Karadeniz bölgesinde yüzbinlerce ailenin en önemli geçim kaynaklarından biri olan fındık üzerinde her yıl düzenli bir şekilde tekrarlanan “rekolte oyunu” (rekoltenin bilinçli bir şekilde manipüle edilerek var olanın üstünde açıklanması) bu yıl bir kez daha aynı merkezler tarafından hasadın başlamasına kısa bir süre kala sahneye konuldu.
Bölge köylüsü/küçük üretici bile daha ne kadar mahsul alacağını bilmez, tahmin edilmezken başını İtalyan çikolata devi Ferero’nun çektiği emperyalist kapitalist gıda tekelleri ve yerli işbirlikçi özel şirketler, tüccar, toptancı bir avuç asalak azınlık komprador burjuva milyonlarca insanın alınteri olan emeği gasp etmek için türlü türlü oyunlara başvurmakta.
Fındık orta ve batı Karadeniz bölgesinde 440 bin ailenin, 770 bin hektarlık bir alanda üretim yaptığı önemli bir geçim kaynağı, tarım ürünü (Ziraat Mühendisleri Odası 2018 Fındık Raporu). Fındık aynı zamanda Türkiye’nin tarımsal ürünlerinden ender olarak yapabildiği ihraç ürünleri içinde birinci sırada yer alan “stratejik” bir tarımsal çeşittir.
Dünya üzerinde yapılan fındık üretiminin ortalama yüzde 70 civarı Türkiye’de Karadeniz bölgesinden başlayarak Marmara bölgesine kadar uzanan 770 bin hektarlık bir alanda yapılmaktadır. Üretilen fındığın yüzde 80’den fazlası ihraç edilerek uluslararası pazara sunulmakta. Dünya fındık pazarı ihtiyacının yüzde 80’inden fazlasını karşılayabilecek potansiyele sahip Türkiye Pazarı, bu özel durumundan kaynaklı “uluslararası Fındık Borsası”nın ve emperyalist kapitalist gıda şirketleri içinde öncelikli ele geçirilmesi gereken pazarların başında geliyor.
Üstte de belirttiğimiz gibi dünya üzerinde yetiştirilen fındığın yüzde 70 civarının bu bölgede yetiştiriliyor olması ve en iyi kalite ürünün de iklim koşullarının elverişli olmasından kaynaklı bu coğrafyada yetişiyor olması emperyalist tekellerin iştahını fazlasıyla kabartıyor.
Fındığın anavatanının Karadeniz bölgesi olmasından dolayı Türkiye’de pazarı kontrol eden, hakimiyet kuran aynı zamanda dünya fındık borsasının (çikolata vb. pazarını) da ele geçirip, bu alanda tekel olma gücüne de sahip olabilir.
Uluslararası pazarda tek söz sahibi olmak isteyen ABD’li emperyalist gıda şirketleri bir dönem çikolata sektöründe kendi hakimiyetini kurabilmek, denetim altına alabilmek için yoğun propaganda faaliyeti yürütmüş, çaba harcamış, çikolata vb gibi gıda ürünleri içinde fındık yerine “ABD fıstığı” kullandırılarak piyasayı kontrol altına almak isteseler de fıstığın çikolata içinde fındığın yerini dolduramaması nedeniyle başarı sağlayamamışlardı.
Orta ve Batı Karadeniz bölge halkının başlıca geçim kaynağı olan fındığa karşı geçmişte ABD’li gıda tekellerinin “Fıstık çikolata ve gıda çeşitleri içinde fındıktan daha iyi, daha sağlıklı ve lezzetli…” şeklinde yapmış olduğu kara propaganda tutmamış olsa da emperyalist kapitalist gıda tekelleri pazar hakimiyetini başka bir aktöre kaptırmamak için aynı kirli oyunu bugün değişik biçimlerde sürdürmeye devam ediyor. Dün ABD’li şirketlerin yapmış olduğu manipülasyon faaliyeti günümüzde başka bir senaryo altında İtalya tarafından oynanıyor.
İtalyan bir parlamenter Türkiye’den Avrupa Birliği’ne ihraç edilen fındık ürünlerinde insan sağlığı için zararlı olan tarım ilacı kalıntılarının bulunduğunu öne sürerek Türkiye’den ihraç edilen fındığa kısıtlama getirilmesini istemiş olsa da gerçekler tam tersini gösteriyor. Avrupa Birliği hızlı uyarı sisteminde son dört aylık veride Türkiye orjinli hiçbir fındıkta afla toksin tespiti olmazken, Almanya ise çikolata içinde İtalyan orjinli fındıkta afla toksin tesbit ettiğini açıklamıştı. (04.03.2019)
İtalya Almanya’ya ithal ettiği çikolota (fındık) içinde tarım ilacı olmasına karşın “tarım ilacı kalıntısı Karadeniz fındığında var” mış gibi manipülasyon yaparak ferraro şirketinin Türkiye’de köylüyü korkutarak, fındık hastalıklı, alıcı bulamaz, elde kalır” algısını yaratmak istemiş ve böylelikle köylü/küçük üreticinin elindeki ürünü ucuza almak için kirli bir oyun çevirmişti.
Köylü bu tür ululararası tekellerin manüpülasyon saldırısına karşı korumak, güvence altına almak, pazarda köylü lehine politika üretmek hükümetin ve tarım bakanının görevi olsa da yarı sömürge yarı feodal ülkelerde siyasi iktidarlar tam tersi bir tarım politikası izler, “kendi” köylüsünü uluslararası gıda tekellleri arasında savunmasız bırakır.
Siyasi iktidarın uyguladığı kapitalist serbest Pazar ekonomi politikası tekellerle pazarda rekabet etme gücü olmayan köylüyü arenada elini kolunu bağlayarak aslanların önüne atmaktan başka bir şey değildir.
1938 yılında Karadeniz fındıkçılığının geliştirilmesi ve korunması için Giresun’da kurulan Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği’nin(Fiskobirlik) 2007 yılında 4572 sayılı kanun ile (Tarım Birliklerinin İşletme ve Tesislerinin özelleştirilmesini-tasfiyesini sağlayan yasa” siyasi iktidar partisi tarafından içi boşaltılarak “tabela birlikleri” haline getirilmesi bugün fındık piyasasının İtalya Ferrero şirketinin eline geçmesini sağlamış, köylü-küçük üreticinin kaderi (aynı zamanda Karadeniz fındığının) bir avuç asalağın eline terk edilmiştir. Fiskobirlik tasfiye edilmeden önce pazarın bir numaralı alıcısı olarak görece de olsa denge oluşturan bir kurum pozisyonundaydı.
Piyasadan çekilmesiyle birlikte makas daha hızlı bir şekilde köylü alehine açıldı. AKP iktidarı Fiskobirlik’in tasfiyesi sonrası köyler lehine oluşabilecek yeni süreci Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ile çözeceğini o günün şartlarında iddia etse de pratik tam tersi bir yönde ilerlemiştir.
Fındık alımı-piyasa belirleme-taban fiyatı açıklama yetkisi TMO’ya verilmiş olsa da bu alanda hiçbir tecrübesi olmayan TMO’nun bölgede alım noktası-deposunun bile olmayışı fındığın ölüm fermanının imzalanarak, emperyalist gıda tekellerine teslim edilmesinden başka bir şey değildir.
‘Ferrero’nun arka bahçesi Türkiye’
Pazarın emperyalist kapitalist şirketlerin istediği gibi siyasi iktidar atrafından dizayn edilmesinden sonra 2014 yılında Türkiye’nin en büyük fındık toplayıcısı şirketin Oltan Gıda’yı satın alan Ferrero satıl alma işleminden sonra pazarın en büyük fındık alıcı-toplayıcı ihracatçısı, piyasa belirleyicisi ve köylünün baş düşmanı oldu. Köylü düşmanı Ferrero için bir üreticinin sarf ettiği şu sözler herşey açıklıyor; “Şirketin elemanları kullandığımız ilaçtan tutun gübre şeklimize kadar karışıyorlar. Bu ülkenin ziraat teknisyenleri bitmiş, tarım politikası bitmiş. Bu ülke Ferrero’nun arka bahçesimi olmuş kibu insanlar alanlarda geziyor. Herkes biliyor ki dünyanın kullandığı fındıktaki yan ürünler çeşitlendirilip artı değer kazandırılarak başka ülkelerin kazalarına gönderiliyor” (03.08.2019, Birgün)
Emperyalist Kapitalist tekeller iç pazara hakim oldukça fındıkta açıklanan taban fiyatla üreticinin kar etmesi şöyle dursun maliyetini zar zor karşılayabiliyor. Siyasi iktidar tarafından 2019 yılı için açıklanan TMO’nun alım fiyatı “%50 randıman esasına göre, Giresun kalite kabuklu fındığın taban fiyatı 17 lira, Levent kalite kabuklu için taban fiyatı 16,5 lira” TÜM Köy-Sen Ordu Şubesi açıklanan fındık alım fiyatının aslında tavan fiyat olduğu, alım fiyatının maliyet fiyatının altında kaldığını, gübre, ilaç, bahçe bakımı, işçilik vs hesaplandığı zaman 1 kilo fındığın köylüye-üreticiye maliyetinin 16.52 lirya mal olduğu, bu nedenle alım fiyatının 25 lira olarak belirlenmesi gerektiğini belirtti.
Köylü ürününden kar elde edemediği için açlık ve yoksulluğa mahkum ediliyor. AKP iktidarının yaratmış olduğu siyasi-ekonomik kriz derinleştikçe küçük üretici birbiri ardına iflas ederek üretimden, toprağından çekilmeye zorlanıyor. Krizi fırsata çeviren şirket; “Ferrero olarak Türkiye’de yatırım yapmaya devam edeceğiz. Ferrero olarak kısa dönemli gelişmelere değil uzun döneme bakıyoruz ve Türkiye ye yönelik uzun dönemli yatırım palanlarımızda majör bir değişiklik yok” (20.06.2019, Sözcü) açıklaması karadeniz köylüsünün daha uzun yıllar bu emperyalist gıda tekeliyle baş başa kalacağı anlamına geliyor.
2000’li yıllardan sonra kırsal alanda-tarım alanında bir bütün neo-liberal serbest Pazar ekonomisiyle zapturapt altına alan emperyalist kapitalist tekeller bugün köylünün, küçük üreticinin ilk elden karşısına çıkan “yeni” bir sorun olarak gün geçtikçe büyüyen-yayılan bir hal almıştır.
Köylünün/küçük üreticinin emeğini gasp eden emperyalist tekellere karşı ortak mücadele günün acil çözüm bekleyen meselelerindendir. Bugün tarım alanında emeğe, alınterine, ürüne sahip çıkmak aynı zamanda emperyalist ve komprador burjuvaziye karşıda mücadele anlamı taşımaktadır.
Tüm tarım politikalarında gözetilenin esas olarak tarım tekellerinin karları olduğu ve olacağı asla akıldan çıkarılmamalıdır. Üretim girdilerindeki fiyat artışlarının maliyet baskısını artırması tüm ürünlerde yine fiyat artışıyla sonuçlandığından konunun sadece köylüyü, çiftçileri, fındık üreticilerini ilgilendirmediğini tüm işçi emekçilere doğrudan yansıdığını ortaya koymaktadır.
Bu açıdan ülke tarımındaki siyasal politikalara karşı örgütlü duruş, mücadele oldukça önemlidir, bizler asla galoş giyenlerden olmayız, olamayız. Onlar mali finans tekellerinin tarım alanındaki politikalarının uygulayıcılarıdır. Bizler toprağı alın teriyle karan, onunla harman olanlar olarak her türlü talana ve sömürüye karşı mücadele etme zorunluluğunu daha fazla bilince çıkarmak bunu pratikleştirmekle mükellefiz.