Ekonomideki bozulmanın ancak TÜİK’in verileri arasındaki çelişkilerden ortaya çıktığını vurgulamıştık. Buna örnek olarak sanayi üretim artışı verilerini gösterebiliriz. Mesela farklı bir seri olan sanayi üretimi verilerinde yılın ilk üç ayındaki sanayi üretim artışı ortalaması % 1.7 iken büyümenin açıklandığı seride sanayi sektörü katma değer artışı % 5.3 olmuş. Benzer çelişkilerin, hizmetler sektöründe de olduğunu belirtmeliyiz. Fakat yazıyı rakamlara boğmamak için örneklendirmeye devam etmeyeceğiz.
Büyüme oranlarının dışında açıklanan dikkat çekici başka rakamlar da var: Enflasyon rakamları! Burada dikkat çekici olan ise tarımda üretici fiyat artışlarının tüketici enflasyonunu sekize katlamasıdır. TÜİK’in Mayıs ayı verilerine göre, Tarım Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) bir önceki yılın aynı ayına göre % 15.08 artı, yine TÜİK’in rakamlarına göre Türkiye’de ticari süt işletmelerinde toplanan süt miktarı yıllık bazda % 5.6 azaldı. Aynı dönemde yumurta üretimi % 6.2 azaldı. Kırmızı et üretimi ise 2016 yılının son çeyreğinde 271 bin ton iken bu yılın ilk çeyreğinde 232 bin tona düştü. Bu düşüşlere ve bunun sonucu oluşan fiyat artışlarına ise hükümetin bulduğu çözüm tarım ve hayvancılığa verilen desteğin artırılması olmadı tabi ki… Zeytinlik yasasının 7. kezdir meclise gelmesinden de görüldüğü gibi AKP hükümetinin tarım ve hayvancılığı geliştirme değil çökertme derdi vardır. Zaten bu üretim azalmasına da hemen çözüm bulmuşlar. Gümrük ve Ticaret Bakanı Tüfenkçi, enflasyonun düşürülmesi amacıyla buğday ve diğer tarım ürünlerinin gerektiğinde sıfır gümrükle ithal edilebilmesiyle ilgili düzenlemenin uygulamaya girdiğini açıkladı. (15.06.2017, Cumhuriyet)
Sıfır gümrükle ithalat, tarım ve hayvancılığın daha da geriletilmesi, tamamen dışarıya bağımlı hale gelinmesi dışında bir anlam ifade etmemektedir. Türkiye her açıdan emperyalist ülkelere bağımlı hale getirilmektedir. İçeride ise AKP etrafında kümelenmiş inşaat şirketlerinin daha fazla rant elde edebilmesi için tarım arazileri imara açılmakta, tarım ve hayvancılık öldürülmektedir.
Gıda ürünlerinin fiyatının bu ölçüde artmasının önemli bir nedeni de kurlardaki artıştır. Sıcak paraya bağlı bir ekonomiye sahip olan Türkiye’de uluslararası piyasalarla yakından bağlantılı olarak Rolar son bir yıl içinde % 20’den fazla değerlendi. Bu da ithal edilen mazotun, LPG’nin fiyatının artması demektir. En büyük tüketim merkezi İstanbul’da bir yakadan diğer yakaya geçerken bile zorunlu olarak en pahalı olan ve yapan şirkete para aktaran Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçmek zorunda olmaları da halka daha pahalı gıda ürünleri olarak dönmektedir.
Halkın en çok harcama yaptığı kalemlerde enflasyon yüksek çıkmaktayken kamu işçileri adına Türk-İş ile yürütülen toplu sözleşme görüşmelerinde hükümet % 6+3 zam önerdi. Görüşmeler halen sürmekteyse de Türk-İş’in bu rakamı kabul edeceğini rahatlıkla belirtebiliriz.
Özcesi, ekonominin büyüdüğü doğrudur. Fakat bu “büyüyen ekonomi” halkın soyulması üzerinden büyüyen ve zenginleri daha zengin fakirleri daha fakir yapan bir ekonomidir. Gittikçe artan milyoner sayısının karşısında 2002’den bu yana % 500’e varan ölçüde taşeron işçi sayısının arttığı bir ekonomidir. Milliyetçi, şoven söylemlerin altında emperyalizme bağımlılığın arttığı bir ekonomidir. Gün geçtikçe artan grevler, zeytinlik yasasında görüldüğü gibi köylülerin hareketlenmeleri devrimcilerin yüzlerini dönmeleri gereken yerlerdir. Sömürü ve yoksulluğa son vermek için ezilen kitlelerin arasına girmek dışında bir yol yoktur. (Bitti)