Makaleler

Ekonomik kriz ve kaos

Ekonomik kriz ve kaos, kapitalist-emperyalist sistemin doğasında mevcut. Klasik anlamda kapitalist-emperyalist sistem, üretim anarşisinden kaynaklı olarak ekonomik krizler yaratır. Öz itibariyle kapitalizmde ve dolayısıyla onun üst aşaması olan emperyalizmde krizler-kaos esastır, belirleyicidir. Krizlerin olmadığı, kapitalist emperyalist sistemin üretimsel olarak rahat, başarılı ve istikrarlı olduğu dönemler tali, geçici ve kısa sürelidir. Her yerde her alanda olduğu gibi burada da diyalektiğin “zıtların birliği ve mücadelesi” ilkesi geçerlidir, başka türlüsünü düşünmek de mümkün değildir zaten.

Kapitalist emperyalist sistem krize girdiğinde, sömürge, yarı-sömürge ülkeler de bağımlılık ilişkilerden dolayı doğallığında, kendiliğinden bu krizlerden kaçamaz, kaçınamaz. Hatta bu krizlerin yarattığı zararların en ağır bedellerini bu ülkeler öder. Aslında bu bedelleri sömürge, yarı-sömürge ülkelerin yoksul emekçi halkı öder.

Dünyanın bir ekonomik kriz içinde olduğunun söylendiği, Suriye ve Irak’ta savaş çığlıklarının atıldığı, 15 Temmuz darbe girişiminin üstünden kısa bir süre geçtiği şu günlerde Türkiye’de Moody’s, Fitch, SP adlarını oldukça fazla duymaya başladık. “Kredi notu”, “BBB- (eksi)”, “negatif görünüm” televizyonlarda duyduğumuz, gazetelerde okuduğumuz tanımlamalar içinde en fazla yer kaplayan tanımlar oldu son haftalarda.

 

Moody’s, Fitch, SP nedir, ne işe yarar?

Moody’s, Fitch, SP kredi derecelendirme kurumları olarak adlandırılan şirketlerden sadece üç tanesi. Bu şirketler, anlaşmalı oldukları ülkelere çeşitli kademelerde not verirler. (Bazı durumlarda anlaşmalı olmadıkları ülkeleri de takip ederek değerlendirirler.) Var olan parasından faiz yoluyla, spekülasyonlar yaparak daha fazla para kazanmak isteyen rantiyeciler, faizciler, spekülatörler ve bazı yatırımcılar bu kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notlara göre ya not verilen ülkeye giderler ya da o ülkeden kaçarlar. SP daha önceleri Türkiye’nin kredi notunu düşürerek “yatırım yapılamazlar” sınırına-seviyesine çekti.

SP’yi son günlerde Moody’s izledi. Moody’s de Türkiye’nin notunu “yatırım yapılamaz” sınırına çekti. Görünüm olarak da “negatif” yönlü olarak değerlendirdi. Bu not sisteminde bundan sonrası “çöp” olarak değerlendiriliyor. Bu durum bu notu almış ülkenin ekonomik olarak değersizliğini ifade ediyor ki bu da Türkiye’de siyasetçilerin ağzından sıkça duyduğumuz “muz cumhuriyeti” olma niteliğinden başka bir şey değil. Fitch altı aylık değerlendirmeler için yaptığı Türkiye ile ilgili not açıklamasına 2-3 aylık süre var. Ancak bu üç kurumdan ikisinin olumsuz yönde not açıklaması “yatırımcı”ların tavır alması için yeterli oluyor. Bundan dolayı Moody’s notundan sonra Türkiye’de cumhurbaşkanı, başbakan ve çeşitli kademelerden yöneticiler “Moody’s de kim oluyormuş?”, “Bize notu esnafımız verir” mealli cümleler kuruluyor. Ancak birkaç gün içinde yaşananlar olayların hiç de öyle “dayılandıkları” gibi olmadığını gösterdi.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Moody’s, Fitch, SP’nin notları Türkiye’ye girecek/çıkacak sıcak paranın (nakit-likit) durumunu belirliyor. Üretmeyen bir ülke olan Türkiye’nin ekonomik çarklarını döndürebilmesi için bu sıcak paraya ihtiyacı var. Burada üretimden kasıt üretim araçlarını üreten üretimdir. Türkiye üretim araçlarını üretmekten çok uzak, üretken olmayan üretim gerçekleştirmektedir. Montaj sanayi, dayanıklı tüketim malları (buzdolabı, televizyon vb.) üretmek, inşaat sektörü vb. üretken olmayan üretim içerisine girer. Ağır sanayisi olmayan, tarımı emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından tasfiye edilmiş, tarıma dayalı hafif sanayisinin cenaze namazı çoktan kılınmış, hayvancılığı ölmüş, Arjantin’den canlı hayvan ithal eden bir ülke olan Türkiye’nin ekonomik çarkları ancak dışarıdan gelen sıcak parayla dönebilir. Tabii bunun da bedelleri var ve olacak!

Kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirmesinin Türkiye’ye ve Türkiye’de faaliyet sürdüren Türkiye kökenli “işletmelere” etkisini birkaç yönden değerlendirebiliriz.

Türkiye’deki bankalar, fabrika sahipleri “üretim” içinde belli bir büyüklüğü işgal eden işletmeler yurtdışındaki diğer bankalardan ve kredi sağlayan kuruluşlardan borçlanarak belli bir faiz karşılığında “kredi” alırlar. Sonra bu paraları ülke içerisinde ya belli bir faizle kredi olarak verirler ya da faaliyet sürdürdükleri alanlarda yatırım amacıyla kullanırlar. Bundan dolayı Moody’s, Fitch, SP’nin Türkiye’nin notunu düşürmesinin ardından yurtdışı kaynaklı kredilerin maliyetleri artmış oldu. Bu maliyet artışı iki yönlü gerçekleşti. Birincisi borçlanma faizleri arttı. Bu durum, Türkiye’nin notu düşürüldükten sonra gerçekleşti. İkinci olarak da, not düşmesinden kaynaklı olarak doların TL karşısında değer kazanması ile gerçekleşti.

Doların TL karşısında değer kazanmasının nedeni Türkiye’nin notu düştükten sonra spekülatörlerin, rantçıların, faizcilerin ülkeden kaçıyor olmalarından kaynaklı 20 Eylül’de 2.98 TL seviyesindeyken 13 Ekim’de 3.11 TL’yi gördü. Bu kur artışı da döviz cinsinden borçlananlara ekstra maliyetler getirdi. Commerzbank’a göre yıl sonuna kadar Dolar 3.20 TL’yi bulacak. (14.10.2016 Cumhuriyet)

Kredi derecelendirme kuruluşları tarafından Türkiye’nin notunun düşmesiyle birlikte sıcak paranın Türkiye’yi terk etmesinden dolayı yükselen dolarla birlikte cari açıkta da artış kaçınılmaz hale geldi. Yurtdışına satılan mal ve hizmetlerle yurtdışından alınan mal ve hizmetler arasındaki fark olan cari açık (dış ticaretle karıştırılmamalıdır) yurtdışından alınan mal ve hizmetlerin hem oransal büyüklüğü hem maliyet artışı hem de fiyatsal yüksekliğinden kaynaklı artık gösterecektir. Bununla birlikte uzun süredir cari açığın belli bir seviyede kalmasının nedeni olan petrolün 20-30 Dolar dolaylarından 50 Doların üstüne çıkmış olması da cari açığın büyümesinde etkili olacak. Rusya ve S. Arabistan’ın piyasaya sürdükleri petrolü önümüzdeki süreçte azaltacaklarını duyurmaları bile petrolün varil fiyatının 50 Doların üstüne çıkmasına yetti. Bazı ekonomi analistleri tarafından petrol fiyatlarının 2017’de 70 Dolar düzeylerine çıkabileceğine işaret ediliyor. Türkiye mecburen petrol ihraç etmek zorunda. Ödemeleri de dolar üzerinden yapacağından hem petrol fiyatlarının artması hem de TL’nin dolar karşısında erimesi cari açığı hızlı bir şekilde artıracak. Nisan ayında cari işlemler açığını 2016’da GSYH’nın % 3.6’sı, 2017’de ise % 4.1’i olarak öngören IMF, açık tahminlerini 2016 için % 4.4, 2017 için % 5.6 olarak revize etti. Elbette alınan mal ve hizmetlerin ücretlerinin bir gün ödenmesi gerekiyor. Tükettiklerin ürettiklerinden fazla ise çöküş ve iflas fazla uzakta değildir.

 

Ekonomik büyüme hayal!

Moody’s ve SP’nin not indirmesinin dışında Türkiye’yi bekleyen kabuslardan biri de FED’in Aralık ayında faiz artırma kararı. Eğer FED faiz artırma kararını yaşama geçirirse ve bu artış belli bir çizginin üzerinde olursa, o zaman dünyanın her köşesindeki dolarların Amerika’ya dönmesi riski var. IMF küresel ekonomiye yönelik 2016 ve 2017 büyüme beklentisini sırayla % 3,1 ve % 3,4 olarak açıkladı. Gelişmiş ülkelere yönelik büyüme tahminini ise 2016 için % 1.8’den % 1.6’ya indirdi. Küresel büyüme % 5’in altında gelişmiş ülkeler için ise büyüme % 3’ün altında kaldığı sürece dünyada ekonomik istikrardan bahsetmek olanaksızlaşıyor. Dünyanın ekonomik olarak büyüyemediği,  dolayısıyla en iyimser haliyle resesyon denen süreçte olduğu bir dönemde Türkiye’nin ekonomik olarak büyümesinden bahsetmek hayal olur. Bu pozisyon içinde bir de TC Merkez Bankası’nın siyasi kararlar doğrultusunda faiz indirimine devam etmesi (ki TÜSİAD gibi kurumlar bunu istiyor) Türkiye’den sıcak para çıkışını artıracaktır.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu düşürmesinin etkileri cari açığın artması ve yurtdışından alınan kredilerin maliyetlerinin artması, sıcak paranın Türkiye’den kaçması ve doların TL karşısında değerlenmesiyle sınırlı kalmayacaktır. Bu etkiler bile Türkiye’nin kabuslar görmesine yetmesine rağmen asıl etkiler reel sektörler denen sektörlerde ve günlük yaşamda kendisini gösterecek. Borçlarını ödeyemeyen şirketlerin kapanması, işçi çıkarılması gündeme gelecek, işsizlik oranlarının zaten çok yüksek olduğu bugünler mum ile aranacak. Yeni yatırımlar gerçekleştirilemeyecek, bu durum da işsizliği artıracak. Enflasyonda çift haneli eski günlere geri dönülecek. Yoksul emekçi halkın alım gücü giderek azalacaktır. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu