Türkiye gibi bağımlı ülkelerde hiçbir politika, emperyalist-kapitalist sistemden bağımsız değildir. Tarıma yönelik temel politikada bu bağımlılığa göre şekillenmektedir.
Bu bağımlı politikaların sonucu olarak 2000’li yıllardan itibaren hızla atılan adımlarla birlikte köylülerin yoksullaştığı, arazilerini ve en iyi bildikleri işlerini kaybettikleri, üretemez hale geldikleri ve üretimden koptukları bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarımın tasfiyesi ile emperyalist tekellere göre şekillendirilmesi sonucun da köylüler ciddi bir yoksullaşma içerisine girmişlerdir. Bu durum AKP döneminin artık genel karakteri ile birleştirildiğinde(ne varsa talan et, yandaşa peşkeş çek) ne kadar ağır bir süreç olduğu anlaşılacaktır.
Aslında bizim yukarıda anlatmaya çalıştığımız durumu Erdoğan yerli otomobil fabrikası açılış töreninde söylediği “Türkiye şeftali yerine motor üretecek” sözü ile özetlemiş oldu. Kamu olanaklarıyla yandaş sermayeyi besleme, emperyalizme bağımlılık, tarımın yok edilmesi ile binlerce küçük köylü ailenin yoksulluğu arasındaki bağ ancak bu kadar güzel özetlenebilirdi.
Son günlerde epey bir gündeme gelen hasat dönemine girilen fındık ve fındığın etrafında yaşanan tartışmalar bu politikaların turnusol kâğıdı niteliğinde önümüze gelmektedir.
Fındıkta rekolte oyunu!
Her yıl temmuz aylarına girdiğimizde dolaylı olarak yaklaşık altı milyon insanı etkileyen fındık üretimi, rekolte tartışmaları ile başlar. Rekolte tartışmaları önemlidir çünkü her türlü devlet desteği çekilmiş, fındık üreticisinin yegane geçim kaynağı olan fındık kilogram fiyatları ile rekolte miktarı arasında paralel bir bağ bulunmaktadır.
Tamamen emperyalist tekellerin isteklerine göre şekillenen pazarda rekolte az açıklanırsa fındığın fiyatı yükselir, çok açıklanırsa düşer. Her yıl açıklanan tahmini rekolte bu yılda geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yüksek açıklandı. Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’nin açıkladığı rakama göre rekolte 665 bin ton, Karadeniz İhracatçılar Birliği’ne göre 670 bin 285 ton.
Bu iki rakamda üreticinin beklediği rekoltenin (600 bin tonun altında) çok üzerinde. Nitekim açıklanan rekolte rakamlarının hemen öncesinde kilogramı 26-28 TL bandında olan fındık fiyatları açıklamanın ardından 18 TL’ye kadar düştü. Bu durum üretici köylünün beklentisinin de düşmesine neden oldu.
Hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan kurban bayramı öncesinde fındık taban fiyatlarını açıkladı. Yapılan açıklamaya göre Giresun kalite kabuklu için 22,5 lira, levant kalite kabuklu için 22 lira fiyat belirlendi. Tüm-Köy-Sen’e göre 2020-2021 sezonu fındığının maliyeti 21.92 TL. Satış fiyatına yüzde 30 kâr hakkı (6.93TL) eklendiğinde en az 28.50TL olması gerekiyor.
Devletin belirlediği fiyat köylünün ürettiği fındığın sadece maliyeti kadar. Üstelik bu fiyat Toprak Mahsulleri Ofisinin(TMO) alım fiyatı. TMO her yıl fındık alımına kota koymakta, diğer bir taraftan alınan fındıkların ücretini erteleyebilmektedir. Yani üretici köylü fındığını belli bir kota içerisinde satıp ücretini iki üç ay sonra alabilmektedir.
Bu durum borç altında ezilen köylünün fındığını bir an önce elinden çıkarmak için aracı tüccarlara satmak zorunda kalmasına neden olmaktadır. Böylelikle köylü fındığını belirlenen fiyatın altında elinden çıkarmakla karşı karşıya kalmaktadır. Bunun yanında özellikle fındık üreticisi köylünün fındık tüccarlarına “fındık borçları” yıl içerisinde ciddi oranda birikmektedir.
Yıl içinde tüccardan nakit olarak borç alan köylü fındığını borç aldığı tüccara getireceğine dair taahhüt verir. Hasat sonunda borcunu nakit olarak ödeyemez, tüccar alacağına karşılık gelen fındığı kilogramını belirlediği fiyattan alarak tahsil eder.
Yani tefeciliğin tüccarlar üzerinden yapılması on binlerce köylünün daha fındık hasadını yapmadan ürününe ipotek koydurması ile birlikte zaten TMO’ya fındık satamamaktadır. Bu durum köylünün fındığını açıklanan fiyatında altında satmasına neden olmaktadır.
Fındık üreticileri İtalyan Ferrero’nun işçisi oluyor!
Dünyada son 5 yılda gerçekleştirilen fındık ve mamulleri ihracatına konu olan ürünlerin kabuklu fındık olarak karşılığı ortalama 711 bin ton. Bu ihracatın yüzde 71’ini Türkiye gerçekleştirdi. Türkiye’nin fındık ihracatında, İtalya 522 milyon dolar ile ilk sırada yer alıyor. Fransa 220 milyon dolar ve Almanya 200 milyon dolar ile ikinci ve üçüncü sırada.
Türkiye’nin fındık ihracatı yaptığı ilk 3 ülkenin bu ürün grubundaki toplam ihracatı içindeki payı yüzde 58. İlk 6 ülkenin payı yüzde 77. İhracatla ilgili son yıllardaki durum ise, Türkiye’nin fındık ihracatı arttıkça gelirinin azalması. 2015 yılında ihraç edilen fındığın ortalama kilogram fiyatı 11 dolar 77 sent olurken, 2019’da 6 dolar 35 sentte düşüyor.
Elbette bu durumun nedeni bir bütün olarak tarımın tasfiye politikaları ile doğrudan ilgilidir. Yıllar içerisinde çıkarılan yasalarla köylü tamamen tekellerin inisiyatifine bırakılmıştır. Fındıkta yaşananda bu durumla direk ilgilidir. Köylünün tekellerin eline bırakılmasının fındık üzerinden anlatabilecek en iyi örnek İtalyan Ferrero Grup’un Türkiye hikâyesidir.
Özellikle 2000’li yıllarla beraber Fiskobirlik’in işlevsizleştirilmesi sonucunda birkaç şirket fındık piyasasını tamamen kendi kontrolüne aldı. Bu şirketlerden biri fındık ihracatının yüzde 30’una ambargo koyan Oltan Gıdaydı.
Oltan gıda belirledikleri alım fiyatları ve ihracat teşviklerinin yardımıyla sermaye-iktidar birlikteliği üzerinden giderek büyüyerek fındık tekeli haline geldi. Ana müşterileri Kinder ve Nutella markalarıyla ünlü, İtalyan çikolata tekeli Ferrero Grup’tu.
AKP döneminin tarım ürünleri ithalatının önünü açan uygulamaları ve yasaları sayesinde, pek çok yabancı gibi Ferrero da iç piyasada hâkimiyetini güçlendirdi. Fındık ihtiyacını ağırlıklı olarak Türkiye’den karşılayan Ferrero, 2014 yılında Oltan Gıda’yı satın aldı, 2017’de de adını Ferrero Fındık olarak değiştirdi. Dünyanın en büyük çikolatalı ürün üreticilerinden Ferrero, bölgede hem en büyük alıcı hem de en büyük ihracatçı.
Daha da önemlisi bugünlerde verimi artırma gerekçesi ile iyi tarım, sözleşmeli tarım faaliyetleri ile etkili bir üretici olma yolunda ilerliyor. Verimi arttırıyoruz, köylüleri bilinçlendiriyoruz adı altında birçok köylü ile sözleşmeler imzalayan Ferrero Grup dizginsiz olarak at koşturduğu piyasada üretim aşamasını da kendine tabi kılarak köylüleri kendi topraklarında işçileştiriyor.
Son yıllarda yoksullaşan köylü, artık kendi bahçesinde fındık tekellerinin belirlediği üretim rejimine bağlı kalmak zorunda kalıyor. “En önemli sorun verimliliğin artması. Ancak bunun Ferrero’ya veya başka yabancı şirketlere bırakılmaması gerekir. Bu durumda yarın üretici devre dışı kalabilir. Ülke devre dışı kalabilir. Fındığı üreten, satan, ihraç eden ve alan aynı firmalar olur. Karadeniz’in fındık üreticisi ise onların bahçesinde, fabrikasında işçi olur.”(Ali Ekber Yıldırım)
Fiyat tartışmaları arkasında esas olarak yeni bir üretim rejimi inşa ediliyor. İktidar fiyat tartışmaları ile birlikte köylülerin dikkatini dağıtarak asıl olarak tamamen emperyalist tekellerin üretimi yeniden dizayn etmelerine olanak sağlıyor. Birkaç yıl sonra açıklanacak bir fiyatta ortada olmayacaktır.