DerlediklerimizGüncel

EREN KESKİN | Geç kalmış bir yazı

Fatih Altaylı benim için her şeyden önce bir kadın düşmanıdır.

Geçtiğimiz hafta Kemal Kılıçdaroğlu’nun Fatih Altaylı hakkında söylediği ve bence çoğu doğru olan sert sözleri kamuoyuna yansıdığında, çok fazla insan beni aradı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun benden söz ettiğini söylediler. Çok şaşırdım. Kemal Kılıçdaroğlu, neden benden söz etsin?

Daha sonra Kılıçdaroğlu’nun yazdığı metne baktığımda benden değil de bir “hanımdan” söz edilmiş. Fatih Altaylı’nın, İnsan Hakları Derneği’nden bir hanıma hakarette, tacizde bulunduğunu yazmış Kılıçdaroğlu. O “bir hanım” benim ve ben çok uzun yıllar bu konuda hiçbir şey yazmadım ama Fatih Altaylı’ya “muhalif”, “demokrat” yakıştırmalarının yapıldığı bu günlerde Fatih Altaylı ile ilgili yaşadıklarımı bir kez de burada anlatmak istedim.

2002 yılıydı, Almanya’da kadına yönelik şiddet konulu bir konferansa davet edilmiştim. Benim konum devlet kaynaklı cinsel işkenceydi ve konuşmacılardan biri de İstanbul Üniversitesi Kadın Hakları Merkezi’nden Prof. Necla Arat’tı. Ben konuşmamda, 90’lı yıllarda, Kürdistan’da, kadına yönelik cinsel işkencenin bir devlet politikası olarak uygulandığını anlatıyordum. Konuşmam sırasında şunu söyledim:

‘Birçok kadın, yaşadığı cinsel işkenceyi anlatmıyor, çünkü utanıyor, korkuyor, yalnızlaşmaktan tedirginlik duyuyor. Birçok nedenle açıklamıyor, açıklayan ve suç duyurusunda bulunmayı kabul eden kadınlar da polisler hakkında daha rahat suç duyurusunda bulunuyorlar. Militarizmin bu kadar güçlü yaşandığı bir coğrafyada, askerleri şikayet etmek çok kolay olmuyor ama bölgede kadına yönelik cinsel işkence faili söz konusu olduğunda, askerlerin sayısı polislerden daha fazla.’ Söylediğim şey buydu aslında.

Sözlerimin içinde Fatih Altaylı’nın dediği gibi -Türk askeri tecavüzcüdür- gibi bir cümle tabii ki yoktu. Ama benim bu konuşmayı yaptığım sırada kendisini feminist olarak tanımlayan Necla Arat birdenbire ayağa kalkarak “Ben askerime laf söyletmem!” diye bağırdı. Bunun üzerine, konuşma yaptığımız salon birbirine girdi, panel sona ermek zorunda kaldı. Ben ertesi gün Türkiye’ye döndüm. Uçaktan indiğimde korkunç bir gazeteci kalabalığının bize doğru geldiğini gördüm.

Benim önümde, aynı uçakta olduğumuz ve burun ameliyatı olmuş bir kadın şarkıcı vardı. Ben gelenlerin paparazziler olduğunu düşünüp, şarkıcı kadınla konuşacaklarını düşünürken, kadın önümden geçti gitti, bütün gazeteciler beni durdurdular. “Siz Türk askerine hakaret mi ettiniz Eren Hanım? Türk askerine tecavüzcü mü dediniz? Siz Kürdistan mı dediniz?” diye, bir soru bombardımanı altında kaldım. Bu soruların neden sorulduğunu bilmediğimi, daha sonra açıklama yapacağımı söyleyerek oradan ayrıldım.

Bir sonraki gün Hürriyet gazetesinde 8 sütuna manşet bir haber gördüm, Türk ordusuna tecavüzcü dedi, diye. Ofise geldiğimde de bir arkadaş aradı ve Fatih Altaylı’nın benim hakkımda, Radyo D’de, cinsel taciz içeren söylemlerde bulunduğunu anlattı. Ve aynı gün Genelkurmay Başkanı ve Necla Arat’ın benim hakkımda suç duyurusu yaptıklarını öğrendim. Aslında benim hakkımda organize bir suçlama olduğunu da böylece anlamış oldum.

Fatih Altaylı’nın yaptığı konuşmayı dinledikten sonra, konuşmanın korkunçluğu karşısında şaşırdım. Aslında Fatih Altaylı’yı tanıyordum, nasıl bir insan olduğunu biliyordum ama bu kadar açık bir söylemde bulunması bana son derece akıl dışı gelmişti. Tabii hemen suç duyurusunda bulundum, tazminat davası açtım. Ancak bütün yaşananlar tabii ki bununla kalmadı. Benim hakkımda Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde, Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı suç duyurusu üzerine dava açıldı.

Dava önemli değildi, zaten çok fazla davadan yargılanıyordum ancak Fatih Altaylı’nın yaptığı haber nedeniyle ben, aylarca, sürekli tehdit edildim, sokağa yalnız çıkamadım, hep arkadaşlarım yanımda oldular. Tehdit almadığım bir gün bile olmadı. Kürdistan kavramını kullandığım için bir başka dava daha açıldı hakkımda. Yargılandım, ceza aldım. Aldığım tehditlerin yanında ve uğradığım haksızlığın yanında bir de hakkımda açılan davalarla uğraştım.

Bu nedenle almış olduğum ceza nedeniyle bir yıl meslekten yasaklandım. Fatih Altaylı ise yaşamına olduğu gibi devam etti. Benim bir kadın olarak onun yaptığı yanlış haber sonrasında hem tehdide ve şiddete maruz kalmam, hem de hayatımı ölüm tehditleriyle sürekli bir tedirginlik içinde geçirmem belki de toplumun çok büyük bir bölümü için önemli değildi. Hatta bazıları için “hak edilmiş” bir durumdu.

Açtığım tazminat davası sonucunda Fatih Altaylı 500 lira tazminata mahkum edildi. Bu tabii ki çok gülünç bir rakamdı ama esas, asıl olan yaptığımız suç duyurusu sonrası açılan ceza davasında, kadın olan hakimin bana karşı sert yaklaşıp, Fatih Altaylı’yı koruyan tutumuydu ilginç olan.

Sonuçta Fatih Altaylı sadece para cezasına mahkum edildi.

İşte tam da bu günlerde çok da konuşmak istemediğim bir konuyu yeniden gündeme getiren ilginç bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Ben bu coğrafyada gerçek muhalefetin sadece resmi ideolojiyi eleştirmekle olabileceğine inanıyorum.

Her zaman söylediğim gibi aralarındaki her türlü kavgaya, çıkar çatışmasına rağmen kişisel olarak görüşüm Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel ya da Fatih Altaylı aynı taraftadırlar. Fatih Altaylı, kim güçlü ise her zaman onun tarafındadır. Esas olarak da bu coğrafyada güçlü olan her zaman gerçek ve kendisini derinlerde gizleyen çekirdek devlet yapısı olduğu için her zaman Fatih Altaylı o gerçek devletin yanındadır.

Bu nedenle bir kez daha Fatih Altaylı’ya muhalefet, muhalif ya da demokrat kimliği yakıştıranlara hatırlatmak için bu yazıyı yazma gereğini hissettim. Fatih Altaylı benim için her şeyden önce bir kadın düşmanıdır.

(Yeni Yaşam. 21 Ağustos 2024)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu