EmekGüncel

EMEK | Tarımdaki Kriz, Yalan Perdesiyle Örtülmüyor

"Tarımsal alanın sorunları kapitalist sermaye birikim rejiminin yapısal sorununun ürünü olan krizlerdir. Özcesi, sistemin öz krizidir. Üretim ilişki biçimi değişmediği müddetçe bu sorunlar çözüme kavuşamaz"

Seçimlere sayılı günler kala AKP’li bakanlar, televizyon ekranlarına çıkıp halka alenen yalan söylemekten çekinmiyorlar.

AKP’nin seçim beyannamesinin açıklandığı toplantıda gazetecilere konuşan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi; “Şu an çiftçilerimizin durumu gayet iyi, güzel paralar kazanıyorlar. Ekonomik olarak iyi durumdalar, bir çiftçinin şikâyet ettiğini duymadım” diyerek tarımda yaşanan sorunları yok saymıştır.

Tarım Bakanı, çiftçilerin ekonomik olarak iyi durumda olduğunu, güzel paralar kazandığını söylüyor olsa da gerçekler Bakan Vahit Kirişçi’nin tam tersini söylüyor.

Bakanın, çiftçiler “güzel paralar kazanıyor” sözünü yine bir devlet kurumu olan TÜİK verileri yalanlıyor. “Güzel para” kazandığı iddia edilen çiftçilerin bankacılık sektörüne olan borcu (2023) Şubat ayında bir önceki aya göre 141 milyar lira artarak 363.4 milyar liraya yükselmiştir. Çiftçilerin bankalara olan kredi borcu Eylül 2022’de 261 milyar lira iken Şubat 2023’te yaklaşık yüz milyar lira artarak 363 milyar liraya yükselmiş olması köylülerin nasıl bir borç yükünün altında olduğunu gösteriyor. Para kazanan çiftçinin bankalara bu denli yüksek miktarda borcu olmaz. Köylüler ürünlerinden para kazanamadığı, emeğinin karşılığını alamadığı için bankalara (ve Tarım Kredi Kooperatifi’ne, tüccara-tefeciye) borçlanıyor, yüksek girdi maliyeti nedeniyle ve de üretim faaliyetinde kopmamak için sürekli bankalara borçlanıyorlar. Çiftçi, bağını, bahçesini, tarlasını, toprağını, traktörünü vb. tarım araçlarını kredi karşılığı ipotek ettirerek varlığını sürdürmeye çalışırken Tarım Bakanı “şikâyet eden bir çiftçi duymadım” diyebiliyor. Halkın deyimiyle görmek istemeyenden daha kör, duymak istemeyenden daha sağır olunmaz!

Bu ülkede bir bakanın özellikle de Tarım Bakanı’nın bu sözleri söyleyebilmesi için hiçbir şekilde çiftçilerin, köylülerin içine girmemiş olması gerekir. Ülke kırsalı borç batağı içinde kıvranırken “güzel para” kazananlar elbette var ama o paraları kazananlar çiftçiler, küçük üreticiler değil. Tarım Bakanı, para kazananları karıştırmıştır, zira tarım-gıda sektöründe para kazananlar bir avuç uluslararası tekeller ve komprador şirketlerdir. Büyük gıda-tarım şirketleri (ve zincir marketler), milyonlarca tarım emekçisinin alınteri üzerinden ceplerini doldurmaktadır. Kasaları para ile dolduran bu sermaye sınıfı, bakanın dediği gibi “güzel paralar kazanıyor, ekonomik olarak iyi durumda

Ağızlarının her açılışında yalandan başka bir şey dökülmeyen iktidar sahipleri o denli fütursuz olabiliyor ki; açlığın, yoksulluğun sebebi olarak halkı gösterebiliyorlar. Halkın temel gıda ürünlerinin erişiminde yaşadığı sorunlar sefalet aşamasına yaklaşmaya başlamıştır. Gıda ürünlerinin fiyatı günden güne artmaktadır. Bu ürünlerin bu denli pahalı olmasının nedeni 1980’de başlayan neo-liberal politikaların AKP tarafından tarımsal alanda harfiyen uygulanmasıdır. “Tarım, günümüzde uluslararası sermayenin birikim yapmak için kullandığı alanlardan biridir. Uluslararası sermaye tarıma üretici, mali ve ticari sermaye biçimlerinde; bazen yerel devlet mekanizmalarını kullanarak kırsal kalkınma projeleri, üretici kredisi, ihracatçı girdi üreticisi ve/veya dağıtıcısı olarak ya üretimi doğrudan ya da dolaylı olarak örgütleyen bir öğe olarak girmektedir. Sermaye doğrudan tarımda üretim yapmasa bile, girdi ve ürün fiyatlarını kontrol mekanizmaları aracılığıyla, dolaylı olarak üreticilerin hangi ürünü, nasıl ve ne kadar üretmesi gerektiğini belirleyebilmektedir. (Aydın, 2001)” (N.Oral, Türkiye’de Tarımun Ekonomi Politiği, 1923-2013)

1980 sonrası uygulamaya sokulan 24 Ocak kararları, Türkiye kırsal alanı için tarihi bir milat noktası olmuştur. Uluslararası sermaye, hükümetler aracılığıyla tarım sektöründe parça parça nüfusunu artırmış ve ithalat-ihracatına, üretimin ilk basamağı olan tohumdan gübreye, zirai ilaçlama ne kadar tüm üretim girdilerine, mali ve ticari sermayeye varana kadar tarımsal üretim alanının bütün aşamalarına hakim olmuştur.

Bugün bakanlık tarafından veya doğrudan şirketler tarafından yapılan “kırsal kalkınma projeleri”, uluslararası tekellerin piyasaya yönelik ihtiyaçlarını hesaplanarak belirleniyor, yapılıyor. Örneğin Karadeniz Bölgesi, dünya fındık üretiminin merkezi konumunda olmasına rağmen Karadeniz köylerindeki fındık bahçelerinin verimliliğinin artırılması için proje çalışmaları doğrudan İtalyan Gıda devi Ferrero şirketi tarafından yapılıyor. Antep Fıstığı’ın verimliğinin artırılması için bankalar köylülere proje hazırlıyor veya patateste zincir marketler, cips şirketleri vs. benzer projeler yapıp köylülere veriyor…

Yalan perdesini halk aralayacak

2000 sonrası AKP ile hız kazanan tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi ve çıkartılan tarım kanunları, ülke kırsalını adeta uluslararası tekellerin arka bahçesi haline getirmiştir. Tohum, gübre, zirai ilaç vb. gibi temel tarımsal girdiler KİT’lerin özelleştirilmesiyle birlikte şirketlerin kontrolüne geçtiğinden girdi fiyatlarını da şirketler belirlemeye, yönlendirmeye başlamış oldu. Diğer yandan 1980’lerde önü açılan tarımsal ithalat özelleştirmelerin etkisiyle üretim araçlarından doğrudan tarım-gıda ürünlerine varana kadar yaygınlaşmış tarım sektörünün birçok kaleminde ihracattayken ithalatçı olunmuş bu da gıda fiyatını dolaysız etkilemeye başlamıştır. Çiftçilerin girdi maliyeti TÜİK’in üzerinde çalışılmış verilerinde bile vahim bir tabloya ulaşmıştır.

TÜİK’e göre kimi ürünlerde iki yıllık üretim maliyeti şu şekilde zamlanmıştır:

Kuru fasulyenin üretim maliyeti; Mart 2021’de 9.52 kuruşken Mart 2023’te 31.26 kuruşa çıkmıştır.

Yeşil mercimeğin üretim maliyeti; Mart 2021’de 4.83 kuruştan Mart 2023’te 17.44 kuruşa çıkmıştır.

Kıvırcık üretim maliyeti; Mart 2021’de 2.36 kuruştan Mart 2023’te 8.26 kuruşa çıkmıştır.

Domatesin üretim maliyeti; Mart 2021’de 2.02 kuruştan Mart 2023’te 11.56 kuruşa çıkmıştır. Salatanın üretim maliyeti; Mart 2021’de 1.86 kuruştan Mart 2023’te 13.93 kuruşa çıkmıştır.

Kuru soğanın üretim maliyeti; Mart 2021’de 85 kuruştan Mart 2023’te 8.17 kuruşa çıkmıştır.

Son aylarda fiyatı en çok konuşulan kuru soğanın çiftçideki maliyeti iki yıl içinde yüzde binler düzeyinde artmış olması tarım-gıdada yaşanan krizi özetler niteliktedir. Bu kendiliğinden veya kötü ekonomi yönetimi vs. nedeniyle oluşmuş bir durum değildir, siyasi iktidarın bizzat istediği, tercih ettiği bir sonuçtur. AKP’nin iktidardan düşmesi halinde Türkiye tarımsal üretim alanında yaşanan sorunların çözüme kavuşacağı beklentisi (var ise) bu gerçekçi bir beklenti değildir.

Bizim gibi sosyo-ekonomik yapıya sahip ülkelerde üretim biçiminin yol açtığı sorunlar kapitalist-emperyalist rejimle kurulu olan ilişki şeklinin sonucudur. Yani siyasi iktidarda hangi kliğin temsilinin bulunduğunun belirleyici yönde bir hükmü bulunmamaktadır. A veya B burjuva partisinin seçim yoluyla hükümete-iktidara gelmesi üretim-bölüşüm biçimini değiştirmez, değiştiremez.

Bu nedenle seçimlere ve sonuçlarına tarım alanında yaşanan sorunların çözümü yönünde umut beslemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Tarımsal alanın sorunları kapitalist sermaye birikim rejiminin yapısal sorununun ürünü olan krizlerdir. Özcesi, sistemin öz krizidir. Üretim ilişki biçimi değişmediği müddetçe bu sorunlar çözüme kavuşamaz. Zaman zaman günün özgün koşulları içinde siyasi iktidarı elinde bulunduran komprador odaklar kitle bağlarını tahkim etmek için “kısmi çözüm” yöntemleri geliştirip uygulasa bile bunlar sorunun kriz üreten yapısal dokusuna müdahale edemez, yüzeysel makyaj ötesi işlev görmezler.

Bu açıdan Vahit Kirişçi’nin açıklamalarının gerçekle ilişkisi olmadığı kesindir. İyi ama gerçekle ilgisi olmadığı kesin olan bu açıklamaları bir bakan neden yapar? Çok feci boyutlara ulaşmış tarımsal sömürü alanlarını gizlemek, ülke tarımsal kapasitesini çıkartıp, kendine yeterlilikten ithalat bağımlısı ülke konumuna getirmiş olmalarının görülmesini engellemek, şirketlerin nasıl parça parça ülke tarımını ele geçirip pazara hakim olmalarını sağladıklarını anlaşılmaz kılmak, ülke tarımsal kaynaklarını, topraklarını nasıl heba ettiklerinin kavranmasının önüne geçmek gibi kaygıları burada belirleyici olduğunu bizler biliyoruz. Bunların tümünün neye, kime hizmet ettiğini de. Önemli olan Türkiye emekçi halkının, köylüsünün, çiftçinin tüm üreten ezilenlerin bunları görüp yalan perdesini aralamasıdır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu