Ülkede diğer politikalarda olduğu gibi tarım politikası da emperyalist – kapitalist sistemden bağımsız olarak düşünülemez. Bu durum uygulanan politikaların esas ayağının emperyalist ülkelerin isteklerine göre şekillenmesini kaçınılmaz olarak beraberinde getirmektedir.
2000’li yıllar ile birlikte AKP döneminin başlangıcı ile hız kazanan tarımda neo-liberal politikaların hayata geçirilmesi tarımın tasfiyesine ve tarıma bağlı yaşamını sürdüren üretici köylülerin üretemez hale gelip üretimden ve topraklarından kopmasına neden olmuştur. Uygulanan politikaların özü tarımda tüm inisiyatifin büyük emperyalist tekellere ve onların yerli işbirlikçilerine geçmesidir.
Üretimden pazarlamaya tüm süreç bu politikalar sonucunda egemen tekellere geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu politikalar da ilerleme tarım ürünlerine göre değişiklik gösterse de hedef aynıdır.
Hızla hayata geçirilen bu politikalar sonucunda tarımla geçinenlerin sayısı düşmüş ve ekilen alanlar azalmıştır. Maliyetler altında ezilen köylüler üretimden kopmuş ya büyük şehirlere göç ederek buralarda işçileşmiş ya da kendi topraklarında işçi olmak zorunda kalmışlardır.
Neredeyse her yıl üretici köylünün girdi maliyetleri artmış ama bunun yanında ürettikleri ürünün fiyatı aynı oranda artmamış, azalmıştır. Bu maliyetlerin altından kalkamayan köylüler borç batağına saplanmışlardır. Köylünün borcunun 2002’den bu yana 72 kat artması bu politikaların somut göstergesidir.
Çok gündeme gelmese de intiharların en fazla yaşandığı sektör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Köylüler borç batağında yüzerken büyük şirketlere sürekli destekler verilerek üretim sürecini kontrol etmelerine olanak sağlanmıştır. Son günlerde tütün üreticilerinin eylemleri ile birlikte gündeme gelen tartışmalar tarımın tasfiyesine dönük politikaların somut yansımasıdır. Tütün üreticilerinin itiraz ettiği nokta bu politikalardır.
Kendi ürettikleri ürünün tüm sürecinin büyük sigara şirketlerine geçirilmeye çalışılmasına yönelik yasaya karşı eylem yapmışlardır.
Tütün Üreticileri Sigara Şirketlerine Köle Yapılmak İsteniyor!
Tütün üreticileri 2000’li yıllarla birlikte tarım politikalarındaki değişimi bütün yönleriyle yaşamışlardır. 2002 yılında 4733 sayılı Tütün Yasası çıkarılmıştı, TEKEL’in destekleme alımları yapması engellenmiş ve piyasadan el çektirilerek, tütün piyasası tamamen büyük sigara şirketlerinin eline bırakılmıştı.
Ardından sözleşmeli üreticilik modeline geçildi. 2008’de özelleştirilen ve İngiliz sigara devi British American Tobacco (BAT)’ya satılan TEKEL’in alım garantisi olmadığı bu sistemde, alıcı firmalar büyük sigara şirketlerinin talepleri doğrultusunda tütün ektirecekleri alanları belirleyerek üreticilerle dikimden önce miktar ve fiyat konusunda anlaşarak sözleşme imzalamaktadırlar.
Elbette bu anlaşma üreticinin taleplerine göre değil şirketlerin isteklerine göre yapılması üreticileri kendi topraklarında işçiye dönüştürmektedir. Sözleşmelere itiraz eden köylülerle diğer dönem hiçbir firma sözleşme yapmayacağı için, köylüler yapılan sözleşmeyi kabul etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Bu durumun sonucunda 2002’de 405 bin olan tütün üreticisi sayısı yüzde 85 düşüşle 2020’de 57 bine üretilen tütün 200 bin tonlardan 60 bin tona kadar gerilemiştir.
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda dört yıl önce yapılan değişiklikle Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan yapılan tütün ticareti yasaklanmış, bu yasağa uymayanların 3 yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılması öngörülmüştü. Yasanın, 1 Temmuz tarihinden itibaren uygulamaya alınmasını tütün üreticileri yol kesme eylemi yaparak protesto ettiler. Köylülerin ürettikleri ürünleri satmasına engel olan bu yasa tamamen sigara şirketlerinin isteklerine göre çıkartılmaktadır. Köylüler ürünlerini en az 250 üyeden oluşacak kooperatifler aracılığı ile satabilecek.
Kooperatifler Kanunu’na göre yedi üyeyle kooperatif kurulabiliyorken tütün üreticilerine 250 şartı getirdiler ve Ticaret Bakanlığı’na bağladılar. Kooperatifler Ticaret Bakanlığı’na bağlandığında, üreticiler kırsal kalkınma hibesi alamamaktadırlar.
Kooperatif kurmak için bütün süreçleri zorlaştıran yasa, köylüyü daha şimdiden kooperatiflerini kuran büyük sigara şirketlerine bırakmaktadır.
Tırşikçî Kapitalistlere Hayır!
Tütün üreticilerinin protestolarında bir köylünün ‘Tırşikçî kapitalistlere hayır’ sözü tütün eylemlerinin sloganı olmasının yanında sürecin özetini de ortaya çıkarmaktadır.
Traktörün üzerinde konuşma yapan bir tütün üreticisi “Ahmet Aydın denen şahıs bu işi ranta dökecek” dediği sırada dinleyenlerin arasından bir ses “Tırşikçî kapitalistlere hayır” sloganı attı, bu slogan eylemlerin sembolü olarak karşımıza çıktı.
Ahmet Aydın AKP Adıyaman milletvekili… Ahmet Aydın bu yasasın çıkarılmasında başrol oynayan isimlerden birisi. Kendi akrabaları üzerine kayıtlı fabrika üzerinden süreci ranta dökmeye çalışan Ahmet Aydın’a yönelik olarak söylenen bu söz tamda iktidarın tarım politikalarının yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Emperyalist tekeller ve onların yerli işbirlikçileri tarımın tasfiyesi için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Yapılan eylemlerin genişlemesi üzerine iktidar köylülere operasyon düzenledi. 16 köylü gözaltına alındı 10 köylü ise tutuklandı. Köylülerin direnişten vazgeçmemesi üzerine 1 Temmuz 2021 tarihinde uygulamaya girecek yasa altı ay ertelendi.
Tarım politikası tarımı tasfiye yönelik olması köylüleri acımasız bir sömürüye itmektedir. İktidar köylüleri kendi politikalarına razı etmek için elinden geleni yapmaktadır. Yaz bu kadar kurak geçerken Urfa’da köylülerin elektrikleri, ürettikleri ürünlerin suya en çok ihtiyacı olduğu dönemde yüksek gelen faturaların ödenmemesi ve kaçak kullanım bahane edilerek DEDAŞ tarafından kesilmektedir.
Türkiye’nin dört bir yanında köylüler aynı politikalarla karşı karşıya. Önceki aylar da kota konulmasından kaynaklı çay üreten köylüler ürünlerini satamamış veya yok pahasına büyük şirketlere satmak zorunda bırakılmışlardı. Şimdi tütün üreticileri aynı anlayışın ürünü olan yetki belgesi şartıyla karşı karşıyalar.
Emperyalist şirketler ve onların istekleri doğrultusunda uygulanan politikalar sonucunda köylüler üretimden bir bir kopmaktadırlar. Örgütlü gücün zayıf veya hiç olmaması bu sürecin acımasız bir şekilde devam etmesine neden olmaktadır. Köylüler kendi topraklarından koparılmakta yılladır yaptıkları işlerinden zor yolu ile uzaklaştırılmaktadırlar.