Türkiye’den değil SDG’nin yerel ağlarından gelmişti.
İD liderlerinin sınıra bu kadar yaklaşması Türkiye-Suriye sınırındaki geçiş yollarının hâlâ işlediğine de işaret ediyor. Tel Afer’e bağlı Mahalabiyah köyünde doğan, Türkçe konuşabilen ama Türkmen, Arap ya da Türkleşmiş Arap olduğu yönünde farklı rivayetler bulunan Kureyşi’nin örgüt içinde etkili Tel Aferli diğer üyeler gibi Türkmen bağları sayesinde Türkiye’den kanallar bulduğu öngörüsü kolayca yadsınamaz.
İD’in Türkiye’yi Irak ve Suriye’den çekilirken diğer komşu ülkelerle kıyaslayamayacak ölçüde güvenli bir alan olarak gördüğü de sır değil. Son olarak İD’in “Türkiye Vilayeti” sorumlusu olduğu iddia edilen Kasım Güler’in medyaya sızan ifadelerinde Bağdadi’nin öldürülmeden kısa süre önce örgütün yapılanmasını Türkiye’ye taşıma kararından bahsederken altı kentte silah gömdüğü bilgisini paylaştı.
Geçen haziranda Suriye sınırında yakalanan Güler’in DW Türkçe’de yayımlanan ifadelerine göre İD, toprak hakimiyetini kaybetmesinin ardından Türkiye’de örgütlenme kararı çerçevesinde Mersin, Adana, Osmaniye ve Hatay’da “dağ projesi” adı verilen bir plan hazırladı. Bu plan, örgütü Amanos gibi dağlık bölgelerde çiftlik evlerine taşıyarak işleri Türkiye’den yürütme amacı taşıyordu. “Türkiye Vilayeti Valilik Ofisi” de Adana veya Osmaniye’de kiralanacak çiftlikte olacaktı. Çiftlik evler Avrupa’dan gelenler için silah eğitimi için de kullanılacaktı. Bu amaçla Mustafa Balı’nın sorumluluğunda Al Bab tarafından kaçakçılar aracılığıyla Türkiye’ye silahlar sokuldu. Kaleşnikof, RPG roketatar, bixi, uzi marka tabanca, susturucu ve mühimmattan oluşan cephaneler İstanbul, İzmir, Mersin, Denizli, Van ve Adana’da belirlenen yerlere gömüldü.
Örgütün Türkiye sorumlusu Nusret Yılmaz döneminde hazırlanan proje onun halefi Mustafa Dokumacı zamanında hayata geçirildi. Fakat sorumlu kişilerin yakalanması üzerine öngörülen dağ evleri kurulamadı. 12 ilde örgütlenen gruplarla irtibatı sağlayan kişi 2020’de Adana’da tutuklanan Mahmut Özden idi. Güler İD’le irtibatlı grupları şöyle sıraladı: Adana’da Ebu Yusuf Grubu, Mahmut Özden Grubu, Tarsus Grubu, Dörtyol Grubu, Osmaniye Grubu, Antep Grubu, Urfa Cemaati Grubu, Elazığ Grubu, Antalya Grubu, Ramazan Oral Grubu, Kayseri Grubu, Ebu Eymen Grubu, Yamaçlı Grubu, Selahattin Grubu, Kebapçı Ali Hacı Grubu, Diş Doktoru Ebu Hamza Grubu, Kiremithane Grubu, Adıyaman’da İbn-i Adem Grubu, Konya’da Ebu Emir Grubu, Müteahhit Grubu, Hüseyin Orakçı Grubu, Ali Mücahit Orakçı Grubu, Bilal Özbuğday Grubu, Malatya’da Bıçakcı Salih Grubu, Ankara’da emlakçı Abdulkerim Grubu, Ebu Mervan kod adlı Alpaslan Grubu, İstanbul’da Siverek Grubu.
Güler ayrıca CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu bazı isimleri hedef alan saldırı planlarından da bahsediyor.
İD, Türkiye’yi neden tercih ediyor? Sebepler aşağı yukarı belli: Hükümet başından itibaren bu örgütü özellikle Suriye’de özerklik inşa eden Kürtlere karşı kullanışlı gördü. Buna bağlı olarak İD’e karşı politikalarda ciddi tutarsızlıklar var.
İD üyeleri farklı kentlerde kolayca barınabiliyor, kuyumcu ve döviz büroları üzerinden para transferi yapabiliyor. Özellikle kadın ve çocuklar için güvenli bir sığınak. Güvenlik birimleri ve adli makamlar siyasi etki altında genel olarak İslamcı örgütlere hoşgörülü ve esnek davranıyor.
Şüphe üzerine yakalanan örgüt üyeleri Türkiye sınırları dışında işlenen suçlardan yargılamıyor. Suçlamalarla ilgili etkili kovuşturma yapılmıyor. Tutuklananlar delil yetersizliği gibi gerekçelerle “denetimli serbestlik” ile bırakılıyor ya da “etkin pişmanlık” uygulamasıyla çok az ceza alır kurtuluyor.
Suriye ve Irak’a girip çıkmakta fazla zorlandıkları söylenemez. Şengal’de kaçırdıkları Ezidileri Türkiye’ye getirdiklerine dair örnekler de ortaya çıktı. Hatta Ezidi çocukları “derin internet” denilen sanal köle pazarında satmaya çalışırken yakalananlar oldu.
Bütün bunlar Ankara’nın İD’e karşı mücadelesinde kara deliklere işaret ediyor. Kureyşi’nin sınırdan birkaç yüz metre ötede barınabilmesi de Ankara’nın esneklik ve laçkalıkla malul çelişkili siyasetinden ayrı düşünülemez. (10.02.2022, Al Monitor)