İngiltere genel seçimlerinin sonuçları bir sürpriz oldu; bir de ironi var!
Sürpriz: Muhafazakâr Parti “Brexit’i halledelim sonra işimize bakalım” sloganıyla yürüttüğü seçim kampanyasıyla Kuzey İngiltere, Galler ve Midlands bölgelerinde, 1930’lardan beri yalnızca İşçi Partisi’ne oy vermiş enerji, maden, imalat sanayi sektörlerindeki işçilerinin büyük kesiminin oylarını almayı başardı; mecliste 80 iskemleli bir çoğunluk elde etti.
İroni: Muhafazakâr Parti’nin seçimlerden sonra açıklamaya başladığı ekonomik program, ilginç bir biçimde, İşçi Partisi’nin “kemer sıkmaya son” temalı, neo-liberal modele son vermeyi amaçlayan ekonomik programına çok benziyor. Kısacası, Muhafazakâr Parti, İngiltere’nin siyasetini, İşçi Partisi’nin hem oy tabanından, hem de ekonomik programından aldıklarıyla değiştirmeye başlıyor.
Yeni siyasi manzara
Böylece. Wall Street Journal’a göre, “ABD ve Avrupa’da mavi yakalı işçilerin geleneksel partilerini terk ederek sağa kayma süreci” İngiltere’yi de etkisi altına alıyor. “Trump’ın yanı sıra Boris Johnson, ‘Reagan – Thatcher muhafazakârlığını’ yeniden tanımlıyor.”
İngiltere’de yeni Muhafazakâr hükümet, “mavi yakalı” işçilerin desteğini konsolide ederek Wall Street Journal’ın betimlediği siyasi manzarayı kalıcılaştırmak için hemen kolları sıvadı: Johnson kendisine oy vermiş olan işçi sınıfı kesimlerinin yaşadığı bölgeleri ziyaret ederek “şükranlarını” ifade etti ve düş kırıklığı yaratmamaya söz verdi.
Ertesi gün, bu bölgeleri canlandıracak altyapı yatırımlarına 100 milyar sterlin ayrıldığı, “anlaşmasız Brexit” olasılığını dışlamayan bir hızlı pazarlık sürecinin başlayacağı açıklandı.
Ulusal Sağlık Hizmetleri servisine de yılda ek olarak 33.9 milyar sterlin ayrılacak. Yeni hükümet, neo-liberalizmin denk bütçe düşüncesini terk ediyor, yatırım amaçlı borçlanmaktan kaçınmayacağını vurguluyor.
Johnson (ve başdanışmanı Cummings) amaçladığı “büyük dönüşüm” açısından bu yeni oy tabanının sadakatine çok büyük önem veriyor, onların ekonomik gereksinimlerine, ulusalcı, yerlici kültürel arzularını karşılayarak desteklerini kalıcılaştırmayı amaçlıyor.
Büyük dönüşüm
“Büyük dönüşüm” yalnızca ekonomik model ile sınırlı değil. Daha da önemlisi, devletin yapısının merkezileştirilmesi, yürütmenin güçlendirilmesi amaçlanıyor.
Bu bağlamda, bakanlıklarda da önemli değişiklikler söz konusu. Dış Ticaret Bakanlığı’nı da içine alacak yeni bir süper bakanlık, “İş (Business) Bakanlığı” kurulacak. Uluslararası Gelişme Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı’na bağlanıyor. Avrupa Birliği ile ilgili bakanlıklar kapatılıyor.
Muhafazakâr Parti’nin bu başarısının arkasındaki önemli beyin olan Dominic Cummings, yaklaşık 5-6 yıldır kişisel bloğunda devlet bürokrasinin hantallığından, cahilliğinden, yenilikler karşındaki direncinden yakınıyordu. Şimdi Johnson hükümetinin, devlet bürokrasisini Cummings’in önerileri doğrultusunda, elden geçirmeye hazırlandığı anlaşılıyor.
Böylece hükümetin, güçler ayrılığını yürütmeden yana yeniden düzenleme projesinin bir parçası olarak “devletin” hükümet karşında göreli bağımsızlığının azalacağı, hükümetlere kendi kadrolarını da beraberlerinde getirme (kadrolaşma) olanağının sağlanacağı anlaşılıyor.
Böylece, Kraliçe Victoria döneminden bu yana rejimin sürekliliğini güvence altına alan “ikili (pratik/bürokratik ve seçilmiş) yönetim” modeli, seçimle gelen hükümetlere rejim değiştirme olanağı verebilecek biçimde geride kalmaya başlıyor.
Kimi zaman hükümetlerin kararlarını sorgulayarak yürütmeyi yavaşlatan Lortlar Kamarası’nın ve daha da önemlisi yargının yetkilerini yeniden düzenlemesi de gündemde.
Ceza yasasında “teröristlere” yönelik cezaların ağırlaştırılması, sendikalar yasasında, grev hakkının, grev sırasında asgari bir hizmetin sunulmasını mecburi kılacak biçimde daraltılması da gündemde.
Kimi gözlemciler, bu yeniden yapılandırma sürecinde BBC ve Kanal 4 gibi görece bağımsız haber kanalları üzerindeki baskının daha da artacağını düşünüyor.
Böylece, bir demokratik ülkede daha, “sağ popülist” bir liderlik yürütmeyi güçlendirmeye, yargıyı, medyayı disiplin altına almaya başlıyor.
(Cumhuriyet.19 Aralık 2019)