2018 yılında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle birlikte siyasi ve ekonomik kriz sarmalının kronikleşmesi, pandemi ile başlayan ve Rusya-Ukrayna Savaşı ile boyutlama küresel piyasalarda ham madde, ara mal tedarik zincirinde kopma ve aksamaların yaşanması dünya genelinde kapitalist üretim ilişkilerinde beklenen krizleri tetikledi. Ve bu krizlerin döngüsel olarak tekrarlandığı sürece, Türkiye ekonomisi “hazırlıksız” yakalandı ve gıda fiyatları durdurulamayan hızla artmaya başladı. Gıda fiyatları artarken köylüler yoğun emek sömürüsü altında ezildi.
AKP iktidarının uygulamış olduğu neo-liberal tarım politikası, uluslararası tarım ve gıda tekellerinin elinde iki ucu keskin bıçak gibi bir yanı çiftçileri-köylüleri keserken diğer yanı işçileri, emekçileri kesiyor. Sömürü dişlisinin çarkları emekçileri öğütüyor.
Uygulanan ekonomi programı ile işçiler, köylüler yoğun bir şekilde sömürülürken, açlığa mahkum edilirken, bir avuç mutlu azınlık; üretim araçlarını ve finans sermayesini elinde bulunduran sermaye sınıfları servetine servet katarak daha da zenginleşiyor…
Açlık; temel gıda ürünlerine erişememe aynı zamanda emekçi hak sınıflarının öfkesini de biliyor. Bu da Türk hakim sınıflarını tedirgin ederken, yaklaşan seçimlerde AKP muktedirlerini de seçim kaybetme korkusuna itmiş, kabuslar görmesine neden olmuştur.
AKP yarattığı enflasyon canavarının karabasanından kurtulamayacağının bilinci ile (çaresizce) manipülasyonlara başvurarak halkın bilincini bulandırmak ve algıtı yöneterek dağılan saflarını tekrar toparlamaya çalışıyor. AKP daha önce birçok kez toplumsal ayrıştırma yoluyla halkın algısını başarılı bir şekilde yönetmeyi başarmış ve bu sayede Türk hakim sınıfları içinde ilk kez (devlet içindeki iki kampı temsil edilen) siyasi İslamcı gelenekten gelen kliğin kesintisiz bir şekilde 20 yıl hükümette/iktidarda kalmasını sağlamıştır.
Fakat gelinen aşamada, halkın temel gıda ürünlerine erişimde yaşadığı sorunlar, AKP için de yolun sonunu getirmiştir. Tünelin içinde görülen ışık, tünelden çıkış ışığı değil son sürat gelen trenin ışığıdır!
“Terbiye Olması Gereken” Tarım Kredi Marketleriymiş!
Tarım-gıda fiyatlarının yükselmesini durdurmak ya da öyle yapıyormuş gibi görünmek isteyen AKP iktidarı ve R.T.Erdoğan tarafından “hayat pahalılığına karşı çözüm” olarak Tarım Kredi Kooperatifleri Marketleri üzerinden kimi ürün çeşitlerinde etiket fiyatları “% 30” civarında düşürülerek çözüm bulabileceği algısı yaratılmak isteniyor. R.T.Erdoğan, 18 Ağustos tarihinde Ukrayna dönüşü bir grup “gazeteciye” verdiği demeçte, “Son dönemde yeni ekonomi politika modeli başarılı sonuçlar verdi… Tarım Kredi raflarında ürün kalmadı… Vatandaşlar ucuz ürüne ulaşırken bir yandan da birilerini terbiyesiz terbiye ediyorum” dedi.
“Terbiye edilen” olarak gösterilenlerden kasıt, zincir marketler. Bunun doğru olmadığı, zincir marketlerin, “terbiye edilmediği” daha söylenenlerin mürekkebi kurumadan hızlı bir şekilde açığa çıktı. Çeşitlerinde % 30’lara yakın indirim yapıldığı/yapılacağı söylenen ürünlerde bahsedilen oranlarda indirim yapılmadığı gibi “terbiye edilecek” olan zincir marketlerde normalde de fiyatlar indirim yapılmamış haliyle Tarım Kredi Marketlerinden daha ucuz çıktı.
Anlaşılan “terbiye olması gereken” Tarım Kredi Marketleriymiş.
Geçmiş yıllarda köylü ve küçük esnafa ait soğan-patates depoları basılmış, bu depolarda “ele geçirilen suç aparatları” (soğan-patates!) teşhir edilerek gıda fiyatları ile mücadele edildiği kolluk güçlerince açıklanmıştı.
Daha sonraki süreçte büyük şovlar eşliğinde zincir marketlerde de göstermelik denetimler yapılmış (ama o marketlerin depoları kontrol edilip basılmamıştı), para cezalarıyla raflardaki ürünlerin düşürülmesi hedeflenmiş, fakat bir sonuç alınamamış ve zam yağmuru devam etmiştir. Şimdi de yeni bir cin fikirlilikle piyasada hiçbir etki gücü olmayan Et Süt Kurumu’na ait 10-11şube ve 1.400 civarında Tarım Kredi Marketi ile 10 binlerce şubesi olan (sadece A101’in Türkiye genelinde 10 binin üzerinde şubesinin olduğu göz önüne alındığında Tarım Kredi Marketlerinin piyasa için devede kulak kaldığı anlaşılıyor) zincir marketler “terbiye edilmek” isteniyor.
Ekonomide Türkiye modeli…
Gıda fiyatları ile ilgili AKP’nin yaptığı tamamen algı değiştirme operasyonudur. AKP’nin tüm aparatları fiyatları düşürmelerine rağmen zincir marketlerde fiyatların düşmemesini AKP’ye karşı yapılan operasyonun kanıtı olarak ifade etmeye başladı.
Böylece “sorun bizde değil, bize karşı olanlar yapıyor” şeklindeki algının topluma, kendi tabanlarına yerleşmesini hedefliyorlar. Bugün Tarım Kredi marketlerindeki “ucuzluk oyunu” buraya dayanıyor. Bunu daha önce tanzim satış noktaları kurarak yapmaya kalktılar, “Fiyatlar düştü!” dediler. Ama tam tersi oldu, 4-5 ay sonra 2-3 kat arttı. Şimdi neredeyse 6-7 kat artmış durumda.
O zaman yerel seçimler gündemdeydi. Şimdi ufukta genel seçimler var. Bu manüpülasyonla kitlelerin durumu kavramasının, anlamasının ve siyasi tepkiye dönüştürmesinin önünü almak niyetindeler. “Zincir marketler” diyorlar ancak bu marketlerin büyük çoğunluğu AKP’yi destekleyen sermayeye ait olduğu, A101 gibi doğrudan tarikatlara ait olan marketler de var.
AKP’nin uyguladığı ekonomi programının “Türkiye Modeli” denen politikası tamamen Türk egemen sınıfları içinde sermaye transferine dayanmaktadır. Uygulanan ekonomi politikaları bunu hızlandırmaya yöneliktir. Özellikle özelleştirmeler ve ithalatta yaşananlar, özelleştirmelerle sermayeye (kendisni destekleyen kliklere) çok geniş etki alanları yaratılırken, ithalat ile de tarımsal üretimin, tarımsal nüfusun dönüştürülmesi, tasfiyesi hedeflenmiştir.
Bugün bunlara çok büyük oranda ulaşıldı. Tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi, desteklemede, Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’nin (Fiskobirlik, Marmarabirlik, Kozabirlik, Tariş, Trakyabirlik…) tasfiye edilerek, piyasaya entegre edilen şirketler haline getirilmesi, IMF-DB programıyla küçük üretim özellikle küçük aile üretimi ciddi boyutta tasfiye edilmiş durumda. Bu TÜİK’in verilerinde açıkça görülebilmektedir. 1980 yılında % 43.9 kent, % 56.56 kırsal kesimdeyken, 2018’de şehir nüfusu % 92.3 olurken, kırsal nüfus % 7.7’ye gerilemiştir.
Klasik iktisat teorisinde bir malın değerini belirleyen en temel faktör, girdi maliyetidir. Topraktan tohuma, gübreden mazota, emeğe vs. genel sermaye üretim ve işletiminde bakılan noktalar bunlardır. Bunlara ilişkin piyasadaki fiyat oluşumları nasılsa, çıktı (ürün) fiyatları da buna göre şekilleniyor. Türkiye’deki tüm emtia fiyatlarında artış var.
Ülkede bunların bu kadar artışı kur, faiz ve enflasyona göre biçimleniyor. Siyasal iktidarın uyguladığı politikalar tüm bu süreçleri etkilediği için fiyatları da aslında onlar biçimlendirmekte ancak hiçbir şekilde bir sorumluluk üstlenmemektedirler. R.T.Erdoğan “Ben ekonomistim, ben bilirim” diyor. Faiz iniyor, tüm parametreler aksini gösteriyor; kur korumalı mevduat çıkartılıyor, sözcülüğünü yaptığı kesimlerin finansal sermayelerini koruma altına alıyor.
Tüm Türkiye işçi ve emekçi halkını bu kesimlerin parasını koruma, onlara para aktarmakla sorumlu halde getiriyor. Ancak yine aynı “mucize” ile hiçbir şeyden sorumlu olmuyorlar. Aynı illüzyon gıda fiyatlarında da yaşanıyor. AKP, “Yirmi yıldır uygulanan politikalarla hiç ilgisi yok, küresel piyasalardan kaynaklı” masalını tekrarlıyor.
Zam fırtınası devam edecek
AKP 20 yıl içinde tarımsal girdilerin neredeyse hepsini ithalata bağladı. Her türlü araç gereçte dışarıya bağımlılık var. Tarımsal üretimde ithalata bağımlılık nedeni ile uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmelerde emtia fiyatları artıyor.
TL’nin döviz kuru karşısında değer kaybetmesi gibi etkenler tarım gıda ürünlerini zamlandırıyor. İthalattan kurtulup yerel bazlı üretim temel alınmadığı sürece bugün yaşanan zam fırtınası, kendini tekrarlamaya devam edecektir. Bu politikalar, bilinçli bir tercihin ürün olduğu için yaşanan zamlar AKP’nin eseridir, başkasının değil.
Tarımsal üretim aynı zamanda kamu tarafından desteklenmesi gereken bir üretimdir. Bu yasal bir zorunluluktur. Yasa gereği GSMH’nin en az % 1’inin tarımsal destekleme olarak köylülere verilmesi gerekirken bu hiç yapılmamıştır. 2018 sonrası ise tarımsal destekleme için ayrılan oran % 0.3 civarında kalmıştır.
2022 yılı için bütçeden köylülüğe ayrılan pay 29 milyar lira iken bir avuç zenginin bankalardaki parasını güvence altında tutmak ve finans sermayesinin kârına kâr katabilmesi için son 6 ayda bütçeden kur korumalı mevduat hesabına 150 milyar lira üzerinde para aktarıldığı bilinen bir şey!
Ayrıca tarımsal desteklemede şöyle bir şey yaşanmakta; Siyasi iktidar uzantısı kişi ve şirketler, kağıt üzerinde tarım tesisleri kurup devletten destek aldıkları gibi bankalardan (birçok köylünün alamadığı) ucuz kredi alıp nemalanmaktadır.
Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri, özel şirketlere karşı alternatif olarak kurulmuş, köylü örgütleri olması gerekirken, IMF’ye verilen sözler neticesinde devlet buralara finansal desteği çekmiş piyasada alım satım yapma güçlerini kırarak işleyişlerini değişime uğratmış ve alternatif olarak kuruldukları şirketlere dönüştürülmüşlerdir. AKP, tasfiye ettiği tarım yapıları ile piyasayı organize etmeye çalışıyormuş gibi yaparak manipülasyonla kitlelerin bilincini bulandırmaya çalışıyor.
Tarım Kredi Marketleri, kimi ürün çeşidini piyasadan ucuz vermek şöyle dursun, ücretsiz dağıtsa bile oluşturduğu modelde piyasayı organize edip fiyatları ucuzlatamaz. Fiyatların ucuzlaması, tarımda bağımlılık zincirinin kırılmasıyla kalıcı olabilir. Bunun dışındaki her şey bir oyundan ibarettir.