EkolojiGüncel

EKOLOJİ ÖZEL HABER-2 | İnsanlar o Gezi pratiğini, Gezi zenginliğini Kaz Dağları’ndaki o direnişte ortaya koyuyor.

Coğrafyamızda ekosisteme yönelik tahribat, yağma ve talan politikalarında yaşanan artışa paralel bir şekilde ekoloji mücadelesi de gelişiyor. Ekoloji Dosyamız kapsamında, İlk söyleşimiz Hasankeyf'te yaşananlara dair olmuştu. Bu defa Kazdağları'nda altın madenine karşı verilen mücadelenin bir parçası olan Kadıköy Demokrasi Meclis'inden Koray Türkay ile Kazdağlarını, doğanın yağmalanmasını ve ekoloji mücadelelerini konuştuk.

KazDağları’nda Kanadalı altın tekeli Alamos Gold’a bağlı bir firma olan Doğu Biga adlı şirketin siyanürle altın arama faaliyeti için 195 bin ağaç katledildi.

Bunun üzerine çok sayıda devrimci-ilerici kurum ve Demokratik Kitle Örgütü(DKÖ) Kaz Dağları’nda bir ‘direniş nöbeti’ başlattı.

Adına ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ denilen ve 26 Temmuz’da başlatılan bu nöbet boyunca yine Gezi Direnişi’nde olduğu gibi komünler oluşturuldu, ortak paydada buluşuldu.

Biz de Kaz Dağları olmak üzere, son zamanlarda artan doğa talanı ve doğal, tarihi alanların sermayeye peşkeş çekilmesi pratiklerini Kaz Dağları’nda 2 kez bulunan, oradaki direnişe omuz veren Kadıköy Demokrasi Meclisleri’nden Koray Türkay ile konuştuk.

Kaz Dağları’nda Kadıköy Demokrasi Meclisi’nin de içinde bulunduğu birçok devrimci-Demokrat DKÖ’ler oradaki direnişi sahiplendi. Nasıl bir atmosfer vardı?

-Orada sosyal medyadan ve görünenin bilinenin ötesinde bir katliam var. Biz de orayı çıplak gözle görmeden durumun bu kadar vahim olduğunu düşünmemiştik açıkçası.

Oraya vardığımızda ise çok büyük bir alanın çoraklaştırılıp çölleştirildiğini gördük. Bir de sosyal medyadan göründüğü itibariyle sanki orada bodur-maki alanlar kesilmiş gibi lanse edildi.

Ama gittik gördük ki orada 80-100 yıllık, 20-25 metre yüksekliğinde devasa çam ağaçları katledilmiş. Ayrıca o fotoğraflarda görünen yek pare alanın dışında da öbek öbek kesilmiş yerler de var.

Sayı daha da artacak sanırım?

-Evet, bu kesilen yerler kesilmesi planlanan yerlerin 10’da 1’i. Yani 2 milyon ağaç kesimi planlanmış ve şu anda 200 bin ağaç kesilmiş. Yani daha 1 milyon 800 bin ağacı daha katletmek istiyorlar ki dediğim gibi oradaki ağaçlar yetişkin ağaçlar, büyük ağaçlar, her yerde kolay kolay göremeyeceğiniz ağaçlar. O bakımdan biz gördüğümüz zaman resmen şok geçirdik, bu kadarını beklemiyorduk.

Tabii biz bu manzarayı gördükten sonra dedik ki bizim burada direnenlerle birlikte olmamız gerekiyor. Böylesi büyük bir katliama sadece işte Kadıköy’den, sosyal medyadan bir beğen tuşuna basmaktan öteye geçmemiz gerekiyor.

Bir de benim orada dikkat ettiğim bir Gezi atmosferi var, komünler var mesela. İnsanlar zaten Gezi pratiğini ve tecrübesini yansıtacak yer arıyor.

Bu bakımdan ilk bakışta hemen kendini gösterdi. İnsanlar o Gezi pratiğini, Gezi zenginliğini Kaz Dağları’ndaki o direnişte ortaya koyuyor.

Orada kalıcı olan birçok insan var ve ben orada bir tane bile çöp görmedim, son derece düzenli ve tertipli bir görüntü vardı. Orada Çanakkale Belediyesi’nin de bir desteği var ama son zamanlardaki bazı tartışmaları sosyal medyadan görüyoruz.

Mesela Çanakkale başkan yardımcısının Valilik’in ‘yangın tehlikesi’ bahanesine denk düşen bir açıklamayla oradaki nöbeti sadece belli sayıda tutularak sonlandırılması dönük bir açıklaması vardı. Ama tabii oradaki kesim bu kararın yanlış olduğunu söyledi.

Bunun gibi Türkiye’ye mal olmuş bir ekolojik direnişin önünün kapatılmaması gerekiyor. Benim şahsi fikrim, o şirkete direnenlerin bir süre vermesi gerekir oradan ayrılmaları için.

Ayrılmadıkları takdirde o 200 bin ağacın kesildiği alana 200 bin fidanla gidilmesi gerekir. Aksi takdirde zamana yayılan eylemsizlik hali de orayı yorar.

Geçen haftalarda Kadıköy Meclisi’nin yaptığı eylem de vardı aslında. Eylemde salt Kaz Dağları değil devletin topyekün katletmeye yeltendiği Munzur Vadisi, Hasankeyf, Salda Gölü için de yapıldı.

Birleşik olarak hepsine karşı durma girişimiydi aslında.

Evet, aslında zaten saldırı artık tek bir bölgeye değil. Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine her doğa, tarih alanını ranta ve sermayeye peşkeş çekme durumu var.

Bu da aslında hem ekonomik hem de politik alanda sıkışmışlığın dışa vurumu, insanlar da bunu net bir şekilde görüyorlar. Yani yiye yiye en sonunda buralara kadar gelinmiş.

Kaz Dağları’nda 200 bin ağacın kesilmesi, Hasankeyf’te 12 bin yıllık tarihin yok edilmesi noktasına gelmek demek aslında tükenmişliğin halk tarafından farkına varılması demek.

Bugün ki AKP-MHP saray iktidarının ne derece tükenmiş olduğunu fark edemezsek işte o tükenmişlik Kaz Dağları’nda 200 bin ağacı katleder, Hasankeyf’te 12 bin yıllık tarihi tıpkı Suriye’de IŞID’çilerin Palmira’da yaptığı havaya uçurur.

Dolayısıyla bir tükenmişlik var ve bu tükenmişlik kendini korumak için Anadolu’yu tüketiyor.

Bunun için artık Kaz Dağları’nın, Munzur’un, Salda’nın, Hasankeyf’in ve adını sayamayacağımız birçok yerin korunma ihtiyacı artık hava gibi su gibi bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Yani Kaz Dağları örneğinde olduğu gibi orada ‘siyanürle’ altın aramak demek orada kansere neden olacak demek. Yani oraya bakış eğer ekonomik çıkarlarımız iyiyse çıkarılabilir olarak değerlendiriliyorsa bu büyük bir yanılgı. Orada bütün altın çıkarılsa bile, halkların kanser olması gerçeği nasıl ötelenecek?

Mesele aslında o sözde de dediği gibi; “Son ırmak kuruduğunda, son balık yok olduğunda beyaz adam anlayacak paranın yenmeyecek bir şey olduğunu.” Burada da umarım biz sonradan anlamayız altının yenmeyecek bir şey olduğunu.

Kadıköy Demokrasi Meclisi Kimdir?

Demokrasi Meclisi, Kadıköy’de 16 Nisan referandumu öncesinde ‘Hayır Meclisleri’ olarak bir araya gelen DKÖ’lerin ve bireylerin de içinde bulunduğu birleşik mücadele alanının devamı olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu