Makaleler

Erdoğan’ın kuduz saldırganlığı ve MİT TIR’ları

Adeta Türkiye’nin bir iç politikasına dönüşen Suriye sorunu; Türkiye’nin Suriye’deki batak pozisyonu ile birlikte iç politikada AKP açısından ciddi bir krize dönüşmektedir. Bilim ve politika Uzmanı Günter Seufert: Tunus, Libya’nın Libya ve Mısır’daki rejim değişikliklerinin ardından Türkiye, Esad rejiminin devrilmesinin belki 2-3 ay süreceğinden yola çıktı. Ancak ABD’deki başkanlık seçimleri ve genel savaş yoğunluğu, AB’nin de dış politikada ortak bir konseptin olmaması nedeniyle Batı’dan güçlü bir destek gelmeyeceği belli olunca, ne kadar ileri gittiğini, nasıl bir çıkmaz sokağa girdiğini o zaman anladı” (10 Nisan 2015/Gabriele Ohl-Fuad Avad-D.Jones)

Emperyalistlerin ve onun yerli uşaklarının Suriye batağında yaşadıkları çıkmaz, iç politikada sarsıcılığını uzun süredir kimi parametrelerle göstermektedir. İç politikada istikrarı sağlayamayan, cari açığı giderek büyüyen, sosyal alanda artık bekasını dolduracak argümana sarılamayan Türkiye’nin, dış politikada bu kadar aktif tutumu kendi ayakları ile darağacına yürüyen bir tablo çizdi.

Özellikle derleme bir yapılanma olarak AKP’nin kendi kadro ve ekipmanını doldurmasının ardından muhalifine darbeci, paydaşına paralel ve Türkiye halklarına ise düşman olarak yönelişi sadece arş-ı değil sınırları da aşarak bugün Ortadoğu’da halkların gözünde de tiksindirici bir tiplemeye dönüşmüştür.  

Osmanlı tahayyülü ile halifelik düşüncelerine başkanlık tanımlamaları getiren Erdoğan’ın seçimler sürecindeki performansı adeta bu zamana kadarki performanslarına dudak uçuklattı. Öyle ki “Amr İbnul As kafasıyla” miting alanlarında Kuran-ı Kerim sallayarak yaşadığı çıkmazı bu şekilde gidermeye çalışan Erdoğan, seçim meydanlarında Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı’nın peygamber tarafından müjdelendiğini iddia eden nasîbileri (yüceltici)  göreve çağırdı.

Ortadoğu politikasının kendi elinde nasıl bir şiddetle patlayacağını Kobanê zaferi ile anlayan ve son umut olarak donattığı tekfircilerin Kalamun mağlubiyeti TC açısından ciddi bir sona gelindiğini gösterdi.

Tekfircilerin ilacı havan mermileri

AKP tarafından “Türkmenlere ilaç gönderiliyordu” denilerek gizlenen ve kamuoyunun gayet iyi bildiği MİT TIR’ları, MİT’e getirilen sınırsız yetki ile gizlendi ve korundu. Ancak gelinen aşamada cumhuriyet TV’nin yayınladığı video ile TIR’ların mühimmat yüklü olduğu gerçeğini ispatladı. Yolsuzluk operasyonunda kurumları hizaya getirerek tıkandığı yargı yolunda AKP bu süreçte daha farklı bir suçla karşı karşıyadır. Halk kitlelerine karşı suç işleme timinin bu seferki açığa çıkan suçu hiçte küçümsenecek bir süreç değildir. Bu materyallerin ortaya çıkışı devlet içinde kliklerin savaşının şiddetini göstermektedir.

Hiç kuşkusuz bu veriler uluslar arası alanda TC için ciddi bir krizi işaret etmektedir. Zira bir savaş suçu için yeterli delil olan bu görüntüler Türkiye’nin mahkûmiyetini derinleştirecek bir niteliğe sahiptir. Erdoğan’ın New York Times, BBC ve Cumhuriyet’ yönelik tehditleri uluslararası alanda oluşma ihtimali yüksek bir mahkumiyetin emaresidir. Can Dündar’a ilişkin “bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” şeklindeki tehdidi, iki müebbet ve 42 yıllık açmış olduğu ajanlık davası açık biçimde bir kuduz saldırganlığıdır.

ABD’nin Türkiye ayarı

MİT TIR’ları ile gerilen ortamın tartışmaları Erdoğan ve Dündar üzerinden yürümektedir. Ancak bu tartışmaları Erdoğan’ın basına dönük akreditasyonundan da anlayacağımız üzere, AKP’nin üst yapı kurumlarında örgütlenme süreci ve çatışmaları olarak okuyabiliriz. Tüm bu alanları hizaya getirmek için tüm gayretini ortaya koyan, hizaya koyamadığına komplolarla saldıran AKP gelinen aşamada da Can Dündar üzerinden tüm basın kuruluşlarına bir mesaj vermeye çalışmaktadır. “Bu açıktan bir ajanlık faaliyetidir” şeklinde açıklama yaparak korku dağları yaratan AKP kendi korkusunun bir tezahürünü bu saldırganlığının boyutu ile göstermektedir.

Ancak bu tablo Erdoğan ile bir basın kuruluşunun arasında yaşanan tartışmadan öte kendi içinde fırtınaları barındıran bir içeriğe sahiptir.

Ansis ve Sagex isimli petrol analiz şirketlerinin ABD ve İngiliz istihbaratı ile Suriye’de savaşın zemini hazırladığı yönlü kamuoyunda yayınlanan bilgilerin ardından Oslo’da Suriye Cumhurbaşkanlığı siyasi temsilcisi Bouthaine Chaabane ile görüşen ABD’li yetkililer ve Eski başkan Jimmy Carter, Suriye’nin Uluslararası Adalet Divanı’na gitmemesi için çeşitli vaatlerde bulunmuştu. Bu görüşmelerin ardından ABD’nin Suriye’ye ilişkin değişen taktikleri ilk olarak Fransa’nın IŞİD’e dönük hava harekâtından çekilmesi şeklinde yansıdı. Devamında ise çok yakın zamanda Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar’ işbirliği olarak kendini gösterdi. 

Türkiye’nin Suudi Arabistan ile ilişkilerinden rahatsız olan ABD, bu süreci oldukça dikkatli bir şekilde yürütmektedir. 27 Haziran 1987’da Nicaragua’daki Contra örgütüne lojistik destek, silah temin etmek ve eğitim vermek yollarıyla Nicaragua hükümetini düşürmeye çalışarak, “başka devletlere müdahale etmeme” ilkesini açıkça ihlal eden ABD, ağır bir tazminata mahkum kalmıştı. Bu kapsamda da bölgesel müttefiklerini bir şekilde hizaya getirmenin derdindedir. ABD’nin İran ile yürüyen ilişkileri ve gelecekteki planlarının  oluşturulan Suni blok tarafından bir şekilde tepkiyle karşılanması ve ABD’ye rağmen bölgede adımların atılması Türkiye’nin bu sürece kadar olan bütün ilişkilerini derinden sarsmaktadır. Yakın zamanda ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf,  Irak Kürdistanı petrolünün Türkiye’den uluslararası piyasaya sevkiyatına başlanmasıyla ilgili olarak, Irak’ta “taraflar anlaşmaya varmadan kimsenin adım atmaması gerekiyor”(05.06.2015) demesine rağmen Türkiye’nin bu durumu ciddiye almadığı bir gerçektir. Tamda böylesi bir süreçte ortaya çıkan MİT TIR’ları TC’nin kendi içindeki dalaşından öte aynı zamanda emperyalist politikaları doğrudan etkilediği için kendi içinde bir muhasebesi ve dizaynı bulunaktadır. Savaşın komplocusu ve kuramcısı olarak ABD MİT TIR’ları karşısındaki rahatlığı ve Erdoğan’da basın özgürlüğü dersi dikkat çekicidir. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu